ŞİİR DEFTERİ
- OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ-CAHİT SITKI TARANCI
- CAHİT SITKI TARANCI - ŞAŞIRDIM KALDIM
- ANLATAMIYORUM-ORHAN VELİ KANIK
- İSTANBUL TÜRKÜSÜ ORHAN VELİ KANIK
- BULMAK –ERDEM BEYAZIT SAYFA:1 /01-10
- SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR –ERDEM BEYAZIT
- HÜZNÜN ANLAYIŞI-EBUBEKİR EROĞLU
- BU ELLER MİYDİ? - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
- ÖLÜ-FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
- ÖĞRETTİLER - FEYZİ HALICI
- SUAL –CELAY SILAY
- SİYAH-BEYAZ-GÜLTEN AKIN
- SENİ SEVDİM- GÜLTEN AKIN
- SEVMEK - HALİDE NUSRET ZORLUTUNA
- İYİ GÜNLER İLERDE ANNEANNE - HÜSEYİN ATLANSOY SAYFA:2 /11-20
- ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM - MEHMET AKİF ERSOY
- GÜLÜM - MEHMET ÇINARLI
- EY İNSAN DENİLENLER - MEHMET ÇINARLI
- EĞİLME! - MİTHAT CEMAL KUNTAY
- N'OLMUŞ - MUSTAFA NECATİ KARAER
- BİR YOLCUYA-NECMETTİN HALİL ONAN
- KAHRAMANLIK-HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
- BİRİSİ - NİHAT ULVİ AKGÜN
- GELMEDİN – NURULLAH GENÇ
- YAŞAMAK AĞRISI - NEVZAT ÇELİK SAYFA:3 /21-30
- İRŞAT- KEMALETTİN KAMU
- DOSTLARI OLMALI İNSANIN - OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI
- KAĞIT YORGANLARLA ÖRTTÜK ÜSTÜMÜZÜ- ÖMER ERDEM
- BU VATAN KİMİN -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
- BANA BİR SESLENEN VAR -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
- ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE BİLMEM Kİ NEMSİN-YAVUZ BÜLENT BAKİLER
- ANADOLU- YAVUZ BÜLENT BAKİLER
- ANTEPLİ ŞAHİN -YAVUZ BÜLENT BAKİLER
- SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE -SEZAİ KARAKOÇ
- SEVENDE GÜZEL - TURAN OFLAZOĞLU SAYFA:4 /31-40
- SESSİZ GEMİ - YAHYA KEMAL BEYATLI
- AKINCILAR - YAHYA KEMAL BEYATLI
- ACI YALNIZLIK - O. FEHMİ ÖZÇELİK
- BİLİYORUM - FETHİ GİRAY
- BAYRAK-ARİF NİHAT ASYA
- MERDİVEN-AHMET HAŞİM
- BEN SANA MECBURUM-ATTİLA İLHAN
- KUŞLARIM VURULDU - YILMAZ ODABAŞI
- SİTEM... - BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
- LAVİNİA - ÖZDEMİR ASAF SAYFA: 5/41-50
- ELLERİME KAR YAĞIYOR - FEYZİ HALICI
- BENİM SARHOŞLUĞUM BAŞKA TÜRLÜ - AYHAN KIRDAR
- SENİ ANLATACAĞIM – MEHMET EMİN ALPER
- SANAT - ARİF NİHAT ASYA
- SAKARYA TÜRKÜSÜ - NECİP FAZIL KISAKÜREK
- DUA-ARİF NİHAT ASYA
- HÜSN Ü AŞK 2- TURAN OFLAZOĞLU
- NAKARAT-NECİP FAZIL KISAKÜREK
- NEDEN-HALİL SOYUER
- BİR TELEVOLE MASALI - AHMET SELÇUK İLKAN SAYFA:6/ 51-60
- ADINI SEN KOY-MÜSLÜM GÜRSES
- ÖLMEYEGÖR- HALİL SOYUER
- DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM-KARACAOĞLAN
- UTANSIN - NECİP FAZIL KISAKÜREK
- KULAK VERDİM-KARACAOĞLAN
- DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ-CEYHUN ATUF KANSU
- GAZEL -III -FUZULİ
- BENİ CANDAN USANDIRDI…FUZULİ
- EY YAR OLMAK İSTEMEDİN- HULÛSİ EFENDİ SAYFA:7/ 61-70
- HASTANEDE ÖLDÜĞÜM GÜN - HALİL SOYUER
- BU TOPRAK, BU BAYRAK - CEMAL OĞUZ ÖCAL
- ÖRTÜŞME - BAHAATTİN KARAKOÇ
- İLAHİ - BAHTİYAR VAHABZADE
- DEDİ KAÇTI - BURUK SEVİNÇ
- SENSİN - MEHMET AKİF İNAN
- ŞEHİT MEHMETÇİKLER - DİLAVER CEBECİ
- YANMAK İSTİYORUM -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
- HECE- CEMAL SAFİ
- SERENAT - FEYZİ HALICI
- BENİ - HALİL SOYUER SAYFA:8/ 71-80
- VEDALAR - ALİ İHSAN KOLCU
SAYFA:1 /01-10
1-OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ-CAHİT SITKI TARANCI
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
CAHİT SITKI TARANCI - ŞAŞIRDIM KALDIM
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,
Ummamak senden medet.
Suyun dibine vardı ayaklarım;
Suyun dibinde zulmet.
Kalmadı ümidin soluk ve cılız
Işığında bereket.
Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
Bir at oldu nihayet.
ANLATAMIYORUM-ORHAN VELİ KANIK
Ağlasam sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle.
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir şey var biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım duyuyorum
Anlatamıyorum
İSTANBUL TÜRKÜSÜ ORHAN VELİ KANIK
İstanbul'da Boğaziçi'ndeyim,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum;
"İstanbulun mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalı'm,
Senin yüzünden bu halim."
"İstanbulun orta yeri sinama;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı'm,
Boynuna vebalim!"
İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
5-BULMAK –ERDEM BEYAZIT
Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR –ERDEM BEYAZIT
“Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.
Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü
Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.
HÜZNÜN ANLAYIŞI-EBUBEKİR EROĞLU
tut ki bir yalnızım ben
tut da kurtulayım bu soğuk bahçeden
hızla geçti günün arzuları
hızla geçti gecenin dinmeyen anıları
sabır taşını ikiye böldüm
geçtim binbir acıdan umuttan
ayışığına muhtacız dedim dinlemediniz
duaya muhtacız selâma muhtacız
muhtacız bahara bahar sabahına
tut ki bir yalnızım ben
esintine muhtacım ey ulu rüzgâr
bana bir sır gerek şafak vaktinden
hatırama başdönmesi
hüznün anlayışını isterim
ey hüzün anlayışını isterim
badısabanın sabahla dostluğunu
badısabanın sabahla savaşını isterim
ey badısaba ekmeğini aşını isterim
isterim hızla geçen arzuyu
bu dansın çağrısı beni bulur beni arar
BU ELLER MİYDİ? - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Bu eller miydi masallar arasından
Rüyalara uzattığım bu eller miydi.
Arzu dolu, yaşamak dolu,
Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.
Bilyaların aydınlık dünyacıkları
Bu eller miydi hayatı o dünyaların.
Altın bir oyun gibi eserdi
Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı.
Topraktan evler yapan bu eller miydi
Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.
El işi vazifelerin önünde
Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.
Kaybolmus o çizgilerden
Falcının saadet dedikleri.
O köylü çakısının kestiği yer
Söğüt dallarından düdük yaparken...
Bu eller miydi kesen mavi serçeyi
Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.
Yorganın altına saklanarak
Bu eller miydi sevmeyen geceyi.
Ayrılmış sevgili oyuncaklardan
Kırmış küçücük şişelerini.
Ve her şeyden ve her şeyden sonra
Bu eller miydi Allaha açılan!
ÖLÜ-FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.
Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.
Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...
10-ÖĞRETTİLER - FEYZİ HALICI
Bir bilsen ey sevgili bize neyi öğrettiler?
Mana burcunda şavkıyan her şeyi öğrettiler
Terk edip hüznü bir nice yorgun sokaklarda
Cümle efkara boş verip gülmeyi öğrettiler.
Yok olmadan var olmaya giden altın yolu
Aşkın melalini derince bilmeyi öğrettiler.
Atlatıp dar kapısından dünya telaşının
Ölmeden önce çok şükür ölmeyi öğrettiler.
Ne saz, ne söz edip güzelliği paramparça
Tennurelerce çağlayan ney’i öğrettiler.
Bir sırrı gül yapıp da karanfil dudaklara,
Her gerçeği tekbirce bölmeyi öğrettiler.
En tatlı düşleri-kim erguvan aynalardan
Elif’ten parmaklarla silmeyi öğrettiler.
Çoğalmaktansa, günah borcuna tekmil-kanat
Başak misali hep eğilmeyi öğrettiler.
Koşmak kolay değil ey sevgili bu yollarda,
Gönül katınca sevmeyi sevilmeyi öğrettiler.
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER
SAYFA:2 /11-20
11-SUAL –CELAY SILAY
zincirlerle çekiyor işçiler
güneşi, yatağımın başına.
ben nasıl çıkarım bu kirli yüzle
güneşin karşısına?
kuşlar başucuma toplanmış
perdeleri açılıyor sabahın
ben nasıl sokarım bu tembel vücudu
bahçesine allah'ın?
kim gönderir satıcıları
kapımın eşiğine salat?
ben nasıl alırım mallarını
ancak kendilerine yetecek kadar.
gece örtülüyor üstüme
uyutmak için zannederim,
kim yaşatıyor beni hala
cevap isterim.
SİYAH-BEYAZ-GÜLTEN AKIN
Beni dünyadan ötelere götürdün
Kollarımı bağladın dur dedin
Tuz kokan geceler dur dedi
Durdum bekliyorum, gelme
Ay aydınlık gece kara
Gözlerimin ardında karanlık ölesiye
Canlı ve cansız ne varsa sımsıkı
Bu saat daha yakın daha el ele
Şimdi yalnızlığımdan utanıyorum
Durdum bekliyorum, gelme
Bunu ta başından biliyordun
Bir gün buralarda sonuncu kalışım olacaktı
Ellerinin bir anlık şeklini tutacağım
Bozkırdan günün son treni geçecek
Ben her şeye ardından bakacağım
Bunu ta başından biliyorum
Durdum bekliyorum, gelme
Artık ne sen konuşmalısın ne başkası
Yaşamak adına geçtik bütün değerleri
Beyazın en orta yerinde duydu yürek
Bu rüzgâr tutmaz insanı uzun boylu
Bu rüzgâr serseri
Şimdi kavramların ve cümle rüzgârların dışında
Durdum bekliyorum, gelme
SENİ SEVDİM- GÜLTEN AKIN
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin
SEVMEK - HALİDE NUSRET ZORLUTUNA
Sevmek... Delicesine, deliler gibi sevmek!
Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek.
Bir çocuk inancıyla inanarak, kanarak
Ve bir günahkâr fani azabıyla yanarak,
Hep onu arayarak baharda, yazda, kışta;
Nihayet "Büyük Sır"ra ulaşmak bir bakışta.
O bakışta okumak aşkın büyük adını,
Hep o büyük bakışta bulmak var olmanın tadını.
Sevmek: Hasta anneyi, altın başlı yavruyu,
Baharı, yıldızları, göğü, güneşi, suyu...
Yürekten kopan ince bir ahı, sever gibi,
Sevmek... Toprağı sever, Allah’ı sever gibi!
15-İYİ GÜNLER İLERDE ANNEANNE - HÜSEYİN ATLANSOY
iyi günler ilerde anneanne
iyi günler ilerde
bense yirmidört saatlik
günlerdeyim anneanne
rüyalarında senin ne kıyamet kopuyor
ne de bir gül düşüyor dalından
sen böyle istersin bilirim
gülümseyerek anneanne
oysa ne sarışın kızlar
göz kırpıyor esmer delikanlılara
ne de ortadoğu
bir gül bahçesi oluyor
yine de iyi günler
ilerde anneanne
esmerliğimiz
kıyamet herkese
halime bakıp üzülme anneanne
bir bakarsın dayımla beraber
ortak bir iş kurar
belki bir süpermarket açarız
ne dersin, kasada da
muzaffer durur, gülümseyerek
yok yok olur, dandy, pop-corn
ve kalve çorba satarız.
kahrolsun amerika deriz sonra
kahrolsun fransa için ve mançurya
kahrolur biz böyle deyince
devr-i daim düzeniyle dönen dünya
mançurya da kahrolur
niye kahrolacaksa
anneanne, müzmin
başağrılarım artıyor
işte yaşamak bu deyip dostlar
müttefiklere gülümsediğinde
anneanne, ah anneanne
çıkış yok ve bu tereke
rahmetli dedemin yüreğinden
daha eski bir mesele
yüreğimiz bölüştürülemez
iyi günler ilerde
sade ekmeği bildiğimiz
günler geçmişte
ve güzeldi anneanne
şimdi ekmek dile gelse
boğazımızdan geçişine
utandığını söylerdi
iyi günler yok!
iyi günler yok anneanne
kıyamet bize
kıyamet bize
kıyamet bize
kıyam/et bize
ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM - MEHMET AKİF ERSOY
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!…
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu?
ONLAR - MEHMET ÇINARLI
Sustuk sabırla, her şeyi öğrettiler bize.
Sevdikçe, nefret etmeyi öğrettiler bize.
Bir silkinişte ülkeye peygamber oldular,
Çektik, bütün günahları yüklettiler bize.
Bin bir düzenle saygıyı, imanı öldürüp,
İnkârı, kini, şüpheyi devrettiler bize.
Kaynarken ortalıkta cehennem kazanları,
Cennet, barış masalları dinlettiler bize.
Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri,
Her gün bizimle güçlenerek, yettiler bize.
GÜLÜM - MEHMET ÇINARLI
Saçlar ağardı, sanma ki yaşlanmışız gülüm.
Vallahi neyse sendeki, hoşlanmışız gülüm.
Yıllar ilerledikçe gönül uslanır sanıp,
Düşmüş büyük hatalara, aldanmışız gülüm.
Gel, ağzı süt kokanlara yaklaşma, zevki yok:
Onlar gibiyken aşkı oyun sanmışız gülüm.
Gül koklamak usulünü yıllarca meşk edip
Binbir çeşit dikenlere katlanmışız gülüm.
"Şairler incedir kıyamaz fazla sarmaya"
Derlerse, gör ki biz dahi insanmışız gülüm.
EY İNSAN DENİLENLER - MEHMET ÇINARLI
Şeytanla gerdeğe girer, cinlerle oynaşırsınız.
Dostunuza dost görünür, düşmanla anlaşırsınız.
Gücünüzün yetmediği yerde haksever kesilir;
Dişinizin kestiğine nasıl gaddarlaşırsınız!
Yardımınız gerektiği zaman yaklaşılmaz olur;
Çıkar kokusu duyunca sokulur, sırnaşırsınız.
İstisnalar bulunmasa cinsimi inkar ederdim:
Ne hakla "insan" adını kabullenir, taşırsınız?
Sizden kurtulayım diye yalnız yaşadım çok defa;
Ölünce belki yine de başıma toplaşırsınız.
Cenazeme el sürmeyin varsın o da yerde kalsın;
Kime hoş görünmek için tabuta yaklaşırsınız?
EĞİLME! - MİTHAT CEMAL KUNTAY
Zincirin altınsa da hatta, koparıp kır,
Susmak ne demekmiş, yere haykır göğe haykır!
Vicdan bile duymaz çıkmazsa bir âhı,
Sessiz kölelerdir yaratan binbir ilâhı
Elbet put olurlar öpülen eller, etekler,
Elbet öpen oldukça, olur öptürecekler!
Hürriyet, o en son şerefindir, onu satma!
Bir tanrı yeter, kendine bin tanrı yaratma!
İnsandaki dört tane ayak devrini bilme,
Mahvolsa eğilmezdi baban, sen de eğilme!
20-N'OLMUŞ - MUSTAFA NECATİ KARAER
Unutsam, unutsam kiracıları
Mahalle hep eski mahalle ama...
Evleri, çocukları ve rüzgârı,
Mahalle hep eski mahalle ama...
Elim kapı tokmağında : «Gir!» dese
Fakat nedir içindeki vesvese
Komşular bana bakıyor nedense
Mahalle hep eski mahalle ama...
Uzaklarda kalmış gibi bir yerim
Fotoğraflarım, hâtıra defterim :
Pencereden kalkmıyor ağabeyim
Mahalle hep eski mahalle ama...
Ağzımda yarılanmış bir sigara
Birden bire yapışmışım duvara
Sofada kayboluyorum bir ara
Mahalle hep eski mahalle ama...
Aynalar üstüme doğru koşuyor
Eşya, ağzını açmış konuşuyor
Havaya kalkmış ellerim mosmor
Mahalle hep eski mahalle ama...
Şu oturduğu minder şu da sedir
Teşbihi seccâdenin üstündedir
Yengemin söylemediği nedir?
Mahalle hep eski mahalle ama
n'olmuş anama?
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER
SAYFA:3 /21-30
21-BİR YOLCUYA-NECMETTİN HALİL ONAN
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bir tümsek, Anadolu'nda,
İstiklâl uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
KAHRAMANLIK-HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir
Kahramanlık, saldırıp bir daha dönmemektir
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından
Kahramanlık, içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir
Yırtıcılar az yaşar, uzun sürmez doğanlık
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık
Adsız şansız olsa da, en büyük kahramanlık
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir
Bunun için ölüme bir atılış gerekir
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir
BİRİSİ - NİHAT ULVİ AKGÜN
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Bir şey var aramızda.
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerin ışıldıyor.
Benim dilimin ucunda.
GELMEDİN – NURULLAH GENÇ
Gelmedin son hayal de yanıp yanıp kül oldu
Bu deruni kavgada kırılan gönül oldu
Şimdi menziller elem, yürek duman, sine çak
Devleri mahkûm eden hayatım şimdi helak
Gelmedin yıldırımlar düştü hülyalarıma
Nasıl kıydın be zalim masum rüyalarıma
Sana doğru her adım neden hep ölüm sunar
Seni her andığımda renk solar, desen yanar
Hangi rüzgâr sabırla böyle koşar ardından
Hangi el nakış nakış gergef dokur ardından
Susarsam anlatır mı seni göklere tarih
Bensiz olur mu sabah güler mi kara talih
Gelmedin koptu zincir parçalandı anılar
Sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar
Kalbimin pembe köşkü harab oldu gelmedin
Bahçesinde açan gül turab oldu gelmedin
Bil ki kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek
Heyhat! şair mehtaba bir daha dönmeyecek
25-YAŞAMAK AĞRISI - NEVZAT ÇELİK
bir gece küçüktüler zavallı korkunç geldiler
sevme dediler unut dediler sürün dediler
ne varsa beni bağlayan ellerimle yakmışım
ben ki spartaküs'le birlik ayağa kalkmışım
biz olmasak açlık biz olmasak ölüm.. dediler
seni kapkara bir çarşaf gibi yere serdiler
sevildikçe güzeldin öpüldükçe güzelim kız
kızoğlankız olmadın mı şimdi daha duldasız
mapus çağındayız bakarsın ayakta duramam
bağışlama güzelliğin bozulur dayanamam
sınanıyoruz kaçınılmaz ayrılıklarda bak
son demde yakaranı tanrı bağışlasın bırak
okşadım tenini kırıldı bir kez yasak bıçak
kanımı akansın olası mı seni unutmak
seni sevdalar yontusu seni aşk yaratısı
sana çoğaldım elbet bitecek yaşamak ağrısı
İRŞAT- KEMALETTİN KAMU
Sevgilim güvenme güzelliğine,
Senin de saçların tarumar olur.
Aldanma talihin pembe rengine,
Hayatın uzun bir intizar olur.
Sevgilim her insan doğarken ağlar,
Çiçeklerle açar, sularla çağlar,
Rehgüzârı olur bahçeler, bağlar,
Nihayet isimsiz bir mezar olur.
Sevgilim baksana bir yanda gülen,
Bir yanda gözünün yaşını silen,
Kimi benim gibi erir derinden,
Kimi senin gibi bahtiyar olur!
Sevgilim senin de geçer zamanın,
Ne şöhretin kalır, ne hüsn-ü ânın,
Böyledir kanunu kahpe dünyanın,
Dört mevsim içinde bir bahar olur.
DOSTLARI OLMALI İNSANIN - OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI
Dostları olmalı insanın,
aynen gemilerin limanları gibi.
Zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın,
dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda.
Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,
geri döneceğin günü bekleme umuduyla.
Bazen, rüzgâra o açmalı yelkenini,
yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla,
halatlarını çözmeli,
seni çok ama çok özlemeli.
Dostları olmalı insanın;
ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.
Düşünmediklerini düşündüren,
seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,
gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,
yolunu ışıtan ustan olmalı.
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini.
Sana vermeli soğuk bir kış gününde
üzerindeki tek gömleğini...
KAĞIT YORGANLARLA ÖRTTÜK ÜSTÜMÜZÜ- ÖMER ERDEM
Tanrım
Kağıt yorganlarla örttük üstümüzü
Karanlığın rüzgarından koru bizi
Ellerimiz küçük ve tenhadır
Yalnızlığın yağmurundan ırak tut bizi
Tanrım
Libaslara güvenerek solmayalım
Öykümüz sade olsun bizim
Paçalarından kirlenenlerden eyleme bizi
Gün sırtımızda ışıktan bir kırbaç
Kemiklerimiz yaşarken sızlar bizim
Saçımızın bir telinde bin yol var
‘Tenini saçının teline asanlar’dan koru bizi
Tanrım
Bugünlerde bir köşede yığılabiliriz
Bize şiir ver, dua ver bize
Hem kağıttan yorganlarla örttük üstümüzü
Ne olur Tanrım
Yalnızlığın yağmurundan ırak tut bizi
(Dünyaya Sarkıtılan İpler)
BU VATAN KİMİN -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.
30-BANA BİR SESLENEN VAR -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
Adını bilmediğim, hiç işitmediğim,
Bir yerlerden bana bir seslenen var…
Senin bilmediğin, benim gitmediğim,
Bir yerlerden bana bir seslenen var…
Dallarını eğip de tutamadığım,
Hoş yemişlerinden tadamadığım,
Gölgesi altında yatamadığım
Ağaçlar içinden bana bir seslenen var…
Bazı yakınlardan, bazı ıraklardan,
Kimi meyvelerden, Kimi yapraklardan,
Yoldan gelmişlerden, yola çıkacaklardan,
Yolun kendisinden bana bir seslenen var…
Bir kervana köle deseler satsalar,
Geçen bulutlara su olsam katsalar,
Beni benden alıp bırakıp gitseler,
Gidilmez yerlerden bana bir seslenen var…
İlklimler dışından, iklimler içinden,
Varmışla yokmuştan ve Çin’den Maçin’den,
Gelecek günlerin çoktan geçmişinden,
İşte bir yerlerden bana bir seslenen var…
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER
SAYFA:4 /31-40
31-ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE BİLMEM Kİ NEMSİN-YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Sözde senden kaçıyorum
Doludizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
İpekten kanatlarla
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun En serin imbatlarda
Adını yazıyorum Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum Doludizgin atlarla
Ne olur bir gün beni Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
ANADOLU- YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Ben Anadoluyum...
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Devlet denince hep vergi geldi aklıma
Jandarma deyince kırbaç...
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç...
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç...
Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ
Alın terine muhtaç...
Ben Anadoluyum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç...
ANTEPLİ ŞAHİN -YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.
Mavzer omuzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.
Hey, hey!
Yine de hey hey!
Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım
Düşman kurşunlarına inat köprü başında
Memleket türküleri çağıracağım.
Bu dağlarda biz yaşarız, bu dağlar bizim dağımız.
Namusumuz temiz, bayrağımız hür
Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız
Burda erkekçe döğüşür.
Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde
Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak
Bayraklar içinde en güzel bayrak
Düşüncem senden yanadır.
Hep senden yanadır çektiğim kahır
Bu senin ülkende, senin gölgende
Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar
Korkum yok ölümden kâfirden yana
Alacaksa alsın beni şafaklar.
Hey, hey!
Yine de ey hey!
Al bayraklar altında kara bir kartal gibi
Yaşamak ne güzel şey.
Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa
Çıkmış bir eski savaştan
Türk’ün bir karış toprak parçası için
Destanlar yazacağız yeni baştan.
Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini
Çıktı karşıma biri,
Çıktıkça çektim tetiği bismillâhlarla beraber
Vurdum alnından kâfiri.
Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh
Bu kaçıncı ölüdür?
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah
Vurun Antepliler namus günüdür!
Ben Antepliyim Şahin’im ağam
Mavzer omuzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE -SEZAİ KARAKOÇ
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Şuna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca’da Emirgan’da
Kandilli’nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
35-SEVENDE GÜZEL - TURAN OFLAZOĞLU
Boy bos dediğin kaş göz dediğin sevende güzel
senin en güzel bakışların ancak bende güzel.
Ta düş barınmaz tepelerinde umutsuzluğun
bir görüntünü yarattım, belki senden de güzel.
Acılardan öyle bir tat kattım ki yokluğuna
gecem sen gökburçlarınla görünmesen de güzel.
Boş yere ayna arama güzelliğine sakın
elin yüzün saçların, hepsi artık bende güzel.
Senden yana kopar ateş çağlayanı gönülden
doğrusu bu ki, benim sevmem dahi sende güzel.
SESSİZ GEMİ - YAHYA KEMAL BEYATLI
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
AKINCILAR - YAHYA KEMAL BEYATLI
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi 'ilerle'
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle.
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan,
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla.
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra gitmez gözümüzde.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
ACI YALNIZLIK - O. FEHMİ ÖZÇELİK
Kapandı ellerdeki yaralar
Güllerin yalnızlığını duyuyorum.
Geçti sulardan bütün balıklar
Suların yalnızlığını duyuyorum.
Sessiz, büyük bir ev var ötede
Bir resim canlanır çerçevede
Bu akşam gelse de gelmese de
Dulların yalnızlığını duyuyorum.
Bahçelere doğru salkım saçak
Düşüncelerim var uzayacak
Göz bebekleri gibi sıpsıcak
Aşkının yalnızlığını duyuyorum.
Hangi şehire gitsem nafile
Pişman oluyorum geldiğime
Durup düşüncenin maviliğine
Ölümün yalnızlığını duyuyorum.
Bir günün sonrası tepelerde
Sesler çekildi gürültülerle
Omuz omza vermiş siperlerde
Namlunun yalnızlığını duyuyorum.
Eski bakış kazmış aynasında
Şaşırdım insanlar arasında
Bil her şeyim kendi sevdasında
Kalbimin yalnızlığını duyuyorum.
BİLİYORUM - FETHİ GİRAY
Biliyorum
Bir gün bu şehirden gideceksin,
Pırıl pırıl ışıklı bir istasyonda,
Elinde ufacık valizin,
Ne yapalım hayat bu,
Yaşamak biraz böyle diyeceksin...
İçinde hür maviliklerin özlemi,
Küçücük odanı, kitaplarını
Ve mahzun bırakıp göklerle baş başa beni,
Biliyorum,
Bir gün bu şehirden gideceksin.
40-BAYRAK-ARİF NİHAT ASYA
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER
SAYFA: 5/41-50
41-MERDİVEN-AHMET HAŞİM
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
BEN SANA MECBURUM-ATTİLA İLHAN
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum .
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih' te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak,
Ben sana mecburum, bilemezsin...
KUŞLARIM VURULDU - YILMAZ ODABAŞI
Kuşlar mıydı, ben miydim ölen gerçekten
Yoruldum her sabah yeni bir kuşu yitirmekten...
Kuşlarım vuruldu, kurak bir nehirle kaldım.
Alacakaranlıkta bu yetim şarkısıyla
döndüm, dolaştım, kendime vardım.
Dağlarım kurşunlandı, ayazlarda yıkandım.
Kuşlarım vuruldu, çoktan kimsesiz kaldım...
Kuşlarım vuruldu, ömrüm paslandı,
yiten yılları andım
ki rüzgârlar kadar çok karşılandım,
çok uğurlandım...
Hızla dökerken yapraklarını kalbim,
gidip bir şarkının notasında saklandım.
Ama kuşlarım..
Kuşlarım vuruldu çoktan kimsesiz kaldım..
Kuşlarım vuruldu, kalbim dağlandı,
o ah aşklara yandım.
Yas tutan şu dünyanın kalabalığında
gelenler gittiler, gölgemle kaldım.
Çek git yolumdan kalbim artık uslandım.
Kuşlarım..
Kuşlarım vuruldu çoktan kimsesiz kaldım…
SİTEM... - BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
45-LAVİNİA - ÖZDEMİR ASAF
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Gene de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia
ELLERİME KAR YAĞIYOR - FEYZİ HALICI
Yalınca bir dağ-başında,
Ellerime kar yağıyor…
Yazın yaz, kışın kış Tanrım,
Bu ne mayalanış, Tanrım;
En güzele, en korkunca,
Teselliler sonu, bunca,
Gök-yüzünde unuttuğum
Ellerime kar yağıyor…
Bu, yapraktan ince can’lar,
Bu kubbe kubbe ezanlar.
Bu dualar, rahmet rahmet,
Aşk, ışıtan can-evimi,
Bu başlangıç, bu nihayet,
Bu gördüğüm düş benim mi?
Nice dillerin telaşı?
Tekmil bir geceye karşı,
Alev alev gözlerimden,
Ellerime kar yağıyor…
Adımlar işte, ard-arda,
Gayrıca beklemek olmaz.
Açın perdeleri bütün,
Mavi mavi aynalarda,
Uyanmak üzre, doğan gün.
Kulu kurbanı olduğum,
Mutluca toprakta tohum.
Çiçek, niyazlar içinde,
Dal'ın türküsü bembeyaz,
Serpil serpil duyuyorum,
Bardaktan boşanırcasına,
Kopmuş takvimlere inat,
Duygu duygu kanat kanat,
Ellerime kar yağıyor…
Bu deniz boyu dalgalar,
Bu Müslüman dakikalar;
Her nefes alış-verişte
Duyduğum, bu gerçek işte…
Muştular içinde sazım,
Bu mu benim alın-yazım?
Dostlar görmüyor musunuz?
Çağrılar içinde, sonsuz,
Hep zamanların dışında,
Yalınca bir dağ başında
Ellerime kar yağıyor…
BENİM SARHOŞLUĞUM BAŞKA TÜRLÜ - AYHAN KIRDAR
İki gözüm iki kadeh
Bir kadını içiyorum ayaklarına kadar
Sarışınından kumralından esmerinden
Sevda akar kanım kestiğiniz yerden
Ondördünde tutuştu içimde çalı
Ondördündedir ilk uykusuzluğum
O gün bu gündür Tanrım
Dinmez susuzluğum
Boşuna değildir dönüşü dünyanın:
- Devşirin hazlarını cömert zamanın
Bağbozumu vakti bahardır sevdanın
Bahardadır körkütük sarhoşluğum...
SENİ ANLATACAĞIM – MEHMET EMİN ALPER
Göğsüme kan ve gülden bir yürek takacağım
Şu sağır duvarlara seni anlatacağım...
Seni anlatacağım taş yürekli putlara,
Seni anlatacağım can veren umutlara...
Hep seni ve hep seni, geceme gündüzüme
Kanayan ellerime, kan terleyen yüzüme...
Ruhuma kan ve gülden bir dünya kuracağım
Kanayan her zerreye seni duyuracağım...
Seni duyuracağım sessizliğin sesine,
Seni duyuracağım acının öfkesine...
Bir anıt dikeceğim yalnızlığım adına
Vefa nedir bilmeyen bir yürek inadına...
Bir anıt, son yalnızlık, zirvesinde intihar
Ki ulaşmaz ihanet, ulaşmaz beddualar...
İçimde parça parça toprağa mahkûm sırlar
Ve bir anda yaşanan şu koskoca asırlar...
Bu mudur varoluşun umut yüklü bedeli?
Gök sağır, yer duygusuz, gönül mecnun, can deli...
Ve sen; ölümsüz gerçek, masallara sürülmüş,
Yalan yaşamalarda, ben defteri dürülmüş.
Ve ayrılık, ayrılık sonu gelmeyen beste,
Fikirde o, histe o, hep o renkte ve seste.
Bu yokluklar yurdunda yurdumu senden aldım
Sevincimi acımı, derdimi senden aldım,
Senden aldım canımı, tenimi ve ruhumu
Aşk, ayrılık ve acı... Reva gördüğün bu mu?
Göğsüme kan ve gülden bir yürek takacağım
Kanayan varlığıma seni anlatacağım...
SANAT-ARİF NİHAT ASYA
Sen, mermi yaratırsın;
Ben, ondan saray yaparım!
Suya ektiğin kamışı
Keser, biçer ney yaparım!
Yuvada Havvâ'ya gelin,
Âdem'i güvey yaparım!
Şu manâsız mesafeyi
En yaparım, boy yaparım!
Yeter ki sen... ver ben ondan
Mutlaka, birşey yaparım!
Bir yalıncık gönderirsin;
Tarar, süsler bey yaparım!
Gökteki öksüz dilimi
Bayrağıma ay yaparım!
50-SAKARYA TÜRKÜSÜ- NECİP FAZIL KISAKÜREK
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER
SAYFA:6/51-60
51-DUA-ARİF NİHAT ASYA
Biz, kısık sesleriz minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç vercihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah’ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah’ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!
HÜSN Ü AŞK 2-TURAN OFLAZOĞLU
Madem güzeldin yakmak sana düştü
yani bir sönmeyen kor cana düştü.
Hangi doğandan meşketti bakışın
kaygı umut kanatlarına düştü.
Sevginle uzandım uç dallara ta
meyveler o zaman bu yana düştü.
Nazardan şikayetlerle korundum
oysa bir harlı cümbüş kana düştü.
Geceye ateş çiçekler açtırmak
önce Galib'e sonra bana düştü.
NAKARAT-NECİP FAZIL KISAKÜREK
Küçükken derdi ki, dadım:
Çoğu gitti, azı kaldı.
Büyüdüm, ihtiyarladım,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Vur kazmayı dağa Ferhat
Çoğu gitti, azı kaldı.
Kişne kır at, kişne kır at
Çoğu gitti, azı kaldı.
Doğar bir gün benim günüm,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Kırk gün, kırk gece düğünüm,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Ektik, ektik, yetişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Bütün yollar bitişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Bir gün anlaşılır şiir;
Çoğu gitti, azı kaldı.
Ekmek gibi azizleşir,
Çoğu gitti, azı kaldı…
NEDEN-HALİL SOYUER
Her gün buluşurduk seninle her gün
Neden bu günlerde meylin az gibi
Gözlerin yağmurlu neden böylesin?
0 sıcak ellerin, neden buz gibi.
Eski günlerimiz, neydi bir düşün
Sadece sevilmek sevmekti işin,
Neden böyle acı, şimdi gülüşün
Bakışların neden bir infaz gibi
Kırgınlık bir yanda şöyle dursun da
Suç mu seni sevmek, ne varmış bunda
Giderken yine el sallıyorsun da
Yürüyüşün öyle, neden naz gibi
Yine öyle olsan, oynasan gülsen
Ne zormuş ayrılık ne zormuş bilsen
Günleri ayları aşarak gelsen
Koşsan kollarıma geçen yaz gibi
55-BİR TELEVOLE MASALI - AHMET SELÇUK İLKAN
Hayat bir televole masalı değildir kızım!
Sakın aldatmasın seni
Seda'nın Güllü'nün o hoş kahkahaları
Ebru'ların Çağla'ların Demet'lerin
O sabun köpüğü muhteşem aşkları (!)
Ben ne dev yalnızlıklar bilirim
Ben ne ayrılıklar
ben ne hıçkırıklar
Kim bilir
Nasıl ıslaktır geceleri onların yastıkları...
Hayat Mehmet Ali'nin çiftliği değildir kızım!
Öyle hep yüzüne gülmez bu çarkıfelek
Feleğin çarkına düşünce anlarsın
Aslanın neresinde ekmek.
Hayat bir Tarkan şarkısı değildir kızım
Öyle hüp diye içine almaz seni hiçbir sevgili
ve hiç kimse kuş sütüyle beslemez seni
Güzelliğin solunca anlarsın
Aynalarda bile zor bulursun kendini.
Hayat ne Aydın'ın 'Aydın Havası'
Ne Fatih'in 'o kıskıvrak yılan dansı! '
Ne bir Gülben
Ne de Bir Hülya kavgası
Hayat seni kaybettiğim günden beri
İçimde bir kurşun yarası.
Hayat bir peri masalı değildir kızım!
Öyle evinin önünde
Beklemez seni beyaz atlı prensler
Bak Beyaz'ın bile simsiyah oldu hayalleri çoktan
Ve Okan yaralı bir kuştur artık
Hergün kendini gagalamaktan
Ve sanat adına
Arto'yu Hande'yi Sevda'yı zagalamaktan
Hayat bir tatil köyü değildir kızım!
Bir o yana bir bu yana sallamaz seni
Bir düşün
Yıkılan yuvaları
O kırık hayatları
Yarınsız çocukları
Bir düşün
O arka sokakları
Sahipsiz çığlıkları
Çaresiz anaları - babaları...
Hadi olacaksan
Gel doktor ol öğretmen ol alim ol
Kırılmış kanadım, kolum, elim ol
Umudum ol güneşim ol ateşim ol
Seni de sarsın mutluluğun
O sımsıcak kolları
Ve senide yutmadan
Reyting canavarının o sahte yıldızları! ...
Unutma
sakın unutma kızım!
Onların
Hazin bir romandır
Özendiğin bütün hayatları...
ADINI SEN KOY-MÜSLÜM GÜRSES
Özlerim ben seni seninle bile
Vuslat mı hasret mi adını sen koy
Aşkınla yakıp da düşürdün dile
Sevgi mi nefret mi adını sen koy
İlk ve son aşkımdın gençlik çağımda
Sevgi çiçeğimdin gönül bağımda
Öyle yer etmiştin kalp otağımda
Sıla mı gurbet mi adını sen koy adını sen koy
Aşkın ateşi yakar kavurur
Rüzgarın oğlusun aşkla savur
Bağır delersin bakınca durur
Nazar mı hiddet mi adını sen koy
ÖLMEYEGÖR- HALİL SOYUER
Mevsim ne olursa olsun
Kapın vurulur ansızın
Tükenir cümle korkular
Düşer göklerden yıldızın.
Bilinen meresimle
Başlar mutantan sefer
Teşyie gelenlerin
Yüzünde sahte keder
Güneş yine doğar birazdan
Bozmaz istifini dünya
Giden gittikten sonra
Kalanlar pişman güya
Simsiyah aynalardan
Geçmez artık hayalin
Silinir yavaş yavaş
Gönülden hatıran, sevgin
Her iki âlemden de
Çıkar mirasın pazara
Albümlerde resmin kalır
Tek hatıra
DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM-KARACAOĞLAN
Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan, gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yâd ellere açıcı olma
Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse, sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eylik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik gelmez
Sen eyilik et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma
El âriftir, yokla kendi kendini
Dağıdırlar tuzağını, fendini
Alçaklarda otur, gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma
Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni, zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
Karac'oğlan söyler sözün, başarır
Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste küçük düşürür
Kötülerle konup göçücü olma
UTANSIN - NECİP FAZIL KISAKÜREK
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!
60-KULAK VERDİM-KARACAOĞLAN
Kulak verdim dört köşeyi dinledim
Ardımızdan gıybet eden çoğ imiş
Ben dünyayı sonsuza dek belledim
Meğer dünya dört sultanlık yer imiş
Tükendi cümbüşüm yoktur gıybetim
Bir yatsıya kaldı benim mühletim
Bilemedim ana baba kıymetin
Arkamızda karlıca bir dağ imiş
Karşıda görünür yapraklı dağlar
Hastanın halinden ne anlar sağlar
Her nere vardımsa dertliler ağlar
Gezdim şu âlemi dertsiz yağumuş
Karacoğlan der, dünyaya gelmeden,
Ben usandım el işine yelmeden,
Gurbet elde Padişahlık sürmeden;
Vatanımda züğürt gezmek yeğ imiş
SAYFA:7/ 61-70
61-DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ-CEYHUN ATUF KANSU
"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün
çiçeklerini buraya getirin!"
Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin getirin...ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
GAZEL* -III -FUZULİ
Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir;
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?
Öyle sermestim ki, idrak edemem dünya nedir;
Ben kimim, sâki olan kim, bu şarap acaba nedir?
Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
Sorsa canân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir.
Gerçi çılgına dönen kalbim için sevgiliden bir lutuf istiyorum;
Ama sevgili çılgın gönlümün arzusunu sorsa, onu da bilmiyorum.
Vasldan çün âşıkı müstağni eyler bir visâl
Âşıka mâ'şuktan her dem bu istiğnâ nedir?
Madem aşığı vuslata doyuran kavuşmaktan ibarettir
O halde sevenin sevilenden uzak kalmada bulduğu bu acı lezzet nedir?
Hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil.
Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir.
Dünya ve içindekilerin hikmetini bilen değildir bilge.
Bilge o kişidir ki dünyayı da, içindekileri de bilmeye.
Âh ü feryadın Fuzûlî incidipdir âlemi
Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir
Fuzûli ah ve haykırışların herkesi incitmektedir.
Eğer aşk belasından hoşnut isen, bu kavga nedir?
* Bu gazel Leyla ile Mecnun'un karşılaşmalarında, Mecnun'un kendinden geçip artık tanıyamadığı Leyla'ya hitabıdır.
BENİ CANDAN USANDIRDI…FUZULİ
Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan, murâdım şem’i yanmaz mı?
Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman, beni bîmâr sanmaz mı?
Şeb-i hicran yanar cânım, döker kan çeşm-i giryânım,
Uyarır halkı efgânım, kara bahtım uyanmaz mı?
Gül-i ruhsârına karşı gözümden kanlı akar su,
Habîbim, fasl-ı güldür bu, akar sular bulanmaz mı?
Gamım pinhan tutardım ben, dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bi-vefâ bilmem, inanır mı inanmaz mı?
Değildim ben sana mâil, sen ettin aklımı zâil
Bana ta’neyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı?
Fuzûlî rind-i şeydâdır, hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?
EY YAR OLMAK İSTEMEDİN- HULÛSİ EFENDİ
Ey yâr olmak istemedin bir lahza âşinâ bana
Hastalığım bilip derdimi eylemedin şifâ bana
Yolunda bezl-i cân etmek bir îd-i ekberdir
Korkarım olasın bir yâr-ı bî-vefâ bana
Lutfuna bir lahza bu gönlümün ümîdi yok
Cevrini lutf edip eyle atâ bana
Duân mümkün değil ermek gedâlara
Kereminle ihsânı kıl bir bedduâ bana
Mecnûn gibi giriftâr-ı derd-i aşkım ey Leylâ
Duâ kıl ki ermeye nâgehân bir devâ bana
Cânım tenimde senin emânetindir al
Tâ ki başkalarından ermeye bir kazâ bana
Hulûsî'yi hançer-i gamzen ile şehîd kıl şehâ
Rûz-ı Mahşer'de desinler şehîd-i Kerbelâ bana
HASTANEDE ÖLDÜĞÜM GÜN- HALİL SOYUER
Bir gün ecel alır elbet beni de
Bu yalan dünyada bâki kim kalır.
Fırın kadar sıcak yatak içinde
Derisi buz tutmuş bir cisim kalır.
Doktor gelir der ki: bu telâş niye?
Üç kişi çağırır kaldırın diye.
Yavaşça koyarlar beni sedyeye
Yatağım, yorganım, su tasım kalır.
Karıma dul derler, kızıma yetim
Henüz çürümeden toprakta etim
Unutulur gider mevcudiyetim
Ne adım anılır, ne yasım kalır…
BU TOPRAK, BU BAYRAK – CEMAL OĞUZ ÖCAL
Sınırdan geliyor bu kutsal toprak,
Mehmet’in cepheden gelişi gibi!
Sınırdan geliyor bu eşsiz bayrak,
Süngümün gökleri delişi gibi!
Sakarya misali coşuyor gençlik,
Şu yalçın dağları kuşatmak için!
Sınırdan sınıra koşuyor gençlik!
Bu güzel vatanı yaşatmak için!
Öpeyim gel seni ey güzel toprak!
Binlerce şehidin kanı var sende,
Öpeyim gel seni ey eşsiz bayrak!
Türklüğün şerefi, şanı var sende.
Canımız fedadır, malımız feda,
He zamana bu toprak, bu bayrak için!
Bu milleri böyle yaratmış Huda,
Koşmayız ardından bir koca “hiç”in!
Ey yiğit ırkımın yiğit erleri!
Yetmez mi Öcal’dan bu kadar kelâm!
Temiz alnınızdan silin terleri
Ankara’ya bizden götürün selâm!
ÖRTÜŞME-BAHAATTİN KARAKOÇ
Geceyle denizin kumaşı aynı
Ver yerlerle gölerin yaşı aynı
Ölçsen de biçsen de ey terzi kuşu,
Kolay ayılır mı bir aşk sarhoşu?
He aşk kitabının söz başı aynı
Adın tek harf olmuş ya da tek hece
Ne değiştirir bastırınca son gece?
Şehriyâr da indirilir katından
Burda bir şehzâde düşer atından
Orda karalara batar bir ece
Dalgalar kıyıyı öpüp koşarken
Öpen ve öpülen hazdan uçarken
Şimşeklerin balkıdığı yerden gel,
Gel ki kalksın firak gibi bir engel
Gönül senin için kucak açarken
Gel aynı kadehten içelim yine
İçip kendimizden geçelim yine
Bu gece duygular daha özeldir.
Ey mâh-ı peykerim her şey güzeldir
Hapset beni gözlerinin içine!
İster zincire vur, ister kes doğra
Gönlüm sana teslim olmuş, bir buğra
Sürgün yaşamaya tahammülüm yok
Sürgünlük daha özgü ölüm yok
Beni kalbine göm, gün boyu uğra
İLAHİ- BAHTİYAR VAHABZADE
Adını zikreder gece ve gündüz,
Ağaçlar, güller çiçekler, ilâhi.
Gönlümü, ruhumu götürür sana,
Geçtiğim dolamlı yollar ilâhi.
Bir can borçluyuz, al canımızı,
Alma elimizden imanımızı,
Arındır, barındır zamanımızı,
Açılmış karşında eller ilâhi.
İndirip zirveden dağı, yol etme,
Açgöz nefsimize bizi kul etme.
Namerdi millete sen oğul etme,
Yoksa yazık olur iller, ilâhi.
En büyük arzumuz: Yol göster bize,
Fevkine yücelecek, bu yeter bize.
Seni derk etmeye akıl ver bize,
Duasız kalmasın diller, ilâhi
Sen ışıkla doldur yüreğimizi
Biz senden umarız dileğimizi ,
Bir daha kul edebilmesin bizi,
Kuzeyden baş alan yeller ilâhi.
Kaldır perdeleri sen gözümüzden,
Millet seçebilsin ameli sözden.
Çok ayrı düşmüşüz öz özümüzden,
Bizi özümüze döndür ilâhi.
DEDİ KAÇTI - BURUK SEVİNÇ
Bir gün şu illeri seyran ederken
Bir kız pencereden 'HEY' dedi kaçtı
Geri döndüm sağa sola bakındım
Kimi arıyorsun 'BEY' dedi kaçtı
Dedim görem şu yüzünü nicedir
Bak yorgunum yürüdüm kaç gecedir
Burada bir gün kalsam acep kaçedir
Çıkar şu paranı 'ŞEY' dedi kaçtı
Dedim güzel yüzün ne de ak imiş
Aşıklar yolunda bir durak imiş
İşittim burada güzel çok imiş
Bu köy aradığın 'KÖY' dedi kaçtı
Güzelmişsin gördüm benden saklanma
Naz edip derdime dertler ekleme
Beni buradan gider diye bekleme
Oğlan deli misin 'HEY' dedi kaçtı
Dedim söyle gonca isen gül isen
Hanım isen sultan isen kul isen
Vazgeçeyim gelin isen dul isen
Daha ben goncayım 'DUY' dedi kaçtı
Dedim güzel kapını açta gireyim
Baban evde ise paha biçerim
Naz edersen zorla alır kaçarım
Öyle şey olur mu 'OY' dedi kaçtı
Dedim güzelliğin yanına kalmaz
Bunun zekatını vermezsen olmaz
Al şu mektubu çabuk cevap yaz
Kapının önüne 'KOY' dedi kaçtı
By dünya fanidir geldi geçecek
Ettiğin yanına kar mı kalacak
Bari söz ver de oldu olacak
Silkti omuzunu 'VAY' dedi kaçtı
Bir deli aşığım geçer giderim
İnadına kaldım kaçar giderim
Razı değilsen göçer giderim
Biraz daha kalırsan 'ŞEY' dedi kaçtı
70-SENSİN- AKİF İNAN
Özgürlük menşurum kanatlarından
Toprağım devletim bayrağım sensin
Maddemsin mânamsın varım yoğumsun
Ufkumsun yakınım uzağım sensin
Göklerim yerlerim dağım denizim
Yanım yönüm solum ve sağım sensin
Annem babam atam kardeşim yavrum
Evim barkım bahçem ve bağım sensin
Övüncüm şerefim sözüm şiirim
Saklım gizlim köşem bucağım sensin
Seslerin kalbimin dudaklarında
Zamanım dönemim ve çağım sensin
Ümidim cihadım şafağım sende
Hicretim menzilim durağım sensin
Seninle olmaktır ahdım yeminim
Ordum emirim ve otağım sensin
SAYFA:8/ 71-80
71-ŞEHİT MEHMETÇİKLER…- DİLAVER CEBECİ.
Edirne kapının şehitliğinde,
Göğsüme AY-YILDIZI taktım ağladım.
Kabirlerin arasında dolaştım,
Yazılara baktım, baktım ağladım.
Kimisi fidandır, kimisi çınar,
Yaraları hâlâ sızılar kanar.
Mermere dokunsan ellerin yanar.
Sarıldım bağrımı yaktım ağladım.
Her taşta bir bayrak açmış gül gibi,
Tarih, hayalimden geçti yel gibi,
Hiç durmadan kan döktüler göl gibi,
Başımı önüme yıktım ağladım.
Cennetteki ervah ile görüştüm,
Kutlu menzillere doğru yarıştım,
Gözyaşımın ırmağına karıştım,
Hüzün deryasına aktım ağladım.
Tekbirler ağarken mavi göklere,
Dünya ellerimde oldu bir küre,
Bu nasıl hal Yarab sığmadım bir yere,
Yeter artık deyip, baktım ağladım.
Yazık olsun ‘uygar’ denen bu çağa,
Nice yiğidimi kardı toprağa,
Mehmed’ime kurşun atan alçağa,
Yumruğumu sıktım, sıktım ağladım…
YANMAK İSTİYORUM -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
Bana söz etmeyin aşktan, sevgiden,
Ben aşkın, sevdanın kendisiyim ben.
Hem yakan benimdir, hem de yanan ben,
Yanmak istiyorum, yandığım kadar.
Âdem'im, cennetten kovulan benim.
Seyyit Nesimî'yle soyulan benim!
İçip sarhoş olup, ayılan benim,
Yanmak istiyorum, yandığım kadar.
Buyruğumda değil ayağım, elim
Söyleten kim bilmem, söyleyen dilim.
Beni benden aldı, ben, ben değilim,
Yanmak istiyorum, yandığım kadar.
73-HECE- CEMAL SAFİ
Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim…
Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğime Toroslar’dan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim…
Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim taç ile tahtı,
Akıl almaz hünerlerim var benim…
Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim’i,
Her oyunu bozan gizli zor benim…
Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı için kül eyledim Kerem’i.
İbrahim’in atıldığı kor benim…
Sebep bazı Leyla, bazı Şirin’di.
Hatrım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim…
İlahimle Mevlana’yı döndürdüm.
Yunus’umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla’danım, hayır benim, şer benim…
Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Enbiyanın yüzündeki nur benim
Kimsesizim hışmım da yok hasmımda,
Görünmezim cismimde yok resmimde,
Dil üzmezim tek hece var ismimde,
Barınağım gönül denen yer benim.
SERENAT –FEYZİ HALICI
Geceye uzanır bir sarmaşık
Şarkılarla hep seni hatırlarım
Kar çiçekleri akar köprülerden
Şarkılarla hep seni hatırlarım.
Sevda özlemi bunlar dolunay değil
Bu sabrın çilesi gün değil ay değil
Ne yapayım unutması kolay değil
Şarkılarla hep seni hatırlarım
Düşeyim derin yollara olmaz
O ne sedef gülüş ne ipekten naz.
Bir sevgi bu kar gibi bembeyaz
Şarkılarla hep seni hatırlarım
İlk maviliklerle erken erken sen
Bir sonrasızlığa dönerken sen
Sofrada üç öğün yemek yerken sen
Şarkılarla hep seni hatırlarım
Sevgi ırmağında bin ışıktan iz
Duruşu minyatür, gözleri iz
Kıskanmak ne demek, ah bir bilseniz
Şarkılarla hep seni hatırlarım
Ne vakit yüreğim kalırsa darda
Şavkır karanfiller gibi art arda
Sırılsıklam yağmurlu havalarda
Şarkılarla hep seni hatırlarım
75-BENİ – HALİL SOYUER
Ben sevda yolunun yabancısıyım
Gel tut ellerimden, alıştır beni
Eğer şu ellerim doğru durmazsa
Olmaz de, yapma de, eleştir beni.
Başladı başımın dönmesi yine
Gözümdeki cihan döndü tersine
Dizine yatır da sevda dersine
Razıyım, bir ömür çalıştır beni
Bir senden vazgeçemem bir de dinimden
Sensiz hayır gelmez geçen günümden
Tek ayakla koş da üç ay önümden
Üç ay seke seke dolaştır beni
Bak işte sonunda çıktı dediğin
Kaç aydır günde bir öğün yediğim
Gel de çok sevdiğim, çok özlediğim
Kor dudaklarınla buluştur beni.
Mutluyum, gördüm ya, dünya gözüyle
Avunur dururum kader sözüyle
Koynunda meleyen ikiz kuzuyla
Çağır da beraber meleştir beni
Bugünden birlikte çıksak yarına
Birlikte koyulsak aşk yollarına
Bir göğsüne yatır, bir kollarına
İster her yerine bölüştür beni.
VEDALAR- ALİ İHSAN KOLCU
öylesine gideceğim
taş yürekli yolları kamçılayacak çizmem
başımda hercai aşklarımdan bir çelenk
bir istasyon kaçağı zifiri tren
karda fayton çığlıkları, sarıkamış’tan
öylesine gideceğim
gölgem kalacak
oralarda da akşam olacak
akşamlar ki aşkın uzak öyküleridir
metruk varoşlarında buzdan bir şehrin
bir mevsimin yalazından bir gönül çıkmazından
çerkez’in kahvede ‘merhaba’ korosundan
sivas dolu bir sevdadan öylesine gideceğim
yüreğim kalacak.
öylesine gideceğim
-bugün mü desem-
üç vakte kadar çökecek mihrabım
telli ve tellerinden eylül sarkan bir duvak
açılmayı bekleyecek ayışığı boyunca
çiçeğini kıyamete saklayan bir diyardan
büyümüş bir inkardan, gecikmiş bir intihardan
öylesine gideceğim
neyim kalacak
niğde’de meyhane sokağında
hoyratça dolaştım üç gün üç gece
baharda, zemheride, yazda üç gece
imkansız bir sevdadan, esmer bir yalnızlıktan
yankısı içerimde saklı bir sonbahardan
yorgun, yılgın, mağrur
öylesine gideceğim
sen kalacaksın
öylesine gideceğim
üsküdar’da udiler hüzzam bir meltem çalacak
gemiler demir alacak, gözlerinden
tedirgin menekşeler solacak
aşk sisli hatıradır, eylüldür efendim!
bir sürgün gibi eski zamandan
öylesine gideceğim
ahım kalacak
seni sevmek gibi bir günahım kalacak.
öylesine gideceğim
sen yoksun, bu bir gizli hazandır
bilemezsin, fena halde yalnızım
sen, ey kalbimin gizli tarihi!
-bir sairin nesi vardır acaba-
bir şairin nesi varsa onları
alıp da gideceğim
sen kalacaksın!
öylesine gideceğim
silinecek hafızam, aşkım, korkum, kederim
içimdeki canilerin cinayet saatidir
n’olur çıkagelme! yağmurum gizli kalsın
gizli kalsın avazem, çığlığım, şiirim gizli kalsın
mağlubum gideceğim
adım kalacak
seni sevmek gibi bir inadım kalacak
öylesine gideceğim bilmem ki n’em kalacak
içime bıraktığın cehennem kalacak…
cehennem kalacak…
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER