Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KARANLIĞIN ŞAFAĞI - İDRİS NEBİ KARAKUŞ

Uzun ve ıssız bir gecenin sonunda mıyım ne?

Ne bir el uzandı tutmak için elimden,
ne bir ılık rüzgâr esti okşamak için tenimi…
Bülbüller de şakımıyor artık kuşluk vakti penceremde…
Güneş doğmaya nazlanıyor, rüzgar esmeye,
kuşlar ötmeye…
Şapırtılar, sahile vuran dalgaların sesi değil, yüreğimin…
Yazık… Çok yazık…
Ne dalgalar vuruyor sahile, ne martıların
çığlık çığlığa kavgası var! …

Ezan niye gecikti? Hoca nerede?
Nerede Esselat’ü Hayrünminennevm? …

Beynimi tasından fırlatan şu sigara içenlerin öksürükleri,
simitçi çocukların anlaşılmayan bağırtıları,
sabahın erken saatinde klakson sesleri…

Kızaran tepelerin ardından parlayan bir göz çıkmak üzere…
Karanlık yırtılacak, sis bulutları içindeki silik suretler netleşmeye başlayacak…
Göz gözü görecek…
Karanlığın dondurucu soğuğundan kurtulan tenler,
ılık rüzgârların tebessümüyle kendine gelecek; gam, keder bitecek…
Bitecek gecenin soğuk yüzü…

Gel, gözlerimin içine gün ağırınca bak;
gün ağırınca görürsün yüzümü…
Gün ağarınca çal kapımı…
Ancak gün ağarınca fark edersin
yüzümdeki çizgileri…
Gün ağarınca görürsün saçlarımın
bir gecede nasıl ağardığını…

Asırlara hükmeder gecenin bitimsizliği…
Yalnızlık şarkılarını mırıldanırken
kulağıma rüzgâr,
yüreğimde yine bir onulmaz yara açar.
Açılan her yardan yüreğime kan sızar. Bunalırım… Daralırım… Soluğum kesilir…

Kim demiş horoz vakitsiz öter,
kim demiş gün doğmaz diye…
Biraz sonra duyarsın kuş cıvıltılarını,
horozun çektiği tiği…
Güneş doğusun hele.. Güneş doğusun hele…
İşte o zaman,
çatık kaşlarımın, asık suratımın, yaşlı gözlerimin güldüğünü bak nasıl görürsün…
Pencereme konan beyaz kelebekleri, söğüdün dallarında raks eden serçeleri,
bana en güzel aşk nameleri fısıldayan bülbülleri bak nasıl görürsün o zaman…

Ben böyle yetmişlik ihtiyar mı kalırım?
Bak nasıl yirmisinde genç oluyorum
o zaman gör…
Nisan olsun da gör;
bak, sabah nasıl olacak…

Yorgun ırmakları deli boranlar coşa getirir.
Atı kamçı koşturur, insanı ideal ve iman…
İdeal imanın eseridir;
ırmak derenin, dere tepenin,
tepe başı boz dumanlı dağların…

Dağ yüce olur, dağ yüksek…
dağ bulutların yakın komşusu…
Dağ ağlar… Dağ gözyaşı döker;
iner göz yaşları dereye…
Dere yataktır, dere derer, dere birleştirir,
dere besler ırmağı…
Dağ ve dere…Uçurum ve yar…
Kartal, şahin, atmaca…
Atmacalar uçurum sever…

Uçurum, yalçın kayalıkların kırık çizgisi…
Atmacaların dans ettiği yalçın kayalıkların
granit taşları arasından sızan dağların alın terleri,
sessiz feryadın billur taneleri…
Alın teri aşağı akar, billur taneleri tek tek düşer…
Dağların feryadı ovayadır…
Dere derer, dere toplar…
Salar düz ovaya boz bulanık suları…
Kartalların dansı yüksekte olur…
Atmaca uçurumlarında kurarlar yuvalarını…
Dalışı başkadır şahinin…

Dağlarda kurt olur, kurdun yavrusu da kurt…
Kurt dağların tek hakimi…
Kurdun dolaştığı dağlarda çakal barınamaz;
Tilkiler o dağlara selâm veremez…
Kurdun uluması titretir dağları…

Dağ ve kurt… Kurt ve Türk… Türk ve Cenk…
Türk ve Sulh…
Dağları Türk’ün önünde secde ettiren kurttur…

Hani bozular ya Dadaloğlu:
“Aşağıdan Yusuf Paşam gelirken
“Bileğine güvenenler mert olur.
“Şahin kocasa da vermez avını
“Aslı kurttur kurt yavrusu kurt olur.”

İşte öylece…

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

İDRİS NEBİ KARAKUŞ ŞİİRLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi