Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 




SAYFA:2/ 11-20

11-İSTANBUL TÜRKÜSÜ – ORVAN VELİ KANIK

İstanbul'da Boğaziçi'nde
Bir garip Orhan Veli'yim
Veli'nin oğluyum
Tarifsiz kederler içindeyim

Urumeli Hisarı'na oturmuşum
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum

İstanbul'un mermer taşları
Başıma da konuyor martı kuşları
Gözlerimden boşanır hicran yaşları
Edalım...
Senin yüzünden bu halim.

İstanbul'un orta yeri sinema
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama
El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne

Sevdalım...
Boynuna vebalim

İstanbul da, Boğaziçindeyim
Bir garip Orhan Veliyim
Kaynak: https://siirkulubu.deviantart.com


İSTANBUL-MEHMET AKİF İNAN

Bir kapalı çarşı büyür gider
Ben gönlümden başka yerde olamam

Piyano üstüne birkaç söz yani
Aşksız ve müziksiz her şey anlamsız

Şefkatten terlikler sergilenmeli
Bir çocuk yanağı ayaklarında

Varla yok arası yürüyen ilgi
Tereddüt heykeli bir sinemadır

Suskunluğu bölen kızgın bir sitem
Unutulmuş vitrinde pol ve virjini

Huzur limanına uğrar mı bilmem
Sonsuza yönelen vapurlarımız

Anı galerisi kutlu İstanbul
Fatih'ten asılar sürdürmektedir

Sokaklar insanlar hep bize küstü
Deniz kenarında bir öğleüstü


İSTANBUL-ZİYA OSMAN SABA

Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.

Geliyor Boğaziçi`nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi.

Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım.
Baktıkça hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, onbeş yaşım, ah yirmi yaşım!

Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır ötesi.
Bir gün bir kızını benim eden
Evlendirme dairesi.

Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüpsultan.

Önümde, açık kollarıyla boğaz,
Çengelköy`den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul`um benim,
Kadıköy`ü, Üsküdar`ı...

Gün olur, Köprü ortasında durur
Anarım, Adalar`da çamların uykusunu.
Gün olur, Beyoğlu`nu özler içim,
Koklamak isterim Tünel`in kokusunu.

Bulut geçer üstünden,
Gemi gelir yanaşır
Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar,
"İçi dolu çamaşır."

Göğünde tanıdım ayın ondördünü.
Kırlarında bilirim baharı,
Her şey içimde, her şey,
İstanbul yadigârı.

Bir daha görüyorum seni dünya gözüyle,
Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir.
Ey doğup yaşadığım yerde her taşını
Öpüp başıma koymak istediğim şehir!




İSTANBUL DESTANI-BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

İstanbul deyince aklıma martı gelir.
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık, yarısı kuş.
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,
bir varmış, bir yokmuş.

İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir,
Anadolu`da, toprak damlı bir evde,
Gülcemal üstüne türküler söylenir.
Süt akar cümle musluklarından,
direklerinde güller tomurcuklanır.
Anadolu`da, toprak damlı bir evde çocukluğum,
Gülcemel`le gider İstanbul`a,
Gülcemal`le gelir.

İstanbul deyince aklıma,
bir sepet kınalı yapıncak gelir.
Şehzadebaşı`nda akşamüstü,
sepetin üstünde üç tane mum.
Bir kız yanaşır, insafsızca dişi,
boyuna, posuna kurban olduğum.
Kalın dudaklarında yapıncağın balı,
tepeden tırnağa arzu dolu.
Sam yeli, söğüt dalı, harmandalı,
bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı.
Şehzadebaşı`nda akşamüstü,
yine zevrak-i derunum,
kırılıp kenara düştü.

İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir.
Dokuzuncu senfoniyle kol kola,
Cezayir marşı gelir.
Dört başı mamur bir gelin odası;
haraç mezat satılmakta.
Bir gelinle güvey eksik yatakta.
Köşede sedef kakmalı tombul bit ut,
Tamburi Cemil bey çalıyor eski plakta.
Sonra ellerinde şamdanlar, nargileler,
paslı Acem kılıçları.
Amerikan kovboyları,
eller yukarı...
Ne kadar da beyaz elbiseleri,
Amerikan deniz erleri.
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi.
Sütden duru, buluttan beyaz.
Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin?
Yakışmaz.
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler.
Kan rengi, barut rengi, duman rengi.
Kin tutar, kir tutmaz.

İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir.
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz`da
Kimi Fenerbahçe`de yan gelir.
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir.
Orkinos dediğin balıkların şahı
Orkinoz mavzerle gözünden vurulur.
Denizin içinde ağaçlar devrilir.
Kan çanağına döner Dalyan`ın yüzü
Camgöbeği yeşili bulanır
Bir çırpıda kırk Orkinos.
Reisin sevinten dili dolanır.
Bir martı gelir konar direğe
Atılan Kolyos`u havada yutar.
Bir başkasını beklemez gider.
Balıkçı gülümser tatlı tatlı
Adı Marika dır bu martı`nın der,
Her zaman böyle gelir, böyle gider.

İstanbul deyince aklıma Adalar gelir.
Dünya`nın en kötü Fransızcası orda harcanır.
Çalımından geçilmez altmışlık Madamların
Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların.
Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların.

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir.
Ne zaman birinin resmini yapsam, öteki kıskanır.
Ama şu Kızkulesi`nin aklı olsa
Galata kulesine varır.
Bir sürü çocukları olur.

İstanbul deyince aklıma,
Tophane`de küçücük bir sokak gelir.
Her Allah`ın günü kahvelerine
Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir.
Kimi dilenecek dilenmesine, utanır,
Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
Dudaklarında kirli, paslı bir tebessüm,
Çöpçü olmuştur bugüne bugün.
Kiminin sırtında perişan bir küfe,
Kiminin sırtında nakışlı semer.
Şehrin cümbüşüne katılır gider.
Kalın yağlı bir kolona koşulur,
Piyano taşırlar omuz omuza.
Kendinden ağır yükün altında adamlar,
Balmumu gibi erir dururlar.
Sonra kan ter içinde soluk alırlar
Nazik eşya nazik hammallar ister neylersin
Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin?
Nazdan nazik, çiniden bilezik eller.
Derken;
Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
Evlere şenlik üstat Sinir Zulmettin.
Hacıyağına bulanmış sesiyle esner ;
Gamı şadiyi felek,
böyle gelir böyle gider.

İstanbul deyince aklıma,
Stadyum gelir.
Güne, güneşe karşı yirmibeşbin kişi
Hepsinin dudağında İstiklal marşı.
Bulutlar atılır top top, pare pare
Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm
Canım ağzıma gelir sevinçten hilafsız,
İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm.

İstanbul deyince aklıma
stadyum gelir.
Kanımın karıştığını duyarım, ılık ılık.
memleketimin insanlarına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına.
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar.
Göğsümü gere gere.
Ver Lefter`e yaz deftere
Stadyum gelir.

İstanbul deyince aklıma
Binlerce insanın aynı anda,
Aynı şeyi duymasından doğan sevincin,
Heybetini düşünürüm.
Birbirine eklenir kafamda,
Binler, yüzbinler, milyonlar.
Sonra bir mısra havalanır ürkek,
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar.

İstanbul deyince aklıma,
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam.
Şimdi Orhan Veli gelir.
Deminden beri dilimin ucundasın Orhan Veli.
Deminden beri senin tadın senin tuzun.
Senin şiirin senin yüzün.
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur.
Gelir sessizce konar, bu şiirin bir yerine
Neresine mi? arayan bulur.
Erbabı bilir.
Deli eder insanı bu şehir deli,
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli.




15-İSTANBUL-VEDAT TÜRKALİ

"Sis" şairine ithaf edilmiştir.


Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye’nde güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul

Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok

Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköy’ün Cibali’nin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için

Hakkında idam hükümleri verilir
Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez

Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakalarımın ağrısı

Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın



BİR BAŞKA İSTANBUL-ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Oturdum başka bir İstanbul düşündüm
Daha çok sen olan daha bir seninle
Yeşili daha yeşil, mavisi daha mavi
O, her şeyi daha güzel yapan ellerinle

Sildim bütün yıldızları gökyüzünden
Yerine gözlerini koydum, gözlerini
Serdim saçlarını üstüne İstanbul'un
Dudaklarının rengine boyadım her yerini

Şimdi İstanbul aydınlık, öyle pırıl pırıl
Estirdiğim senin kokundur denizlerden
Senin güzelliğinle süsledim bahçeleri

Seni İstanbul yaptım, İstanbul'u sen
Her sokağına şiirini yazdım satır satır
Şimdi bütün semtleri bu şehrin seni anlatır..



İSTANBUL YOKTU SEN OLMASAYDIN- ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Ben nice İstanbullular gördüm sana gelinceye kadar
Kirli paçavralara benzerdi insanları
Dostluktan, vefadan yoksun.
Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış
Ve her biri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun.
Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri
Bir tutsam
Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri
Evlerinde bulduğum yalnızlık
Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı.
Günler boyunca
Bir başka karanlık gelirdi
Karanlığın biri kaybolunca
Güneşler doğardı görmezdim.
Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni
Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını.
Bilmezdim...

Zindandı bütün meyhaneler
Duvarlar karaydı
Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz.
Semt semt bir ağır yorgunluktu
Sürekli bir aldanıştı sokak sokak
Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca
O büyük yalanlarda yaşadım.
Senden habersiz bir ölü gibi
Senden uzak zamanlarda yaşadım.

Mabetler yıkıldı içimde
Umutlar hayaller yıkıldı
Bir gün bütün İstanbul yıkıldı.
Sokaklar kaydı ayaklarımın altında
Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı
Gün oldu
Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz.
Toz toz oldum, duman duman oldum
Aldığını geri vermedi yıllar
Yitirdim kendimi bu rezil şehirde
Seni buluncaya kadar.

Eskiden bir lale hatırlardım
Ya da mavi mavi bir deniz İstanbul denince
Serin rüzgârlar okşardı saçlarımı
Rıhtımlar balık balık kokardı.
Ne zaman
Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı.
Vapur düdükleri durmadan öterdi.
Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim
Bana yeterdi.

Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi
Gezdim sokaklarında
Sonra kaç yıl bir sevgi aradım
İstanbul’u aradım.
Belki de seni aradım bilmeden
Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti
Şehirler parçalandı
Bir çağ öldü gözlerimin önünde
Benim en güzel çağım öldü.
Bizi topraktan yarattılar
Gel gör ki...
Bu şehirde
Benim toprağım öldü.

Seni aradım bu şehirde yıllarca
Yana yakıla seni..
Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir.
Hep böyle sensiz miydi bu şehir.
Bu şehir İstanbul muydu?
Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde
Gemiler demir almazdı
Trenler işlemezdi
Sen olmasaydın
Bir ömür bitip
Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde
Bahar gelmezdi
Ağaçlar çiçek açmazdı
Seni bulmasaydım
Ve ben yoktum
İstanbul yoktu
Sen olmasaydın.


 İSTANBUL DEDİM DE SENİ HATIRLADIM - ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

İşte İstanbul
yorgun şehir
işte canından bezmiş boğaz vapurları
kederli tramvaylar
ve Galata Köprüsü'nden
telaşlı insanlar geçmektedir
bir gizli sevinç mahzun gözbebeklerimde
eriyen bir sükun kaldırımlarda adım adım
işte İstanbul
İstanbul dedim de seni hatırladım.

Balıkçı tepsilerinde gümüş balıkları
tekir, barbunya, canım uskumru, levrek
işte İstanbul
kulaklarımda bir derin uğultu
hiç bitmeyecek
karşıda kızkulesi
gözleri yaşlı bir kadın gibi
ve minareler çaresizliğimizi haykırmakta Allah'a


caddelerinde başım dönüyordu
gecelerinde ağladım
İstanbul, o büyük şehir
o mahzun şehir
İstanbul dedim de seni hatırladım.

Boğaz içinden bir vapur geçer
benim aklımdan senin gözlerin geçiyordu
-Bebek, dediler indim
nereye baksam denizdi
mavi mavi bir hüzündü ayaklarımın altında
işte İstanbul
Haliç,
Çiçek Pasajı,
Beyoğlu...
Beyoğlu'nun daracık sokaklarında seni aradım.
İçim ürpertilerle dolu, amansız korkularla
İstanbul dedim de seni hatırladım.


ÜSTÜME VARMA İSTANBUL-ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
 
Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur

Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğün, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır

Ezilmiş ellerim arasında başım
Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım

Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim.


20-FEVKALÂDE MEMNUNUM DÜNYAYA GELDİĞİME-NAZIM HİKMET RAN

Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime,
toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
Dünyayı dolaşmak,
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim.
Hâlbuki ben
yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım Avrupa yolculuğumu.
Mavi pulu Asya'da damgalanmış
bir tek mektup bile almadım.
Ben ve bizim mahalle bakkalı
ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika'da.
Fakat ne zarar,
Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.
Dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
Ve düşmanlar ki kanıma susamışlar
kanlarına susamışım.
Benim kuvvetim:
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır.
Dünya ve insanları yüreğimde sır
ilmimde muamma değildirler.
Ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endişesiz
girdim safıma.
Ve dışında bu safın
toprak ve sen
bana kâfi gelmiyorsunuz.
Halbuki sen harikulâde güzelsin
toprak sıcak ve güzeldir.

SON EKLENENLER

Üye Girişi