ŞİİR DEFTERİ
- OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ-CAHİT SITKI TARANCI
- CAHİT SITKI TARANCI - ŞAŞIRDIM KALDIM
- ANLATAMIYORUM-ORHAN VELİ KANIK
- İSTANBUL TÜRKÜSÜ ORHAN VELİ KANIK
- BULMAK –ERDEM BEYAZIT SAYFA:1 /01-10
- SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR –ERDEM BEYAZIT
- HÜZNÜN ANLAYIŞI-EBUBEKİR EROĞLU
- BU ELLER MİYDİ? - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
- ÖLÜ-FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
- ÖĞRETTİLER - FEYZİ HALICI
- SUAL –CELAY SILAY
- SİYAH-BEYAZ-GÜLTEN AKIN
- SENİ SEVDİM- GÜLTEN AKIN
- SEVMEK - HALİDE NUSRET ZORLUTUNA
- İYİ GÜNLER İLERDE ANNEANNE - HÜSEYİN ATLANSOY SAYFA:2 /11-20
- ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM - MEHMET AKİF ERSOY
- GÜLÜM - MEHMET ÇINARLI
- EY İNSAN DENİLENLER - MEHMET ÇINARLI
- EĞİLME! - MİTHAT CEMAL KUNTAY
- N'OLMUŞ - MUSTAFA NECATİ KARAER
- BİR YOLCUYA-NECMETTİN HALİL ONAN
- KAHRAMANLIK-HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
- BİRİSİ - NİHAT ULVİ AKGÜN
- GELMEDİN – NURULLAH GENÇ
- YAŞAMAK AĞRISI - NEVZAT ÇELİK SAYFA:3 /21-30
- İRŞAT- KEMALETTİN KAMU
- DOSTLARI OLMALI İNSANIN - OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI
- KAĞIT YORGANLARLA ÖRTTÜK ÜSTÜMÜZÜ- ÖMER ERDEM
- BU VATAN KİMİN -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
- BANA BİR SESLENEN VAR -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
- ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE BİLMEM Kİ NEMSİN-YAVUZ BÜLENT BAKİLER
- ANADOLU- YAVUZ BÜLENT BAKİLER
- ANTEPLİ ŞAHİN -YAVUZ BÜLENT BAKİLER
- SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE -SEZAİ KARAKOÇ
- SEVENDE GÜZEL - TURAN OFLAZOĞLU SAYFA:4 /31-40
- SESSİZ GEMİ - YAHYA KEMAL BEYATLI
- AKINCILAR - YAHYA KEMAL BEYATLI
- ACI YALNIZLIK - O. FEHMİ ÖZÇELİK
- BİLİYORUM - FETHİ GİRAY
- BAYRAK-ARİF NİHAT ASYA
- MERDİVEN-AHMET HAŞİM
- BEN SANA MECBURUM-ATTİLA İLHAN
- KUŞLARIM VURULDU - YILMAZ ODABAŞI
- SİTEM... - BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
- LAVİNİA - ÖZDEMİR ASAF SAYFA: 5/41-50
- ELLERİME KAR YAĞIYOR - FEYZİ HALICI
- BENİM SARHOŞLUĞUM BAŞKA TÜRLÜ - AYHAN KIRDAR
- SENİ ANLATACAĞIM – MEHMET EMİN ALPER
- SANAT - ARİF NİHAT ASYA
- SAKARYA TÜRKÜSÜ - NECİP FAZIL KISAKÜREK
- DUA-ARİF NİHAT ASYA
- HÜSN Ü AŞK 2- TURAN OFLAZOĞLU
- NAKARAT-NECİP FAZIL KISAKÜREK
- NEDEN-HALİL SOYUER
- BİR TELEVOLE MASALI - AHMET SELÇUK İLKAN SAYFA:6/ 51-60
- ADINI SEN KOY-MÜSLÜM GÜRSES
- ÖLMEYEGÖR- HALİL SOYUER
- DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM-KARACAOĞLAN
- UTANSIN - NECİP FAZIL KISAKÜREK
- KULAK VERDİM-KARACAOĞLAN
- DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ-CEYHUN ATUF KANSU
- GAZEL -III -FUZULİ
- BENİ CANDAN USANDIRDI…FUZULİ
- EY YAR OLMAK İSTEMEDİN- HULÛSİ EFENDİ SAYFA:7/ 61-70
- HASTANEDE ÖLDÜĞÜM GÜN - HALİL SOYUER
- BU TOPRAK, BU BAYRAK - CEMAL OĞUZ ÖCAL
- ÖRTÜŞME - BAHAATTİN KARAKOÇ
- İLAHİ - BAHTİYAR VAHABZADE
- DEDİ KAÇTI - BURUK SEVİNÇ
- SENSİN - MEHMET AKİF İNAN
- ŞEHİT MEHMETÇİKLER - DİLAVER CEBECİ
- YANMAK İSTİYORUM -ORHAN ŞAİK GÖKYAY
- HECE- CEMAL SAFİ
- SERENAT - FEYZİ HALICI
- BENİ - HALİL SOYUER SAYFA:8/ 71-80
- VEDALAR - ALİ İHSAN KOLCU
SAYFA:1 /01-10
1-OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ-CAHİT SITKI TARANCI
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
CAHİT SITKI TARANCI - ŞAŞIRDIM KALDIM
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,
Ummamak senden medet.
Suyun dibine vardı ayaklarım;
Suyun dibinde zulmet.
Kalmadı ümidin soluk ve cılız
Işığında bereket.
Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
Bir at oldu nihayet.
ANLATAMIYORUM-ORHAN VELİ KANIK
Ağlasam sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle.
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir şey var biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım duyuyorum
Anlatamıyorum
İSTANBUL TÜRKÜSÜ ORHAN VELİ KANIK
İstanbul'da Boğaziçi'ndeyim,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum;
"İstanbulun mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalı'm,
Senin yüzünden bu halim."
"İstanbulun orta yeri sinama;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı'm,
Boynuna vebalim!"
İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
5-BULMAK –ERDEM BEYAZIT
Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
SANA, BANA, VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR –ERDEM BEYAZIT
“Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.
Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü
Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.
HÜZNÜN ANLAYIŞI-EBUBEKİR EROĞLU
tut ki bir yalnızım ben
tut da kurtulayım bu soğuk bahçeden
hızla geçti günün arzuları
hızla geçti gecenin dinmeyen anıları
sabır taşını ikiye böldüm
geçtim binbir acıdan umuttan
ayışığına muhtacız dedim dinlemediniz
duaya muhtacız selâma muhtacız
muhtacız bahara bahar sabahına
tut ki bir yalnızım ben
esintine muhtacım ey ulu rüzgâr
bana bir sır gerek şafak vaktinden
hatırama başdönmesi
hüznün anlayışını isterim
ey hüzün anlayışını isterim
badısabanın sabahla dostluğunu
badısabanın sabahla savaşını isterim
ey badısaba ekmeğini aşını isterim
isterim hızla geçen arzuyu
bu dansın çağrısı beni bulur beni arar
BU ELLER MİYDİ? - FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Bu eller miydi masallar arasından
Rüyalara uzattığım bu eller miydi.
Arzu dolu, yaşamak dolu,
Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.
Bilyaların aydınlık dünyacıkları
Bu eller miydi hayatı o dünyaların.
Altın bir oyun gibi eserdi
Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı.
Topraktan evler yapan bu eller miydi
Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.
El işi vazifelerin önünde
Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.
Kaybolmus o çizgilerden
Falcının saadet dedikleri.
O köylü çakısının kestiği yer
Söğüt dallarından düdük yaparken...
Bu eller miydi kesen mavi serçeyi
Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.
Yorganın altına saklanarak
Bu eller miydi sevmeyen geceyi.
Ayrılmış sevgili oyuncaklardan
Kırmış küçücük şişelerini.
Ve her şeyden ve her şeyden sonra
Bu eller miydi Allaha açılan!
ÖLÜ-FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.
Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.
Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...
10-ÖĞRETTİLER - FEYZİ HALICI
Bir bilsen ey sevgili bize neyi öğrettiler?
Mana burcunda şavkıyan her şeyi öğrettiler
Terk edip hüznü bir nice yorgun sokaklarda
Cümle efkara boş verip gülmeyi öğrettiler.
Yok olmadan var olmaya giden altın yolu
Aşkın melalini derince bilmeyi öğrettiler.
Atlatıp dar kapısından dünya telaşının
Ölmeden önce çok şükür ölmeyi öğrettiler.
Ne saz, ne söz edip güzelliği paramparça
Tennurelerce çağlayan ney’i öğrettiler.
Bir sırrı gül yapıp da karanfil dudaklara,
Her gerçeği tekbirce bölmeyi öğrettiler.
En tatlı düşleri-kim erguvan aynalardan
Elif’ten parmaklarla silmeyi öğrettiler.
Çoğalmaktansa, günah borcuna tekmil-kanat
Başak misali hep eğilmeyi öğrettiler.
Koşmak kolay değil ey sevgili bu yollarda,
Gönül katınca sevmeyi sevilmeyi öğrettiler.
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER
- Önceki
- Sonraki >>