Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRKÇE HAKKINDA METİN

 

TÜRKÇE HEPİMİZİN DİLİ(...)

 


Mehmet Akif Arnavutça, Ömer Seyfettin Çerkezce bilir miydi yahut ne kadar bilirdi? Ne kadar bilirlerse bilsinler, onlar Türkçe'nin ustası ve sevdalısı idiler. Şu iletişim devrinde; bırak radyoyu, televizyonsuz evin bile kalmadığı şartlarda, ilköğretimin son derece yaygın olduğu bir uygulama içinde, "Türkçe bilmeyenler çok" demenin samimiyetle bağdaşmadığına inanıyorum. Hele bunların aydın kesimi, kendi etnik dilleriyle asla kıyaslanamayacak biçimde "etkili ve seviyeli bir Türkçeyi konuşabilecek, okuyup yazabilecek durumdadır. Yani bu ülkenin aydınları, hangi etnik ilginin sahibi olurlarsa olsunlar, Türkçe karşısında eşit durumda ve mesafededirler, Türkçe, hepimizin dilidir.(...)

 

ANA DİLİ
Ana dili, bir insanın, kendi ülkesinde sıfırdan başlayarak ve "yaşama" yoluyla öğrendiği dildir. "Annesinin, onun da annesinin" bildiği dil falan değildir. Benim annem de Arnavutça konuşurdu bazen; ama benim ana dilim Türkçedir. Yabancı dil, çalışılarak öğrenilen dildir; ana dili ise yaşanılarak öğrenilen dildir.
(...)
Bergson, "Hiç kimse ana dilini konuştuğu gibi konuşamaz bir yabancı dili." diyor. Çok da doğru söylüyor. Anadil rûhumuzun dilidir, rûhuna nüfûz edebildiğiniz dildir.

 

Bir millet demek, bir dil demek. Dilini kaybetmiş bir millet, aslında yok olmuş demektir. Türk milleti, tarihin en eski milletlerinden biri. Binlerce yıldan beri bir dili var; yani bir millet... Hâlâ var; hâlâ bir millet olarak mevcut... Ama yaklaşık yüz yıldan beri bu millet kendini millet yapan bütün değerleriyle birlikte ve hâssaten diliyle çok hırpalandı ı... Binlerce yıllık tarihi içinden süzülüp gelmiş kelime hazinesi bir çırpıda çöpe atılıp adeta yeni bir dil sayılabilecek kadar yabancı kelimeler yığınıyla konuşmaya, yazmaya zorlandı.  Oysa bütün kültür unsurları gibi dil de süreklilik ister. Aksi takdirde dil, bir milleti kaynaştırma, birbiriyle doğru ve sağlam kelam ettirme, anlaştırma; nesiller arasında köprü olma; bütün kültür müesseselerine harç olma ve sonsuza akıp giden zaman içinde millet varlığını sırtında taşıma vazifesini yerine getiremez. Dili bu vazifeleri yerine getiremez olan insan topluluğu şaşkınlaşır, dar-madağın olur; ne maddî ne mânevî huzuru kalır; silinmeye yaklaşır.

 

 

 

 

Türkçe kendi vatanında itilip kakılan, ikinci plâna düşmüş, en zeki çocuklarının bile yabancı dil eğitimli okulları tercih ederek kendisinden kaçtığı bir dil olmuştur. Türkçe neredeyse yabancı dil öğrenme nimetinden mahrum kalmış bir kır ve çoban dili olmaya yüz tutturulmuştur. Medeniyet dili olma hususiyetinden hızla uzaklaştırılmaktadır, Bir an evvel tedbir alınması artık bir hayat-memât meselesi hâline gelmiştir. Her alanda olduğu gibi bu hususta da Türk milletinin has evlatları elbette seyirci kalmayacak ve üzerine düşen vazifeyi gayretle, şuurla yerine getirecektir.
Dilimizle bu kadar uğraşılması elbette sebep-siz değildir. Dilin millet varlığı için ehemmiyetini sadece biz bilmiyoruz. Hatta bir milletin nasıl yok edilebileceği üzerinde ciddi ciddi çalışan birileri mutlaka vardır ve onlar dilin millet varlığı ile alâkasını bizden daha iyi biliyorlar. Ve bütün bu olup bitenler belki de böylece olup bitmektedir.

 

TÜRKÇE RÛHUMUZ

 

 

Türkçe her şeyim(...) Ben her şeyimi Türkçe ile öğrendim. Dinimi, terbiyemi, kültürümü, düşüncelerimi, sanat ilgilerimi, her şeyimi... Türkçe olmazsa ben yok olurum. Türkçe okuyamamak, Türkçe yazamamak, Türkçeyi kullanarak yaşayamamak benim için manevî-ruhî ölüm demektir.
Tabii ki; Osmanlı Türkçesi de Türkçedir, Yûnus'un dili de Türkçedir, günümüz Türkçesi de Türkçedir.

 

TÜRKÇE MADDİ VE MANEVİ COĞRAFYA BÜTÜNLUĞÜMÜZÜN SESİ (…)
Türkçe her yöre için türküler üretmiştir ve hepsi aynı zevkle ve sahabetle söylenip dinlenilmiştir. Şarkılar da öyledir. Hepsi bu toprağın, bu "maddî-mânevî” coğrafya bütünlüğünün ve genişliğinin sesidir.(...)

 

 

 


UYDURMA DİL: ÜLKESİZLERİN DİLİ
"Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, târihten kaçanların... Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun...
Biri, günahları gizleyen peçe; öteki, irfânı boğan kement... Argo, yaralı bir vicdânın sesi; uydurma dil, hâfızasını kaybeden bir neslin...
Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin..."

Cemil Meriç

 

Kaynak: Osmanlıca dergisi