Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Din şimdi beyinde aranıyor Beynimizin yapısının, dini inanışlarımızın kökenini ve gücünü açıklayabileceği iddia ediliyor Newsweek 29 Ocak

Bilim adamları şimdi beynin yapısının, kişiyi dua ve ibadetlere yönlendirdiğini ileri sürüyor. Ruhani deneyimlerin nöronlar tarafından yaratıldığı iddiası kafaları kurcalayadursun, ortaya şöyle bir soru atılıyor: “Dini inanışlar beynin mekanizmasından kaynaklanıyorsa, bu mekanizmayı çalıştıran büyük enerji ne olabilir? ”

Tibetli Budist, her zamanki gibi ibadetine başlıyor. Önce mumlar ve yasemin tütsüsü yakıyor, ardından lotus pozisyonunu alarak kendi içine doğru yaptığı yolculuğuna başlıyor. Odayı dolduran esansın eşliğinde benliğini arzulardan, kaygılardan ve duyulardan arındırıyor. Ne var ki bu defa ibadeti her zamankinden biraz farklı. Genç Budistin yanında uzun bir ip, sol kolunun üzerinde ise bir kablo var. Vecd haline yaklaşırken ipi çekiyor. İpin diğer ucunda, yandaki odada bekleyen Dr. Andrew Newberg bu çekişi hisseder hissetmez kablo yoluyla bir radyoaktif iz sürücü zerk ediyor. Daha sonra SPECT adı verilen bir beyin görüntüleme aletini çalıştırarak Budist'in ulaştığı bütünlük duygusunu bilgisayar yoluyla okumaya çalışıyor. Beynin üst kesiminde yer alan bir bölge, duyuları alıyor ve ‘ben’in bittiği, bütünlüğün başladığı duygusuna götürüyor. Bu bölgenin faaliyeti, bilgisayar çıktısına büyük dalgalanmalar şeklinde yansıyor. Tüm duyumlardan arınmış bir halde, kişinin tamamen içsel dünyasına yöneldiği anda ise bu merkez, kişi ve dünya arasındaki sınırı çizemiyor. Bu noktada beynin elinden hiçbir şeyin gelmeyeceğini söyleyen Newberg, beynin kendisini sonsuz ve var olan her şeyle bir olarak algıladığını ifade ediyor. Bazı bilim adamlarının dini son derece ilginç bulmaları ve üzerinde araştırmalar yapmak istemeleri sonucunda bilim ve din arasındaki gerilim giderek artıyor. Bu araştırmalarda ilk adımı atan nörologlar, epilepsi ile dine ani yöneliş arasında bir bağlantı olduğunu ortaya çıkardı. California Üniversitesi uzmanları tarafından 1997 yılında bir seminerde aktarılan bilgilere göre, bu hastalar, kriz anında Tanrı’yı gördüklerini veya “ani bir aydınlanma” deneyimlediklerini kaydediyor. Şimdi bilim adamları, dini deneyimlerin daha yaygın türevleri üzerinde araştırmalarını sürdürüyor. Pennsylvania Üniversitesi’nden Dr. Newberg ve Dr. Eugene d!Aquili, bu yeni sahaya nöro-teoloji adını veriyor.

 

Nisan ayında yayınlanması beklenen kitaplarında, ruhani deneyimlerin beynin yapısının kaçınılmaz bir sonucu olduğu görüşüne yer veriliyor. İki uzmana göre insan beyni genetik olarak dini inanışlara koşullandırılmış durumda. En basit dua tekrarları bile beyni belirgin biçimde etkiliyor. Fransisken rahibelerinin SPECT taramalarında araştırmacılar, beynin söz konusu orientasyon merkezinin dinginleştiğini belirledi. Bu durumun, rahibelerin Tanrı’ya yakınlaşma ve bütünleşme hissine yol açtığı bildiriliyor. Kişinin, kendisini daha büyük bir güçle bütünleşmiş hissetmesinin duygusal ya da iradesel bir süreç olmadığını ileri süren Newberg ve d’Aquili, fikirlerini “Why God Won’t Go Away” adlı kitaplarında ayrıntılı şekilde açıklıyor. Nöro-teoloji bundan başka, ritüel davranışların beyni aşama aşama nasıl etkilediğini de inceliyor. 1997 yılında Japon bilim adamları tarafından yapılan bir araştırma, yinelenen ritimlerin beynin hipotalamus bölgesini dinginleştirdiğini veya aktifleştirdiğini gösteriyor. Bu durum, dini ilahilerin nasıl ruhani bir dinginliğe ulaştırdığını açıklarken, Sufi mistiklerin esrik dans motiflerinin nasıl uyarıcı bir etki yarattığını aydınlatıyor. Bilim adamlarına göre bu coşkun ruh halinin nedeni, evrenin enerjisini kanalize ettiği hissinin yaratılması. Ritüeller aynı zamanda zihnin odaklanmasını sağlayarak duyu alıcılarını bloke ediyor. İnançsız kişilerin dahi ritüellerden etkilenmesi bu şekilde açıklanıyor.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi