Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ASYALI BEBEK ELİYANA - NAZ FERNİBA

Niyetlerimizi ve gayretlerimizi fiile dökmeden başarılı olamayız. Ancak uzun vadeli düşünebilenler, uzun soluklu işlerde başarılı olabilirler.

Havaalanında bekliyorduk sıramızın gelmesini. Büyük bir bekleme salonuna yerleştirilmiş geniş koltuklara oturanların arasına karışıp çevremizde olanı biteni izliyorduk. Koşanlar, büyük harfle konuşanlar, kalabalığın önünde duranlar, valizlerini taşımaya çalışanlar, 

yürüyemeyen yaşlılar, ortamdan sıkılıp ağlayan çocuklar, nedenini anlayamadığımız kahkahalar... Büyük bir karışıklığın en iyi biçimde düzene sokulduğu mekanın genişliği başımızı döndürüyordu. İnsanın gözlerini alan ışıklarla cedelleşirken “biz neredeyiz?” sorusunun cevabını bulmamız ise neredeyse mümkün değildi sanıyorum yorgunluktan.

Tam karşımızda büyük masalar vardı. Masalarda belgeleri inceleyen görevliler ara sıra bizlere doğru bakıyorlardı. İsmi okunan kişiler masalara doğru yaklaşıyorlar, imzalarını atıyorlar, yapılması gereken ne ise yapıyorlar ve eşyalarını alıp kapıdan çıkıyorlardı. Kalabalığın arasına karışıp akıyorlardı hayata.

Her milletten insan vardı. Herkes birbirine bakıp tebessüm ederek selam veriyordu. Kimin nereli olduğu, hangi dili konuştuğu, ne giydiği ve neye inandığı hiç önemli değildi. Burası böyle bir yerdi; ama bu denli genişlik insanda garip bir tedirginliğe de neden oluyordu. Dünyanın her yerinde karışıklık almış başını gitmişken burası neden böyleydi?

Ben etrafı izlerken bir aile oturdu yanımıza. Yedi-sekiz aylık olduğunu düşündüğüm bebekleri vardı. Annesinin kucağında oturan bebek gülücükler dağıtıyordu herkese. O zaman dikkatlice baktım, bebek Asyalı gibi göründü bana. Anne-baba ise Amerikalı bir çiftti. Benim onlara baktığımı gördüklerinde bebeği yanıma getirdiler. Annesi; “Onu öpebilirsiniz, elini tutabilirsiniz, isterseniz birlikte yürütebiliriz” dedi. “Olur” dedim. Ben bebekten gözlerimi alamıyordum. Benim bakışlarımı gören annesi “Adı Eliyana” dedi. Sonra da bana, “Nerelisiniz?” diye sordu. Türk olduğumuzu söyledim. O zaman öğrendim ki Eliyana bir Kazak bebek imiş.

Onu evlat edinmiş bir misyoner ailenin kızı olmuştu Eliyana. Herkese tek tek tanıştırdılar bebeği. Bütün oturanlar ya elini tuttu ya onu kucağına alıp oturttu ya da iki adım gezdirdi salonda. İşlemleri bitip ayrılacakları zaman da herkese, “Hoşçakalın” dediler. Hep gülüyorlardı. Sanki gülerek doğmuşlar, hiç sorunsuz yaşamışlar gibi gülüyorlardı. Yaydıkları bu pozitif enerji alanlarına giren bütün insanları çekiyordu kendilerine doğru.

Salondan çıkarlarken Kişinev’de bir otobüs durağında karşılaştığım genç kızı hatırlayıverdim. Onu gören herkesin saygıyla karşısında hafifçe öne eğilip hatırını sordukları bu genç kız,

sokaktaki insanlardan çok farklı giyinmiş, başına değişik bir örtü bağlamıştı. O da hep tebessüm ediyordu her karşılaştığına. Kendisini dinini yaşamaya adamış bu genç kıza saygı duyuyorlardı ve o böyle olduğu için ona teşekkür ediyorlardı sanki. Eliyana kurtarılmış, Kişinev’deki genç kız da kendisini kurtarmayı başarabilmiş bir insandı onların gözünde.

İngiliz ailenin kızı Arap kültürünü öğrensin diye gönderilmişti.

Sokaklarda dolaşan ve karşılaştıkları insanlara dinî metinler veren yaşlı kimselerle karşılaştığım zaman “Ben Müslümanım” dediğimde bana “Olsun” dedikleri zamanları hatırladım. “Olsun, sen yine de oku.” Okudum her seferinde. Her seferinde ne yazdığını bile bile okudum. O günlerden birinde genç bir çocuğun sokakta “Siz kaybedenlerden oldunuz, benim artık Allah’ım var, gidin kendinizi kurtarın” diye bağırıdığına tanık oldum. Ona da bir metin vermişlerdi okusun diye; ama o böyle ilan etmişti inancını. Kimdi, neler yaşamıştı, nelerle karşılaşmıştı hiç öğrenemedim; ama beni uzun süre olduğum yere saplamıştı ses tonundaki kuvvet.

Yemen/Taiz’de ana sınıfına giden sarışın bir kız dikkatimi çektiğinde de merak edip sormuştum. “Bu küçük kız kim?” “İngiliz bir ailenin kızı” demişlerdi. “Buraya Arap kültürünü en iyi şekilde öğrenmesi, Arap dilini aksansız konuşabilmesi için gönderiyor ailesi.” Bu da başka bir enteresan nokta idi işte. Yıllar sonrasına yapılan bu yatırım insanın içinde büyük dalgalar oluşmasına sebep oluyordu. Böylesine bir irade karşısında saygı duymamak mümkün değil. Hepsi başka başka topraklarda, farklı zamanlarda karşılaştığım insanların aynı yol üzerinde irade göstermesi bakışlarımı kendimize çevirmeme neden oluyordu.

NAZ FERNİBA

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi