Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Kopan kolun avuç içi kaşınırsa ne olur?

Bir insan bedeni düşünün ki, kolu ya da ayağı yok. Kopmuş…

Kopan kolun avuç içinin, ya da kopan ayağın altının kaşınması ne kadar rahatsız edici bir durum olurdu düşünebiliyor musunuz?

Pekâlâ, olmayan kolun avuç içi gerçekten kaşınır mı, bilim bu konuda ne diyor kısaca ona temas edelim. Ama önce şimdi bu konuda nereden çıktı diyenler için kısa bir açıklama yapalım.

İstanbul’da son 1 aydır üst geçitlerde yolun geliş gidiş iki tarafını da kaplayan uzun bez afişler var. Afişlerin üzerinde; ‘TUT ELİNİ, GAZZEAYAĞA KALKSIN’ yazıyor. Yani Gazze’ye el uzatılması isteniyor.

Gerçekten de Türk Milleti Gazze için ayağa kalktı. Neticede Sayın Başbakan’da bu milletin bir ferdi. Ağaya kalkılması gereken yerde o da ayağa kalktı ve zulmü zalimin yüzüne çarparak Davos’taki oturumu terk etti.

Türk halkı neden Filistin, Bosna, Bulgaristan, Çeçenistan, Kıbrıs gibi yerler söz konusu olduğunda daha duyarlı bir şekilde ağaya kalkıyor, hiç düşündünüz mü?

Bunun dini ve milli nedenleri elbette var. Fakat bizim bugün burada temas etmek istediğimiz nokta çok farklı? Şaşıracaksınız belki ama konunun bir de anatomik yönü var.

Her canlının bir aurosu (hale'si) vardır. Eğer çıplak gözle görebilseydik, adeta büyükçe bir yumurta şeklinde insanın etrafını çevreleyen, insanların dışa yansıyan ışınları diyebileceğimiz aurolarını (hale) görmemiz mümkün olacaktı. Nitekim günümüzde kirlian adı verilen fotoğraflama sistemiyle korku, endişe ve her türlü haleti ruhiye bir bakıma resmedilebiliyor.

Bir problemle karşılaştığımız zaman, bizi adeta bir zar gibi saran auromuzda delikler açılıyor, zedelenme oluyor ve hale'deki intizam bozuluyor. Mesela migrende ağrı gelirken, auro denilen görüntülerin ortaya çıktığını bilim adamları fotoğraflarla tespit etmişler.

Kimden elektrik alıyorsunuz?

Birbirini seven iki insan yan yana geldiğinde, her iki tarafın auroları adeta olimpiyat halkası gibi birbirini çekiyor, iç içe geçiyor. Birbirinden hoşlanmayan iki insan yan yana geldiğinde auroları birbirini itiyor. Günlük hayatta konuşurken, falanca kişiden elektrik aldım veya almadım şeklinde ifade etmeye çalıştığımız konu da bu aslında.

Eğer bir insan herhangi bir nedenle el, ayak, kulak ve benzeri bir uzvunu kaybetse bile, insanı çepeçevre saran auro, o organı yerindeymiş gibi hissetmesini sağlıyor.

Şimdi sıkı durun. Bu durumdaki insanlar, kimi zaman olmayan ellerinin veya ayaklarının kaşındığını, ağrıdığını, üşüdüğünü veya oraya başkası tarafından dokunulduğu hissini yaşıyorlar. Elleri istem dışı olarak o bölgeye gidiyor. Ellerini o bölgeye uzattıklarında temas edememek, dokunamamak, rahatlatacak bir işlem yapamamak onları strese sokuyor, acılarını derinleştiriyor, morallerini daha da bozuyor.

İşte buna tıpta, Fantom Ağrıları adı veriliyor. Bu hastalığın, dokunma varsanısı (tactil, haptic hallucination) kesilmiş bir kol veya bacağın algılanması (phantom-limb) ya da fantom ekstremidite (sahte dokunma ve yüzey duyumu) gibi türleri var.

Gazze bizim parçamız

Konunun Gazze ile ilgisine gelince

Türk Milleti olarak bir zamanlar geniş bir coğrafyaya hükmediyorduk. O coğrafya üzerinde yaşayan halklarla et tırnak gibi, bir beden gibi olmuştuk. Gün geldi, cebren ve hileyle o bölgeler bizden koparıldı.

Bugün o insanlarla fiziken beraber olamasak da, Türk Milleti'nin aurosu onların varlığını tüm benliğiyle algılamaya devam ediyor. Ne zaman o halkların başına bir şey gelse, dara düşseler, gönül eli oralara uzanmak, dertleriyle dertlenmek, varsa sıkıntılarını gidermek istiyor. Türk Milleti'nin dışında, hiçbir karşılık beklemeden bu tür duygu ve düşünce içinde olan başka bir millet var mı acaba?

Neden hemen yanı başındaki Arap ülkelerin Türk Milleti kadar konuya duyarlı yaklaşamadığını bu örnek daha iyi anlatmaktadır. O coğrafyalar adeta bir bedenin parçası gibi sinir uçlarıyla beynimize, gönül temasıyla kalbimizde doğrudan bağlantılılar.

Bugün eski Osmanlı coğrafyasında ne zaman bir şey olsa hemen harekete geçmek istememizin bir nedeni de budur.

Türkiye'yi daracık bir coğrafyaya hapsettiğini ve kolunu kanadını kırdığını düşünenler, Güney Asya'dan Bosna'ya, Kore'den Polonya'ya, Yemen'den Sibirya ovalarına kadar uzanan aurosunun etkisini kıramamışlardır. Türk Milleti bu duygu yoğunluğunu koruduğu sürece, eski haşmetine yeniden kavuşacaktır. O coğrafyalarda yaşan insanların başlarına ne zaman bir şey gelse gözlerini Anadolu’ya çevirmelerinin bir nedeni de budur.

Davos’taki çıkış milletçe bizi işte bu yüzden çok heyecanlandırdı.

O sadece Gazze’ye sahip çıkmak değildi. Kendimize olan saygının da bir gereğiydi.

Kopmuş gibi olsa da bazı uzuvlar, yerleri hala sızlıyor.

Ve bizler bu sancıyı çok seviyoruz.

 

Prof. Dr. Osman ÖZSOY –

Haber7

 

 

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi