Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 



SAYFA:3/ 21-30

21-İSTANBUL-CAHİT KÜLEBİ

Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.

 

İSTANBUL'U DİNLİYORUM - ORHAN VELİ KANIK


''İstanbul'u Dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;


İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski âlemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.


İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.''




İSTANBUL – NEŞİDE GÖKTÜRK

Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım
denizinde bir terk ediş bir hüzün
maviye nasıl kıydıysa yüreğin, nasıl kıydıysa
yapma nolur
.....topla kendini şehr-i İstanbul
vururum seni İstanbul
vururum boynundaki gerdanlıktan
vururum seni en sarı sonbaharından
topla kendini...
sana yalvaran kaçıncı şair
kaçıncı şiir bu
yarım kalan sevişmelerden geldik sana
şiirimiz öksüz kalsın diye mi
dilim yetmiyorsa kalbimi dinle
sevda de buna
ekmek parası de
aşk de
ar namus de
töre de
cefa de vefa de
topla kendini topla
vururum seni İstanbul
vururum en yeşil baharından
Kız Kulen'den Aşiyan'dan Bebek'ten
denizinden vururum seni masmavi kanarsın
masmavi ağlarım sana
kendimi vurdurma bana
topla kendini
topla kendini şehr-i İstanbul



İSTANBUL SENMİŞSİN-ERHAN GÜLERYÜZ
 
Dün gece yatak yorgan döşek, uyandım kanter içinde
Dünyayı kalayladım biraz, kötülük yok aslında içimde
Neden böyle yapayalnız, neden çaresiz gibi
Senden bir haber gelmez biliyordum
Senden bir umudum yok gibi

İstanbul'dan kolay kolay gitmezdim bilirsin
Tadı tuzu sendeymiş meğer İstanbul senmişsin
İhtiraslardan kolay kolay vazgeçmem bilirsin
İstanbul bitmedikçe sen hala benimsin.


25-İSTANBUL MUSUN?-FEYZİ HALICI
 
Yolsun, adım adımsın,
Kolumsun, kanadımsın.
Özdeşleşen adımsın,
Bil ki ağız tadımsın.

Bir sevgiye kul musun,
Söyle İstanbul musun?

Aşkla yuğrulmuş harcın,
Yolusun, hangi burcun?
Vurdun kalbime perçin,
Konuş yavru güvercin!

Gizemli eylül müsün,
Söyle İstanbul musun?

Ne söylesem sana az,
Düşlerim tekmil beyaz.
Ellerim dolu niyaz,
Gözlerin ilkbahar yaz.

Işıkta pul pul musun,
Söyle İstanbul musun?

Hoşgörüyle çoğalan,
Bir düş bu, değil yalan.
Sevgi edilmez talan,
Nedim devrinden kalan.

Lâle misin, gül müsün,
Söyle İstanbul musun?

Boğazdan Emirgân'a,
Dolan ıtırsın, cana.
Aşkı duy kana kana,
Arzuhalim var sana!

Gönül zarf, sen pul musun,
Söyle İstanbul musun?

Açmış kaysı dalısın,
Bir sevda masalısın.
Has bahçenin balısın,
Aşkım sen olmalısın.

Bir gönülce yol musun,
Söyle İstanbul musun?

Sevdiğim, yoğum, varım,
Sensiz her şeyim yarım
Sensin yazım baharım
Biricik tatlı yarîm.

Sevgiden yoksul musun
Söyle İstanbul musun?



İSTANBUL – TALAT SAİT HALMAN

Hangi ayazmadan su içsem
Başında kaç batın
Susuzluktan ölmüştür

Irıpları çekmeyegör
Boğazda her balığa
Bir orospu gömülmüştür

Dinmişse
Saraylarda düğünler
Harem ağası gülmüştür

Yangın yerlerinde tekbir
Yoksulların
Canevinden dökülmüştür

İstanbul
Çağların görmekten korktuğu
Düştür



ALINYAZISI SAATİ (İSTANBUL)-SEZAİ KARAKOÇ

Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul’da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul’dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul’da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti
Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrının kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul’a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant’tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi’ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi’de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat’ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam’da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat’tan dal, Şamdan yaprak Diyarbekir’den çizgi
Hep İstanbul’da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet’te öten şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kim bilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla
Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kâbus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz

Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa’dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allaha açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul’u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdatın dervişlik ortağı
Şam’ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı yaşam yaşam değil
"Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrıya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü



AT KOKUSU-SUNAY AKIN

Son evi gösterin bana İstanbul`da
vapur sesinin duyulduğu
ki kapısını çalıp
söyleyeyim içindekilere
daha çok kedi yavrusu ezilsin diye
eski iskeleleri
sahil yoluyla ayırdıklarını
denizden

Karşılığında ben de size
kanaryası ölüp
kuaför salonuna dönüşmeyen
kaç mahalle berberinin
kaldığını söylerim
ya da kaç fötr şapkanın
tutsak olduğunu
köhne bir konağın
askısında

Kaç faytoncunun
artık taksicilik yaptığını da bilirim
ama söylemem
onu da siz bulun
dikiz aynasına takılı boncuklardaki
at kokusundan


BENİM ADIM İSTANBUL-KUBİLAY TEK

İstanbul benim şehrim
aynaya yansıyan yüzüm
İstanbul benim şehrim
durmadan kanayan yaram

İstanbul ağlayan kadınım
aldatan erkek
İstanbul ağlayan kadınım
ağlayarak ürkek

İstanbul yorgun kollarım
gece karanlığım
İstanbul yorgun kollarım
her zaman inandığım

İstanbul benim adım
kostantinadan sonraki
İstanbul benim adım
ölene dek baki

İstanbul yanan ateşim
söndürülemeyecek kadar
İstanbul yanan ateşim
ömrümün sonuna kadar

İstanbul benim melodim
geceleri dinlediğim
İstanbul benim melodim
ağlayarak inlediğim

İstanbul ağlayan gözlerim
ıslanan kirpiklerim
İstanbul ağlayan gözlerim
kopan ipliklerim

İstanbul anne kucağım
nokta nokta bucağım
İstanbul anne kucağım
olmazsa olmayacağım

İstanbul üzerimdeki sancı
kıvranarak izlediğim
İstanbul üzerimdeki sancı
Herkesten gizlediğim

İstanbul benim adım
kostantinadan sonra
İstanbul benim adım
1453`ten sonra


30-AĞA CAMİİ- NAZIM HİKMET

Ana Sayfa İstanbul Rehberi İstanbul Şiirleri
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce

Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah’ımın ismini daha çok candan andım.

Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,

Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,

En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.

Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.

Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu

Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!

Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer

Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!

SON EKLENENLER

Üye Girişi