Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Ateist paradoksu diye bir şey olmalı: olmadığını iddia ettiği şey için ‘YOKTUR’ mücadelesi vermek ve bunu bir ömür boyunca –başkalarına olduğundan da fazla –kendine izah zorunda kalmak hayli saç dökücü ve asap bozucu bir çelişki değil midir?

 

Her zaman için ’Ateistlik zor zanaat’ diye düşünmüşümdür: Tanrı ’nın yarattığı bir dünyada Tanrıtanımazlık etmek bir yerde çok lüks bir otelde kaçak müşteri gibi yaşamaya benziyor galiba. Tabii her ’Ate’nin felsefi açıdan pimpirikli ve tatminsiz olduğunu ileri süremeyiz: inananlar arasında olduğu kadar kesinlikle inanmayanlar içinde de niçin inandığını veya inanmadığını asla sorgulama ihtiyacı hissetmeksizin koca bir ömrü sürükleyip götürenlerin sayısı hiç de az sayılmasa gerektir.

         Aşağıda anlatacağım farazi hadisenin kahramanı olan kişi bir  ‘Ate’  ,fakat bu gibi

Felsefi kaşıntılarından çoktan kurtulmuş, kendisiyle barışık, rahat ve ne istediğini bilen bir

Adam.          

         Efendim hadise, günün birinde kahramanımızın ormanda bir gezintiye çıkmasıyla başlıyor. Hava berrak ve güneşli; tatlı bir yaz günü. Etrafındaki güzellikleri seyrederek

Ormanın derinliklerine doğru ilerleyen adam ,’Yahu bu evrim ne güzellikler, ne olağanüstü

Şeyler ortaya koyabiliyor; madde ve kuvvetin muhtelif varyasyonları ne harikalara vesile oluyor’ diye düşünmekte ve mutlu olmaktadır. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan ormanın hayli bakır mıntıkalarına kadar giren kahramanımız, birden bire tam arkasında garip bir homurtunun varlığını hissederek ürperir ve adeta bakmaya korkarak yavaşça geriye doğru döner.

       Arkasından takriben üç metre uzunluğunda ve yarım ton ağırlığında müthiş bir ayının, ağzını sonuna kadar ayırıp vahşi bir nara attıktan sonra kendisine doğru hiç de dostça sayılmayacak bir vücut diliyle yaklaştığını gören adamın ilk tepkisi derhal aksi yöne doğru tabanları yağlamak olur. Aslında iyi bir koşucudur adamımız; öğle ki, bu zoraki yarış bir pistte yapılsaydı, ayının kazanma ihtimali belki hiç olmayacaktı. Lakin ayı saha avantajına ilaveten psikolojik üstünlüğü de bir hamlede eline geçirivermiştir ne yazık ki. Uzatmayalım; bu adaletsiz yarışı on dakikalık bir amansız kovalamacadan sonra bizim Ateist’in bir çalı köküne takılarak yere kapaklanmasıyla son buluyor. Ayı, avına yaklaşıyor, onu yattığı yerde sırtüstü çeviriyor ve yarım tonluk gövdesiyle adamın ayaklarına oturarak yeniden kaçmamasını garanti altına aldıktan sonra her biri birer inşaat küreyi kadar iri ve korkunç tırnaklı pençesini kaldırarak vurmaya hazırlanıyor...

      İşte tam o esnada hiç beklenmeyen bir şey oluyor ve bizim Ateist aniden haykırıyor.                     

-Tanrım...

     Bu çığlık ormanın kuytularında henüz yankılanırken zaman aniden duruveriyor; nehir

Akmaz oluyor, kuşlar dallarda donup kalıyorlar. Ortalık kararıyor ve gökyüzünden bir ışık huzmesi parlayarak ayının altında yatmakta olan adamın alnına düşüyor; sanki ışığın içinden yükseliyormuş gibi bir ses:

               -Yıllarca bana inanmadın günahkâr kulum diyor,’ yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, mucizelerimi maddenin çeşitli fonksiyonlarından ibaret saydın; beni hiç hatırlamadın ama şimdi bilmem ki ne yüzle benden sana yardım etmemi istiyorsun; ne yani seni dindar bir kul mu saymalıyım şimdi?’

      Adamımız gerçekten utanmıştır, bir korku anında bu kadar zayıf duruma düştüğü için pişmanlıkla kekeliyor,

              -Biliyorum Tanrım diyor,’bunca yıldan sonra içine düştüğüm durum gerçekten dramatik ama ben zaten kendim için bir şey istemeyi düşünmemiştim sizi çağırırken...’ 

              -Ya, diyor ışığın içindeki ses “kimin için ne istiyorsun peki, söyle; olsun.

     Kahramanımız , “bu vartayı da atlattık “ diye geçiriyor içinden,

            -Mesela ayıyı dindar yapabilirsiniz; benim için aynı kapıya çıkar, değil mi?

    Adamın sözleri biter bitmez ışık kayboluyor, güneş yeniden parlamaya başlıyor, nehir coşkun çağıltılarla akmaya koyuluyor ve kuşlar yine ötüşmeye başlıyor. Her şey eski haline dönüyor.

        Ayı ise adama vurmak üzere kaldırdığı pençelerini bu defa göğe doğru çevirerek bitiştiriyor ve diyor ki

          -Tanrım, senin yolladığın rızkınla orucumu açıyorum, hamd olsun verdiğin nimetlere; sağlık ve afiyete... Ey bağışlaması bol Rabbim...   

A.TURAN ALKAN

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi