SAYFA:2 / 11-20
11-İNSANIN GURBETLERİ İÇİNDE - AHMET OKTAY
Gecesel bir yer altı sesiydi,
kehanet fısıldaşmasındaydı kökler, kemikler;
açıkta lüfercilerin parıldayan
lüks´leri. Av vakti, o tedirgin
karşılıklı bekleyiş; gövdemdi sanki
oltadan ışığın yalımına kapılan.
Yanılsamalar ve aldanışlar.
Beklediğim inmedi trenden,
bir söylence olacaktı dönüşü;
kara büyülere çarpılmaya hazırdım,
dönsündü yeter ki.
Oysa kıpırtısızdı istasyon;
öyleyse kırmızı bir mendille
kimdi el sallayan geçen akşam?
İnsanın gurbetleri içinde;
sürgün yeri bu yüzden tanıdık,
ayrıldığı günkü gibi dönüyor kişi.
Gide gide, yata yata bitmeyen
yol değil, zindan değil;
bedenin ve kırılgan sözlerin,
bahçıvanın budadığı dalın,
suladığı fidanın içinden geçen
o karanlık menzil.
Ezberimde tüm zulümler,
belleği öyle beslemez
çünkü aşklar.
Sevgililer! Bazılarınızı unuttum,
burnumda tütüyor bazınızın kokusu.
Terk edilmenin acısı diniyor, aldatılış
gülümsetiyor: parmakların arasında
buruşturduğum hercai menekşenin
o tuhaf hışırtısı.
Vahşet vahşetle açıklanmalı.
Tazeyken yanık et kokusu
kılınabilir mi beş vakit namaz?
Hangi kösnü, hangi düş, hangi dua
unutturabilir toplu mezarları?
Kardeşler! Çoktan verdim
vereceğim filizi. Gittim gideceğim
yerlere; döneceğim yerlerden
döndüm. Yol alırken değiştirdi
görüntüleri, biçimleri, çelik
keskisi zamanın ve güzergâhın.
Kazınıyor anılar, bir gül
sesiyle birbirinin üstüne;
son eskinin, artık unutulmuşun
bir yorumu en yakın katmandaki
yara gibi taze anı.
Anımsadıkça bilecek insan
neyi unutmaması gerektiğini..
.
GURBET - FETHİ GİRAY
Ben garibim;
Benim de kimsem yok bu şehirde.
Aylardır mektup bekliyorum memleketten
Bir han köşesinde.
Sonra korkuyorum bu şehirde,
Bir gün yapayalnız ölüvermekten,
Yan yana yattığımız arkadaş anlatıyor:
Her gece sayıklıyormuşum,
Öksürerekten.
Bu caddeler dolusu, yığın yığın insanlar
Ne anlar benim halimden?
Bir nedamet kavsi çizilir gecelere
Etten,
Kemikten.
Ben de garibim,
Benim de kimsem yok bu şehirde
Aylardır düşünür, dururum,
Bir han köşesinde.
GURBET-FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Bir kuş tanıyordum ki, baharda,
Salkımlar açan bahçemin üstünde uçar da
Akşamların ürperdiği bir sesle öterdi.
Besbelli, bu iklime yabancı,
Nereden koparak geldiği meçhul,
Endamı uzun, tüyleri parlak, sesi vahşi
Bir kuş.
Akşamla yatan köyde sadalar durulunca,
Mehtaba yakın, gölgeli bir nokta bulunca,
Hicranla kasılmış, heyecanlarla boğulmuş
Bir sesle öterdi.
Öttükçe uğuldardı sesinde
Avare kuşun duyduğu hasret
Bir bilmediğim kıt’ada, bir dağ tepesinde,
Bin bir çölün ardında kalan yurduna dair.
Öttükçe o, hasretle genişlerdi, duyardım,
Korkunç uçurumlar gibi ruhumda derinlik.
Her gün daha bir parça yakından sevişirdik:
Ben şair, o şair.
Bir gün camı açtım ki, ufuk bir kara perde;
Sahrayı beyazlar bürümüş, yollar uyumuş;
Gördüm ki, o gurbet kuşunun gezdiği yerde
Cansız bir avuç tüy yatıyor… Baktım: O kuşmuş!
II
Ey gözlerinin çevresi mor, benzi tutuşmuş,
Akşamladığım yolları yalnız gezen âfet!
Kaç yıl geçecek, böyle hazin, böyle habersiz,
Sen Marmara’nın göl gibi durgun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret?
Sarmış beni gurbet,
Sarmış beni Mecnun diye zincir gibi dağlar;
Bir türbe ki ruhum, gelen ağlar, giden ağlar!
Her şey bana bîgâne bu yerde,
Herkes gibi her şey:
Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller;
Dillenmiş ağızlarla tutuk dilli gönüller…
Hatta bana insanlara nisbetle yakındır
Bahçemde ölen kuş,
Bahçemde kefensiz gömülen kuş.
Herkes bana bîgâne bu yerde…
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok;
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok;
Yok… Yok!
III
Karşımda hayâlin, diyorum ki,
Bir fırtınanın kahrına kurban
Kuşlar gibi, derdinle bugün, darmadağındır
Kalbimde güneş, sevgi, emel, neşe, ne varsa…
Karşımda hayâlin, diyorum ki,
Bir gün bu dudaklar beni hasretle anarsa,
-Rabbim, ne dudaklar:
kül benzinin üstünde bir damla kıvılcım!
Bir gün bana ağlarsa bu gözler,
Beyhude değildir, bunu bilsin;
Bilsin ki bugün, bir sen eziyette değilsin:
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden,
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yaşamakta.
Yorgun biri uzlet denilen kabre gömüldü: Ölmeden öldü.
VATAN ÖZLEMİ-KAĞIZMANLI HIFZI
Gönül, gurbet elde hacılık nedir?
Sılayı rahmeyle vatan var imiş.
Heman Mekke'de mi varmış Beytullah?
Her kande ararsan hem-civar imiş?
Yaktıkça firkate pervane, gönül
Düşer bülbül gibi şivane gönül
Sanardım usanmış divane gönül
Meğer eğlencesi nazlı yar imiş
HIFZI der nideyim görünmez bağlar
Geçti aramıza dumanlı dağlar
Sılada sevdiğim dolukmuş ağlar
Vatandan ayrılmak çetin kar imiş
15-GURBET -ÂŞIK ALİ İZZET
Gece gurbet gündüz gurbet yıl gurbet
Gurbet bana ben gurbete alıştım
Akşam ağıt sabah ağıt ne hikmet
Firkat bana ben firkata alıştım
Sazım bana yoldaş oldu geziyor
Şu hasta gönlüme derman yazıyor
Şad olduğum zaman yaram azıyor
Mihnet bana ben mihnete alıştım
Cefa bize düğün bayram dem gelir
Ya gülsem oynasam keder gam gelir
Derdim artar günden güne zam gelir
Dertler bana ben de derde alıştım
Ceza hapishane bize yayladır
Âşıklara zindan cennet'âlâdır
Güzellerin aşkı başa beladır
Hoyrat bana ben hoyrata alıştım
Kazaya belaya dayanır mertler
Sabredenler buldu türlü nimetler
Çileler azaplar acılar dertler
Demişler ki Ali İzzet'e alıştım
GURBET - YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Gurbetin cemresi düştü içime
Karardı yine gökler
Yalnızım, bu şehirde yapayalnızım
Ne ben kimseyi beklerim
Ne kimse beni bekler.
Ayrılık bir sızı gibi nabzımda
Ve şakaklarımda domur domur ter.
Her derdi çekmeye razıyım ama
Bulaşmasaydı keşki dudaklarıma
Bu isimsiz, paramparça türküler.
Alsam garip başımı dağlara çıksam
Ve sadece içimdeki siyah hançerler aşkına
İçli türküler çağırsam
Memleket yaşıyor türkülerde sımsıcak
Türküler telli duvaklı
Türküler paramparça. türküler sırılsıklam
Türküler ağlamaklı...
Ben gurbet türkülerinde buldum kendimi
Kimisi isimsiz, kimisi yarım
Gurbette yakılmış sıcak, kınalı
Türkülerde ben varım.
ŞAD OLUP GÜLMEDİM- NEŞET ERTAŞ
Şad olup gülmedim
Eller içinde
Benim gülüm soldu
Güller içinde
Bir bahtı karayım
Kullar içinde
Gitti benim nazlı
Yârim gelmedi
Gurbete gidende
Dönmez diyorlar
Akar gözyaşların
Dinmez diyorlar
Sevenler murada
Ermez diyorlar
Gitti benim nazlı
Yârim gelmedi
GURBET ELDE BAŞ YASTIĞA GELENDE- ÂŞIK GARİP
Gurbet elde baş yastığa gelende
Gayet yaman olur işi garibin
Gelen olmaz giden olmaz yanına
Siyah toprağıyla taşı garibin
Yazık oldu şu Garib’in haline
Doymak olmaz lezzetine tadına
Her geldikçe yarenleri yâdına
Dinmez asla çeşmi yaşı garibin
Gurbet ele garip giden bilinmez
Ağlayınca çeşmi yaşı silinmez
Garip nedir halin diye sorulmaz
Bulunmaz yareni eşi garibin
Gülmez nere gitse garibin yüzü
Kirlidir yakası yaşlıdır gözü
Açmaz bir yol kimseye gizli sözü
Muhabbettir hep sırdaşı garibin
Gurbet elde ben Garib’e kim baksın
Anam yoktur gelip gözyaşı döksün
Sanem yoktur mezarıma taş diksin
Bir çalıdır mezar taşı garibin
GÖNÜL GURBET ELE ÇIKMA- ERZURUMLU EMRAH
Gönül gurbet ele çıkma
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez
Yöğrüktür bizim atımız
Yardan atlattı zatımız
Gurbet ilde kıymatımız
Ya bilinir ya bilinmez
Bahçemizde nar ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Gönüldeki dert ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz
Deryalarda olur bahri
Doldur ver içem zehri
Sunam gurbet elin kahrı
Ya çekilir ya çekilmez
Emrah der ki düştüm dile
Bülbül figan eder güle
Güzel sevmek bir sarp kale
Ya alınır ya alınmaz
20-GÖNLÜNDEKİ GURBET- ABDURRAHİM KARAKOÇ
Dost ülkeler duman duman önümde
Dağların alnında gurbet yazılı
Göv göcekler firez oldu gönlümde
Çamların dalında gurbet yazılı
Ilgıt ılgıt yeller eser ovadan
Kuşlar tüm tedirgin kalkar yuvadan
Özümüz gövünür yanık havadan
Sazların telinde gurbet yazılı
Gene yanar oldu bağrımın başı,
Nasıl söner bu sevginin ateşi?
Oğuzlar soyunun savaş yoldaşı
Atların nalında gurbet yazılı
Bir canım olsa da yurt için versem
Ufka nakış nakış kanımı sersem
Kalk gardaş sılaya gidelim desem
Ötüken yolunda gurbet yazılı
İLGİLİ İÇERİK
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ
BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER