Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

İSİMLERE ŞİİRLER

1-ZEYNEP -KIZLARA ŞİİRLER- OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI

bu mevsim sevdalıdır
başı dumanlıdır sabah vakitlerinde
göz gözü görmez
gönül gönüle gider sevdalar
birbirinin ışığında
aşk mevsiminde eğilir dallar
diz vurur
toprağa
bir zeybek gibi vakur
zeynep uzatır başını yapraklar arasından
taç yapmıştır çiçekleri gülüşlerine
gülerdi hep
komşunun bal bakışlı kızı zeynep



HACER-OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI

birgün karşıma çıkacak
güllü Hacer
deli divane
bakmaya doyamazsın gözlerine
elleri yumuşacık
parmakları incecik
gül saçlarında
rüzgar eser
Hacer
her mevsim boyu
gün doğumundan gün batımına
şarkı söyler

di aslında bunların zamanı
miş olacak bir gün
miş miş olacak
kayısı zamanı dallarda

hacer vardı
çocuktum Malatya da
ağaçlara tırmanırdık
dedik ya ufacıktık

her yaz birlikte
şarkılar söylerdik
sonuna kadar olmasa da
bir yerinde keserdik
bilmezdik çünkü
içimden öpmeler geçerdi
öpmelerin konusu Hacer di
güllerin kokusu Hacer
Hacer öyle cilveli ki
tüm mahalle Hacer i sever
hem de kızarak sever

bir gün oldu yıllar geçti
hacer nefes nefese güzel
dikiş nakış bilir
yün eğirir
yufka açar
tombul balık etinde
gençler yani biz
bakar bakar iç geçirir

İzmir Karşıyaka dan
belli attığı cakadan
bir civan belirdi
Hacer bir akşamüstüydü
uçtu gitti Malatya dan
bakakaldık ardından



BIÇAKÇI SÜLEYMAN - ÖMER FARUK TOPRAK

Sağdaki dutların altından
Yokuşu tırmanır
Aşıboyalı evin kapısı önünden
Diş etleri sızlatan çeşmeyi geride bırakarak,
Bıçakçı'nın dükkânına rastlardık.
Ne iyi adamdı Süleyman
Çok konuşmayı sevmezdi o!
Kocaman ellerinin hünerine inanır,
Lâfsız ve türküsüz çalışırdı.
Çeliğe en iyi su veren
Sustaların otomatiğini yapan
Marifetine bağlanmış bir insandı Süleyman.

Akşamları dükkânının
Kol demirlerini yerleştirir
(Kim bilir kaç yıllık)
İbriği ile ellerini yıkayarak,
İyi günlerin saadetini vâdetmişler gibi
Şükreder Tanrısına.
Mendilinde iki okka ekmek
Düşerdi evinin çamurlu yollarına.
Elini alnına siper ederek,
Güneşe bakmış kadar,
Yorgun göründüğü halde.
Bahtiyarlığını bölüştüğü insanlara
Gözlerinin donukluğunu göstermezdi.
Köşede göründüğü zaman,
İki sarışın çocuk,
Uzak günlerin saadetinden
haberdarlarmış gibi
Koşarlardı ona doğru.
Bağrından kopardığı iki yavru
Asılırdı kollarına,
Soluna Mecit, sağına İhsan.

Salim Hoca'nın en küçük kızıdır Fahriye,
Dokuz yaşında çarşafa soktular onu.
Annesi çoktan ölmüştü o zaman.
Ablası Hacıların Mehmet Ali'ye varmış;
Ağabeysi Hüseyin altı aylık asker
(Sonraları Hüseyin'in askerden
kolsuz döndüğünü söylerler.)
Evde babası ile yalnız kalınca Fahriye,
Sıvamış kolları.
Geçmiş aradan yıllar
Fahriye büyüdü;
Gözleri yaş görmüş, kulakları acı söz...
Bıçakçı Süleyman dediler bir gün
Veriverdiler ona on sekiz yaşında.
Şimdi şakaklarında aklar var.
Parmaklarında karıncalanmalar.
Yaşanmış senelerin kırışıklıkları alnında.
Neler seyretmiş bu gözler diye
Sormazlar artık ona.

Yalnız bir Süleyman'ı görmüş
Hatırasız geçen günlerin kapı eşiklerinde.
Hep o varmış
Geniş omuzlarıyla hafızasının yokuşunda.
Biraz sonra
Yanında Mecit ve İhsan ile girecek
Sokak kapısından
Sen Hoca kızısın
Bilirsin neden namaz kıldıklarını
Niçin haram mala el sürdüklerini.
Gülmüş ve ağlamış insanoğlu,
Vakterişince koyarlarmış dört arşın beze onu
Sen bunları çok iyi bilirsin Fahriye!



MERHABA NALAN- YUSUF HAYALOĞLU

Merhaba Nalan Merhaba Nalan… bu sen misin,
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin beni…
Şöyle ışığa gel de göreyim,
Beni dümdüz eden,
O yalandan da yalan gözlerini

Merhaba Nalan…
Amortiden mi çıktın güzelim?
Bak yine şapşal ettin bizi…
Oysa ne güzel unutmuştuk
Ve ne güzel sona ermişti,
O gerzek pembe dizi!..

Hani, son bölümde sen yamuk yapıp
Fabrikatör Nubar Bey’in
Tarabya köşküne gitmiştin…
Hani, arkadaşım Halit Akçatepe’nin yanında
Beni acayip refüze etmiştin…
Ve işte o an gözümde,
Eskicinin bile almadığı
Bir eski eşya gibi, bitmiştin!..

Merhaba Nalan..
Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu…
Merhaba, artist olma hayallerinin
İkinci sınıf karakter oyuncusu!..

Vay anasını sayın seyirciler,
Vay anasını be… vay anasını!..
Bak, şimdi ağlarım ha,
Tez kapatsın biri,
Gözlerimin bozuk vanasını!..

Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda.
Ve o gün, Nubar Bey’in çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı inleyen,
Yol kenarı çamurunda.

Ve hep kendine ayırdığın
O bencil yüreğin,
Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı.
Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim,
Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı!..

Merhaba Nalan… merhaba!
Yoksul mahallemizin en havalı kızı.
Merhaba, yanlış ağlara takılmış
Muhteşem deniz yıldızı!..

Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
Dolardım da bir türlü yağamazdım…
Sen bana bakınca,
Bir ağlamak düğümlenir boğazımda,
Gurur yapar, ağlamazdım…

Ne düşkündüm sana be!
Hani hayvanlar yavrusunu nasıl yalarmış,
Aynen öyle…
Ne tutkuydu bizimkisi be!
Hani Ferhat dağları nasıl delermiş,
Aynen öyle…
Ve o nasıl gidişti be!
Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş,
Aynen öyle…

Of Nalan of!..
Sen benim neler çektiğimi bilsen,
Bunu bilmekten ölürdün…
Şu kadarını söyleyeyim:
Hani taş olsan,
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye bölünürdün…

Gitme Nalan, dur!
Tekrar gitme ne olur!..
Aldırış etme saçma sapan sözlerime.
Yoo… hayır, ağlamıyorum,
Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime.

Belki de sen haklıydın,
Bu mahallede ne bahtın açılır,
Ne de boyun uzardı.
Üstelik annen ölmüştü
Ve sokağınız,
Acını kaldıramayacak kadar dardı…

Terso gidiyordu herşey…
Milllet işi-gücü bırakmış,
Aklını bize takıyordu.
Altımızda çul yoktu,
Üstümüzde dam akıyordu.
Arap kızı camdan bakıyordu…

Sen gittikten sonra ben,
Hiç sorma…
El attığım her işi, çok geçmedi batırdım.
Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;
Bütün kazancımı şaraba yatırdım.

Ama gelinliğin duruyor.
Baba yadigârı cumbalı evi de satmadım.
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek gün,
Bir tek gün bile unutmadım!..

Merhaba Nalan,
Merhaba üzgün melek.
Merhaba kadersizim, talihsizim.
Merhaba titreyen elim, sancıyan belim,
Ağrıyan dizim, vazgeçilmezim!..

Ama Necdet Tosun öldü Nalan,
Artık yemekleri sen,
Salatayı da ben yapacağım.
Sami Hazinses kadar olmasa da
Bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım.

Kemal Sunal da öldü Nalan,
İyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık.
Ve dünya kirlendi,
Filmler bozuldu
O masum sevdalar yaşanmıyor artık…

Sen varsın, ben varım.
Bir de, acımasız bir dünya var dışarıda…
Esas film şimdi başlıyor,
Ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada!..

Merhaba Nalan, merhaba!..
Sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe…
Ulan seviyorum seni be!..
Ulan, nereden inceldiyse,
Oradan kopsun be!..



5-AH ULAN RIZA - YUSUF HAYALOĞLU

Neden hala gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.

Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!

Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayallere dalacaktık.

Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük.
Arkadaşlar ısrar etti,
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?

Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza’nın bacağını.

Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza’yı boğacak!

Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
Ben olsam, vallahi baş edemem! ..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah’tan düşmanıma dilemem!

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!

Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!

Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.

Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener’in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık! ..

Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu! ..

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.

Neyse, bunlar derin mevzu…
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..

Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..

Vay be Rıza! ..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail’in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!

Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

Ah dostum… o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

Ulan Rıza… ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık…
Totoyu bulunca dükkân açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

Talih yüzümüze gülecekti be! ..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

Ah ulan Rıza… bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kıral arkadaşımdın! ..

Ah ulan Rıza… ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!



ADI BAHTİYAR- YUSUF HAYALOĞLU

Geçiyor önümden sirenler içinde
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevdanın hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde

Rastlardım avluda hep volta atarken
Sigara içerken yahut coplanırken
Kimseyle konuşmaz dağ gibi titrerdi
Çocukça sevdiği çiçeği sularken

Diyarbakırlıymış adı bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden gül yüzlü bahtiyar
Yaralıyım yerde kalan sazı kadar

Beni tez saldılar o kaldı içerde
Çok sonra duydum ki Yozgat’ta sürgünde
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler

Gazete de çıktı üç satır yazıyla
Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
Birileri ona ölmedin diyordu
Ölüm ilanında hüzünle gülüyordu



TEZGÂHTAR NEBAHAT - YUSUF HAYALOĞLU

Tezgâhtar bir kızdı o,
Perma kırığı saçlarıyla.
Kime baksa gülümserdi,
Prova ettiği bakışlarıyla.
Haftalığından ne düşerse,
Koparıp anasının elinden,
Konserlere giderdi,
Çılgın haykırışlarıyla.

Kır çiçekli bluzuyla
Poz-poz resimler çektirirdi.
Keşfedilmek için belki de,
Hep Beyoğlu'nda gezerdi.
Her akşam o pop şarkıcı,
Duvardaki posterden,
Uzanıp bir rüya gibi,
Dudağından öperdi.
Ah Nebahat, hiç görmedi rahat.
Düşünür, bulamazdı;
Kimdeydi bu kabahat?

Tezgâhtar bir kızdı o,
Evi, bir kenar mahallede.
Altı kardeş, bir de ana-baba.
Babası, bir iş kazasından
Kötürüm kalmış bir usta.
Karı-kumar peşinde,
Boş vermiş abisi.
Devlete karşı gelmiş,
Diğer abisi mahpusta.

O kır çiçekli bluzuyla,
Artık resim çektirmese de
Zaman her şeyi eskitti.
Duvardan söküp posteri,
Rüyasını sandığa kilitledi.
Derken, mahalleden biriyle
Heveslendi evlenmeye;
Hayırsız çıktı oğlan,
Zengin bir dula gitti.

Ah Nebahat, ona gülmedi hayat.
Sonunda anladı ki,
Kendindeydi kabahat.


MÜLAYİM - YUSUF HAYALOĞLU

Yıldızları sen mi yaktın Mülayim
Ozanlara sen mi kıydın Mülayim
Bir dikili ağacın bile olmadı
Herkes yedi sen mi doydun Mülayim

Sert oldun da ne değişti Mülayim
Mert oldun da ne değişti Mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydın
Hırt olsaydın yaşardın be Mülayim

Ormanları sen mi yaktın Mülayim
Çetelere sen mi taktın mülayim
Düşüneni yazanı ve çizeni
Zindanlara sen mi tıktın Mülayim

Sert oldun da ne değişti Mülayim
Mert oldun da ne değişti Mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydın
Hırt olsaydın yaşardın be Mülayim
Mülayim Mülayim
Âlem adamsın be Mülayim

Köprülerden az mı geçtin Mülayim
Zemzemlerden az mı içtin Mülayim
Böyle susmak yakışır mı hiç sana
Hayatından vaz mı geçtin Mülayim...


FOSSO NECDAT - YUSUF HAYALOĞLU

Elinde buzbağ şişe
Dolanıyor köşe köşe
Şimdi karakola düşe
Cop tirina nirinomda
Hop tirina nirinom

Sivri burun top yumurta
Nara basar uluorta
Bekçileri tarta tarta
Tir tirina nirinomda
Tara tirina nirinom

Gene bir gün böyle zir zop
Gece bekçisi demiş hop
Belinin ortasına cop
Cop tirina nirinomda
Hop tirina nirinom

Geçirmiş bir siyah şalvar
Poz kesiyor gaddar gaddar
Tesbihi sarı kehribar
Şik tirina nirinomda
Tok tirina nirinom

Gene bir gün böyle yan yan
Hava basarak bir yandan

Karakolun sokağından
Pat tirina nirinomda
Pataküte de nirinom

Şapkası tam sekiz köşe
Zevkten olmuş dokuz köşe
Güveniyor on kardeşe
Hot tirina nirinomda
Zot tirina nirinom

Mahalleli bezmiş ama
Çıkamıyor kimse cama
Adam değil sanki kazma
Hoşt tirina nirinomda
Foşt tirina nirinom

Gene bir gün böyle çalım
Yürüyorken zalim zalim
Demişler ki gel bakalım
Şak tirina nirinom da
Şaka şukada nirinom


Fosso Necdat demiş aman
Anlamış vaziyet yaman
Kafasından çıkmış duman
Fos tirina nirinomda
Fis tirina nirinom



10-DEMEDİM Mİ HAYDAR? - YUSUF HAYALOĞLU

Biz dağlarda keklik idik
Şimdi bu çöplükte karga olduk
Bizimde boyumuzu aştı bu şehir
Yerlere serildik madara olduk

Demedim mi Haydar Demedim mi sana
Bu İstanbul yutar adamı
Demedim mi Haydar demedim mi söyle
Bu şerefsiz geceler satar adamı

Biz umutlar yolcusuyduk
Rakı sofrasında bir meze olduk
Bizimde harcımız değildi sevmek
Yosmalar içinde kepaze olduk.

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 




SAYFA: 2 / 11-20

11-AHMET ABİ - AHMET SELÇUK İLKAN

Biz böyle olacak adam değildik Ahmet abi
Bu değildi hayattan beklediğimiz
Ne hayallerimiz vardı seninle
Gel gör ki beş para etmedi ümitlerimiz

Yıldırımlar düştü güvendiğimiz dağlara
Hep boş çıktı sarıldığımız eller
Hep taş çıktı inandığımız kalpler
Kaç kez sırtından vuruldu hayallerimiz
Kaç kez yıkılıp kaldık köşe başlarında
Kaç kez delik deşik oldu yüreğimiz
Görüyorsun ya Ahmet Abi
Görüyorsun ya
Bozuk para gibi harcandı gençliğimiz.

Kim bilir nerede senin o liseli
Kim bilir nerede benim o üniversiteli
Birimiz doktor olacaktık birimiz mühendis
Gel gör ki beş para etmedi ümitlerimiz

Oku adam ol derdin bana hatırlar mısn?
Oysa daha okumadan elimden aldılar kitaplarımı
Sayfa sayfa yırttılar umutlarımı...
İşte bu yüzden hala ıpıslak bakışlarım
İşte bu yüzden hala yumruk yumruk ellerim
İşte bu yüzden hep böyle çatıktır kaşlarım
Adam olamadımsa
Kendini adam sananlar utansın be Ahmet Abi!
Kendini adam sananlar utansın...

Bak bir türlü bitmedi hayat kavgamız
Hep başka bahara kaldı sevdamız
Kim vurduya gitti yarınlarımız
Yalan mı be Ahmet Abi? ..
Yalan mı be? ..

Sınırı olmayan bir dünya yok mu?
Kavgasız savaşsız bir hayat yok mu?
insanca yaşamak bu bize çok mu?
Konuşsana be Ahmet Abi..
Konuşsana be...

Elveda aşklara
Elveda yıllara
Bu nankör hayata
Yenildik be Ahmet Abi
Yenildik be...

İnsanın insanı ezdiği bu yerde
Bak bir ömür harcadık
Ve harcandık be Ahmet Abi
Harcandık be! ..
Ah Ahmet Abi ahh..



MÜRETTİP HASAN - ENVER GÖKÇE

Alınmıştır,
Ağzım dilim elimden
Konuşamam yanarım.
Unumu elemişim,
Eleğimi asmışım
Ölüm de ne, vızgelir
Ama yanarım.
İnce derde hele bir
Düş de gör
Nicedir
Kardeşim!
Parmaklarım yazı dizer
Yorulur;
Kurşun kasalara dökülür derdim

Bir türkü bilirim
"Var git oğlan var git"
"Mekanın ara"
"Nerede karnın doyarsa"
"Vatanın ora!"
Hey anam hey
Yine de hey hey!
Mürettip Hasan deyip de geçme
Ben adamın anasını bellerim
Punto hesabı
Katrat hesabı.



İBRAHİM-ENVER GÖKÇE

Yan binmişsin eşeğe
Kasketi de yıkmışsın afili
Kaşın üstüne.
Bir günün beyliği beylik
Aldırma sat anasını;
Olmasa da olur
Mükeyyifat'tan sayılır
Gaz, tuz ve şeker.


Hadi sür
Paçanın kokusunu aldı seninkiler!
Küçük Yılmaz bekler şehir ekmeği
He oğul, he!
Senin de şanın var
Hadi şöyle gir de köyden içeri
Ayaklarını sallaya sallaya,
Bozkulağı anırta anırta
Ko desinler Şahmaran'ın bağı var!



RİZELİ ALİ'NİN HİKÂYESİ - FETHİ GİRAY

Galata'da dostu varmış,
Mahpushanede postu varmış,
Rizeli Ali'nin.
Çok kahrını çekmiş denizin,
Anlattı bana:
Bu yıl balık vurmamış dalyana
Yuh olsun be!...diyor:
Şu koca, koskocaman denize,
Metelik bile vermedi bize.
Canına yandığımın dünyasında,
Parasız yaşanmazmış,
Tütünü yokmuş tabakasında;
Dost varmış,
Düşman varmış,
Şu canına yandığımın dünyasında.

Kaldırdı yırtık ceketinin yakasını,
Emdi yudum yudum son izmarit sigarasını.
Kimseye mihnet etmezmiş
Satarmış takasını.



15-YOZGATLI MEHMED - FETHİ GİRAY

Yozgat’ın Karalar köyünde
Düğün var.
Karalar köyünden çopur Mehmed’i,
Beş yerinden yaralamışlar.

Karalar köyünde bir dibek
Taşı var,
Bu taşa sinerek
Kahpecesine arkadan vurmuş,
Mehmed’i delikanlılar.

Fitil işlememiş,
Merhem kar etmemiş yaralarına.
Gayri Çopur iflah olmaz demişler
Mehmed’in doksanlık anasına.
Tok sözlüymüş,
Mertmiş,
Tırpanı kavradı mı;
Rüzgâr gibi ekin biçermiş.
İri parmaklarında
Oynarken gürüldermiş tahta kaşıklar,
Her söylenişinde ağladım,
Şu türküyü onun için yakmışlar:
“Vurma zalim! vurma! kama yarası,
Bura meydan değil sokak arası.”
Sesi güzelmiş, yanıkmış,
Bir bağlama sesinden;
Ona kancıklık etmiş
Köy delikanlıları
Bir orospu yüzünden.




İDRİS - YILMAZ ODABAŞI

içindeki çocuğu alıp kaç idris
bırak paslı hançerlerle parçalamayı
uykularını
ihanet torpil yapmaz
hasret ardına bakmaz
kır kanlı bıçakları
içindeki çocuğu alıp gel idris...

bir mavi için ağlama idris
itme şu duvarları
gülümse, sütünü ve içindeki çocuğun

bilirim, mağlûbiyet
esrik gülüşler ardında paramparça bir perde
yeter idris, vakur ol, onur var serde
anladım, vazgeçemezsin ondan
asla!
kardeşim, fazla alkol mevcut şimdi
damarlarındaki asil kanda...
aldırma demiyorum sana
aldırarak
aldırma
içindeki çocuğu şu kirli hayata uyandırma!

içindeki çocuğu alıp gel idris
coşkunu parlat ya da birkaç tek at
küfürlerine tutunarak geç kaldırımlardan
sonra bir kerhaneye git ve oturup ağla

kerhaneleri bütün dünyanın
aşk kangrenlerinin yıkık çarşılarıdır...

aldırma demiyorum
aldırarak
aldırma
içindeki çocuğu idris, çocuğu uyandırma!

ve yıllar geçer
idris’lerin kalplerindeki çocuklar
daha ölüdür

/düşleri hâlâ terasta
idris’ler ise zemin katta kiracı oturur.../



DEPO ÇAVUŞU KONYALI MUSTAFANIN ŞİİRİ - YILMAZ ERDOĞAN

ağbi, dedi
bir söz var,
dilimle yüreğim arasına sıkışmış
belki on yıl belki onbeş
gider gelir
usumun uslanmayan yerlerine,
bir şiirinde, dedi
yazarsan, dedi
çok makbule geçer
belki makbul saymayacağım bu isteğim,
yazarsan eğer, dedi
şöyle kocaman harflerle:
İSYANLARDAYIM, diye
kepime yazdığım gibi şöyle,
o kepi hep çıkarırız
ne zaman ismin anılsa hanemizde...
olur dedim be çavuşum,
yazarız...
şiir dediğin kimin içindir mustafa?



KEZİBAN-REŞAT CEMAL EMEK

Sağmışsın, gelenler dedi.
Gelin olmuş ere varmışsın.
Hâlâ güzelmişsin gül gibi...
Biraz sararmışsın.

Her şey geçer her şey değişir... geçer
Solar dallarında düşünceler.
Sen hâlâ o eski türküyü söyler,
Ağlarmışsın.

Okunuyor uzaklarda ezan
İnanmak güzel şeydir Keziban
Esen cenup rüzgârlarından
Beni sorarmışsın.


FATMA NİNE - ARDANUÇLU AŞIK EFKARİ

Tavuğuma atma taşı
Onlar bizim evin kuşu
Ürkütme gel sen Nonoş'u
Nine nine Fatma Nine
Tavuğa taş atma nine
Kaşlarını çatma nine

Kıracaksın bacağını
Yıkacaksın ocağımı
Ürkütme tavucağımı
Nine nine Fatma Nine
Tavuğa taş atma nine
Kaşlarını çatma nine

Kıracaksın kanadını
Kıramadım inadını
Behey meşenin odunu
Nine nine Fatma Nine
Tavuğa taş atma nine
Kaşlarını çatma nine

Misafiriz köyünüze
Uyamadık huyunuza
Ne etti tavuğum size
Nine nine Fatma Nine
Tavuğa taş atma nine
Kaşlarını çatma nine

Eştiyseler samanını
Kestirelim ziyanını
Gelin edeyim ben seni
Nine nine Fatma Nine
Ah ne olur etme nine
Tavuğa taş atma nine

Efkari'nin budur bahsi
Senin olsun yumurtası
Ortak olsun civcivisi
Nine nine Fatma Nine
Tavuğa taş atma nine
Kaşlarını çatma nine


20-FAHRİYE ABLA - AHMET MUHİP DRANAS

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen fahriye abla
 

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun fahriye abla
 
Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen fahriye abla
 
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın
Hâlâ dağları karlı erzincanda mısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen fahriye abla

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER

 


 


SAYFA:3 / 21-30


21-KEZİBAN -REŞAT CEMAL EMEK

Sağmışsın, gelenler dedi.
Gelin olmuş ere varmışsın.
Hâlâ güzelmişsin gül gibi...
Biraz sararmışsın.

Her şey geçer her şey değişir... geçer
Solar dallarında düşünceler.
Sen hâlâ o eski türküyü söyler,
Ağlarmışsın.

Okunuyor uzaklarda ezan
İnanmak güzel şeydir Keziban
Esen cenup rüzgârlarından
Beni sorarmışsın.


FERİDE - SEFA KAPLAN

şimdi bütün bir yaz gayet mücehhez bir katil
uyandırır feride'yi gardiyan uykusundan
ve hüzün tetiktedir maktulden daha adil
vazgeçer diye bir gün hercai korkusundan

ne çılgın menekşesin vaktin ihtilalinde
kirpiklerin daha çok tesbihe diziliyor
bahçelerde bir bozgun teselli mealinde
yapraklar ayaküstü - bir muhbir çözülüyor

parmaklıklarda deprem - feride mütebessim
akşam geceden evvel gözünü yummaktadır
biz mi yandık yoksa bunca baharat ve sim
bu nakul acılardan bir medet ummaktadır

bu kentte sevdalarım ayrık otu gibidir
bir harman müsveddesi gizleniyor geride
dursaydı düşünürdüm - alfabelerde nadir
bulunan her bir isme neden benzer feride

katlim savcıdan sual - kirvem kurban bu ne hal
ölümümüz çok şükür uygun adım muazzam
hayatımız neydi ki - taşralı bir nev- nihal
veya daldan azade esirgenmiş bir hüzzam

ah yalnızlık - minel aşk-bir susam bir simitten
şeyhin kerametinde icazetin almıştır
bir haber bekler hâlâ âşıkların ümitten
yaşanmadık üç beş söz bir kaç ölüm kalmıştır

rabbim rahmetim üzre bina eyle kulunu
günü beşe katlayan bir ülfet olsa yeter
bu nasıl yaşamaktır yorgun istanbul'unu
feride'm kan içinde -tentürdiyot ve eter

sustum - sabır nihavent ayrılıklar muhayyer
bu arabesk gözler ah bizi idrak eder mi
ayrı beklentilerinde acılar şimdi siper
hadi buyrun desem tek başına gider mi

hayır anlamazsınız - yalnızlık zor zenaat
bir hasretin peşisıra gülmek gibisi var mı
peki şimdi izmir'desin sevdaların ve imbat
sonsuz serüvenlerde gönlümüze yarar mı

yaz bir beyaz gecede savurdu kendisini
terk ettiği bahçeler baştan başa cehennem
uzaklardadır ama hep duyarım sesini
feride hürriyetim sevgilim ve öz annem

'İnsan bir yalnızlıktır'



İSMAİL - M. RAGIP KARCI

İstanbul gözlerini açınca gözlerin başlıyor
Sen gözlerini açınca akşam nakışları
Alnında bir umut, bir telaş, bir kalabalık
İsmail?in boynunda bir vebal halindedir
İçinin kırılmış bakışları
Bir de ağladıkların
Yani güvercinler
Sağ yanın bir kurşun karanlığı
Sol yanından ne haber

Buralarda şimdi ne mi var
Bak mesela bunlar kalbimizin yazıları
Çevresi duvarların ardında dağlar ve dallar gibi
Uğuldayan İsmail?in geceye
Gecenin İsmail?e yakarışları

Yeminler
Yeminler
Yeminler
Dudaklarında bir ihanet bir kan
Yüreğinden ne haber

Biri mesela diyelim mütebessim hüznünü
Savurur kentin mücessem ihanetine
Biri de
Bu şiirden çıkardığı mermileri
Ateşlerin aynasına dayayıp yüzünü
Bir de tenhadan çıkıp gelmiş bir şair
Elinde ayağında hicap ile örülü şiirler
Senin sağ gözün bir bulut bir yağmur
Peki sol gözünden ne haber

Peki öyleyse ben burada kimim
Her gece bir başkası
Her seher bir başka ben
Her rüyada adımdan yüzülür bedenim
İkide bir şiirlerden çıkarıp yüreğini
Her yeni efsanede yeniden yıkar
Dedikleri deli benim

Benim bir elimde sen
Bir elimde elem
Senin elinde ne var

Sen kalbimin süzülmüş ahengi
Sebilim, sualim, cevabım, imtihanım

Beklenenim yani a efendim yani sen
Siperler içinde beklediğim haber
Beni ört
Beni sakla
Bana katlandığını söyle
Bana elini ver


İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER

BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNMEK İLE İLGİLİ ŞİİRLER

AY ŞİİRLERİ

MARŞLAR

ÇOCUK ŞİİRLER