Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Tartışma ne kadar önlemeye çalış sakta hayatlarımızın içinde... Bir köşe dönüşü kadar yakın; iş de, evde, sokak da... En yakınımızla, bir daha yüzünü görmeyeceğimiz bir yabancıyla, yaşlıyla, çocukla, kadınla, erkekle… kasapla, manavla, taksi şoförüyle, doktorla, müdürle, hademeyle… Ve hatta tavuğuyla kavga edip terlik atan bir adamı seyretmişliğimden ötürü, tavuğunla bile diyebilirim… Olduk olmadık zamanlarda… Kendimize olmasa da dolaylı bulunduğumuz durumlarda. Kızdığımızı yakalayamadık mı alakasız bir masumla... Hepimizin kendimizi içinde hızlı - yavaş adımlarla bulduğumuz bir olay.

Kulaklarımız kızarmaya, kalp atışlarının hızlanmaya başlamasıyla durdurulmadığı takdirde su kaynatan radyatör misali patlama noktalarına kadar gelebiliyor…

Belki bu yüzden eskinin "Düello" usulünü çok takdir ediyorum. Tartışma çıktığı anda ve ortamda değil, iki taraf tarafından da anlaşılacak eşit silahlanmayla ve tanıklar karşısında ileride bir tarih ve zamanda… Yani hazırlıklı, beklentileri bilinçli şekilde… Yalnız silah yerine araca; araç olarak da sözcüklere taraftarım. Çocuklara da sürekli "Elleriniz yerine sözlerinizle konuşmaya çalışın" diye itişmeleri önlemeye çalışıyorum. Hatta ve hatta yazı yazmaya başladıklarından bu yana ateşli anlarda konuşmaları kontrolsüz olacaksa, yazarak birbirlerine hislerini anlatmalarını cesaretlendirmeye çalışıyorum. Edebiyatları kuvvetlenmese bile yazıya dökme süresince alevlerin soğuması umuduyla... Kontrolsüz kullanılabilecek sözlerin kılıçtan derin ve iyileşmez yaralar açabilme kudretini de çocuk yaşlarda öğreniyoruz. Çocuğun çocuğa acımasızca harcayabileceği sözler hepimizin çocukluklarında yerini koruyor. "Dört göz", "Şişko", gibileriyle başlayıp katmerleşebilecek örnekleri hepimizin hafızasında... Yine bu yüzden çocuklarıma; "Kendine söylenmesini istemediğini başkasına söyleme" şeklinde papağanlar gibi tekrardayım.

Kontrol yeteneğini kazanma emeğinin büyüklüğünü takdir ediyorum. Bu kontrol yeteneği kendiliğinden oluşmuyor. Tam kazanıldı derken "ölen de mi öldüren de mi?" cinsinden bir olayla tekrar test edilebiliyor. Kontrolün sağlıklı büyümesi için neler gerekiyor? Bir yolcu uçağının pilotu kafasına dayalı terörist silahına rağmen gözünü kırpmadan nasıl soğukkanlılığını koruyabiliyor? Bir şoför tehlike anında donup kalmak ya da çığlık atmak yerine tehlikeden sıyrılabilmek için nasıl harekete geçebiliyor? Bu anın hazırlığı ne zaman başlıyor? Ne zaman başlatılmalı?

Genlerimize geçmiş "yüz ifadeleriyle konuşma" milli karakterimizi nasıl unutur, bir Batılının ifadesiz suratını takınırız? Son derece soğukkanlı ve duygularını kontrol edebilen bir çevrede yaşadıkça kendi zayıflıklarım daha da oltaya vurur şekilde... Ne kadar kendimizi tutmaya çalışsak da bir delik bulup kaçıverebilen nidalarımız nasıl dizginlenebilir?

Tehlike önceden hesaplanırsa kazalar olsa bile ufak sıyrıklarla atlatmak mümkün. Tartışmalardan da soğukkanlılıkla üstümüzü başımızı yırttırmadan ya da karşımızdakini tokatlamadan çıkmak mümkün olsa gerek. Yıkıcı amaca kullanacağımız her sözcük sonucunda daha büyüğünü geri getirecektir. İleri - geri derken yaylım ateşi misali ölümüne olmasının önüne geçilmez. Bu arada yanımızdan geçen masumlar da kaza kurşununa gidebilirler.

Doğal olarak kazanamayacağımız savaşa girmemek en akıllı olanı. Şimdi yazacaklarım ideal şartlar altında yani tartışmanın eşit kuvvetlerde insanlar ve eşit değerde amaçla yapıldığı durumlarda yarayabilir. Bunlarda genelde aile içi tartışmalar gurubuna giriyor… İki taraf da ne pahasına olursa olsun kazanmak ya da karşıdakini kontrol amacıyla kolları sıvamışsa buna Karakol da yardım edemez! Ama yinede aklımızın ucunda olması kendimizi anlamamıza yardım eder düşüncesiyle yazılı düşünmeye devam ediyorum…

Anlaşmazlık konusu olan fikrin niteliği çok önemli. Bu tartışma gerçek bir olaydan mı, yoksa gocunma gibi hayal ürünü bir durumdan mı kaynaklı? Ya da zevkler ve renkler gibi konular mı? Bu şekilde kaynak tespiti yapıldıktan sonra gerçek olaysa araştırmasını yapmalı. İddialar doğrumu?

Tartışmanın sebebi farklı algı ise tartışmanın sonu gelmeyebilir. Size armut görünüp başkasına elma görünüyorsa. Matematikçi gözüyle şair gözünün farklı algılaması gibi… İkisi de doğru ama ikisi de farklı alanlara yoğunlaşmış türde olabilir.

Tartışmanın sebebi fikir farklılığıysa; fikirlerimiz ahlak, inanç, değer yapısı gibi köklerden uzantılar olduğundan bu tartışmalar en tehlikeli ve kısır tiplerindendir. Bunlara girişmemek en doğrusu. Fidanın toprağını değiştirebiliriz ama köklerini değil.

Tartışmanın yeri ve zamanını iyi tespit etmeliyiz. Adrenalin uç noktalardayken, sıcağı sıcağına yapılan tartışmalar bir yere varmaz. Fakat "Sonra görüşürüz!" seklinde şahsın defterine yazmak da ileriye yatırım şeklinde hırs taşıyacağından olumlu sonuç getirmez. Sonunda keskin sirke hesabına dönebilir. Her iki taraf içinde uygun ve sakin bir ortamda karşılıklı fikirlerimizi aktarmak ise tartışmanın sürüklenmesini önleyebilir.

"Birlikte çözüm arayabilmek amaçlı" olması tartışmanın yolda kalmaması için şart. Karşımızdakini anlayabilmek için dinlemeli, Olayı Onun açısından da görmeye çalışmalıyız. Anlayamadığımız noktalara açıklık getirebilmek için gereken soruları doyurucu yanıtlar alıncaya kadar sormalıyız.

"Benim söylediğimi sandığını anladığına inandığını biliyorum ama duyduğunun benim anlatmaya çalıştığım şey olmadığını senin anlayıp anlamadığından emin değilim!" şeklinde karmaşık yollara sapmadan... Sözcüklere saplanıp kalmadan tüm fikri okumaya çalışmalıyız.

Birkaç çözüm yolu ortaya getirdikten sonra iki tarafa da en uygununda karar kılmaya çalışmalı. Her iki taraf da tatmin olana kadar bu çözümü aramakta devam etmeli. Bu tartışmada bir uzlaşma getirmese bile faydalı ve medeni bir alışkanlık.

Unutma maliki hiç bir sağlam beraberlik fikir tartışmasız olmaz. Yeter ki bu tartışmalar karşı tarafı kırmadan ve bastırmadan olsun. Böylece sonuçta HEPİMİZ KAZANABİLİRİZ.

Sevgilerimle,

Handan Baykan

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi