Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

GÜLŞİİR - AHMET ERHAN

Geceyarısı, karanlık bir bozkırda

Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım

içinde onca insan, içinde dünya...

Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum

Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,

Haklı olan kim bu kargaşada?

Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir

Ucu bucağı olmayan bu çığlığın

Ortasında nasıl barışılabilir?

Anlamak isterim, hangi yasa

Bir beşikle bir darağacını

Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?

 

Sorular sormak için geldim şu dünyaya 

Yasım acıların yasıdır

Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da

Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden

Ya da sabah yellerinden bir taçla

Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım

Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım

Bu söylencenin bir yerinde durakladım

Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.

 

Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını

Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver

Yitirdim çünkü onları da..

İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık

Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler

Ne de geleceğime dair bir tasa.

Gelirken çan çalmıyor yalnızlık

Bir adam, bir sokak, bir ev

Yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca

 

Soruların vardı senin, ne çok soruların 

Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna

Bir fısıltı gibi başladı sevgim

Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra

Sonrası...Mutlu bile olduk bazı

Artık sen yadsısan da ne kadar

Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir

Anlatsın yollar, yollar, yollar...

 

Şimdi gece, soluğumu verdim içime

Az önce kağıtlara gül kuruları serptim

Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım

Öylece serptim, seni yazacağım diye

Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın 

Aklımın almadığı bir yerde, öylesin

Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık

Bize artık yeter de artar bile...

 

Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın

En yakın dostlarımın birer birer

Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların

Ölümünü gördüm, ama kimse

İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!

Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan

Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkça

Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır

Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.

 

Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen

Yüreğimi bir gün yollara atarsam

Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım

Suyumun çoğu senden yana akacak

Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim

Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülşarap

Gülaşk, Gülşiir, Gülahmet, Gülerhan

Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!

 

Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün

Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü

Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm

Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına

Kokundu, bedenimi saran o ince buğu

Esintisinde usul usul yürüdüğüm

Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..

 

Sanki bir kız yürürdü yollarda

Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi

Kapımı açardı gümüş bir anahtarla

Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk

Tozlu kitapların yığıldığı odalarda

Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini

Yatağımda bedeninden bir oyuk.

 

Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından

Saçlarına saçlarına doğru titrerdi

Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim

Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi

Geceyarılarını çoktan geçti

Bu şiir bitmeyince var olmayacak ellerim

Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız

Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.

 

Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden

Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık

Bir akdeniz kentinde limon koklayan

Ve hep ufkun ardına bakan çocuk

Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden

Çaldı yüzünü bir yaşamlık

Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından

Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.

 

Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben

Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan

Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip

Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat

Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak

Ama haykıracağım laflarını tuzla kesip

Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.

 

Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular

Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?

Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı

Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?

Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar

Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye

Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye

Hep direnen bir yanım kalacak

Adımın soluk izi, acının seyir defterinde.

 

şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle

Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte

Yorgun değilim, umarsızım yalnızca

Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta

Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim

Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim

Onlara köprü olacak bir beden yoksa da..

 

Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim

Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak

Titreyen bir ışık karanlıklarda

Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?

Sonunda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak

Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.

 

Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende

Yaşamımın bir dilimini özetleyen

Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor

Donuyor bir gülüş tek bir dizede

Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem

Çivileniyor beynimin bir yerlerine

Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor

Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.

 

Nefret ediyorum ve seviyorum seni

Girdiğin bütün kapıları açık bırak

Birazdan git diyebilirim çünkü..

Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini 

Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını

Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak

Uzayan, akan bir irin yolu gibi.

 

Sözcükleri güden çobanları var kalbimin

Beynimin yaşamı saran kıskaçları

Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum

Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan

Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri

Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki

Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.

 

Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme

Yollarda bir  savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur

Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke

kalbimdir ona tek sınır

Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi

Donup kalır sesim kendi göğünde

Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.

 

Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada

Kendi içimde ya da uzak yollarda

Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar

Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..

Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor

Irmakların birleştiği o nokta benim

İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda

Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.

 

Bir gün anlarsın beni neden suskunum

Dünya içimde konuşurken böyle

Bedenimi aşıyor yorgunluğum

Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor

Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride

Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.

 

Adını çoktan unuttun yüzün aklımda

Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum

Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur

Bunun için ben Gül dedim sana..

Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa

Kökleri toprağı saramaz olur

Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan

 

Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa

Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına 

Her çırpınışta gökyüzüne dağılır

Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.

 

Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor

Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler

 

Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni

Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler

Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca

Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü

Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber

Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.

 

Sana artık bir sığınak olsun bu şiir

Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır

Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken

Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi

Öyle acemilikler yaptım ki ben

Hiç kalır bu şiir onların yanında ve

Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.

 

Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın

Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak

Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum

Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak

Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle

Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir

Bir yeni yetmenin altını çizeceği dizeler benden

Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...

 

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

AHMET ERHAN ŞİİRLERİ