Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Türkiye'nin dünyanın en rahat ülkesi olduğunu söylesem kimse inanmaz. Türkiye'de bir insanın deyim yerindeyse kendini kurtarabilmesi/hayatta başarılı olabilmesi için ilkokuldan başlayarak günde -iki saat ders çalışması yeterli.

 

 

Bu kadarlık bir çalışma, iyi bir üniversiteyi garanti ederken iyi bir ortalamayla mezun olmayı da sağlayabilir. Aynı çalışma temposunu sürdüren biri iş hayatında kısa sürede yükselebilir. Amerika'da ise (tamamen kişisel gözlemlerime dayanarak ve bununla kısıtlayarak söylüyorum) bir insanın başarılı olması için günde 14-16 saat çalışması gerekiyor. Malcolm Gladwell, 10.000 saat diyor; işte günde 16 saatleri topladığınızda 5000 saati geçtiğinizde manzara değişmiş oluyor. 10 bin saate vardığınızda yıldızlar kulvarına atlıyorsunuz. Söz konusu çalışmalar, bir iş yerinde çalışmayı değil, bir yetenek kazanmayı/geliştirmeyi kapsıyor. İngilizce öğrenmek, mühendislik becerileri geliştirmek, keman çalmak gibi beceriler bunlara birer örnek olarak gösterilebilir.

Çalışkan olmayı öğrenmekle ilgili çok paradoksal bir mekanizma var. Çalışmanın önemini fark ettiğimizde, artık çocukluğumuza geri dönüp çalışamıyoruz. Gelir düzeyleri nispeten iyi anne-babaların düştüğü en büyük hata da çocuklarını özel okula gönderdiklerinde ya da özel hoca tuttuklarında işi çocuklarının eğitim sorununu çözdüklerini düşünmeleri. Çocukların özel hocadan çok, disiplin kazanmaya ihtiyaçları var. Disiplinli olmayı öğrenmiş çocuklar zaten derslerini başarıyla öğreniyorlar; çok zorda kalırlarsa yardım istiyorlar.

Harvard Üniversite-si'ndeki sınıf arkadaşlarımızdan 25 yaşındaki bir Alman ile sohbet ederken, Hakan Turgut bir önceki gece üçe kadar ders çalıştığını söylüyordu; uykusuzluğundan da sitemkârdı. Kusursuz İngilizce konuşan bu Alman ise hâlâ her gün devam ettiği bir başka kurs dolayısıyla her gün gece üçe kadar çalıştığını, ertesi gün de saat 9'da kursa gittiğini söyledi. Bu arkadaşımızın İngilizcesinin kusursuzluğunun sırrını öğrenmiş olduk.

2004-2005'te New York Üniversitesi'nde öğrenciyken Türkiye'de olduğu gibi kendime bir asistan edinmek istedim. Benimle birlikte projeler yapacak, Amerika'da işadamlarıyla yapacağımız söyleşilere katılacak, yazıları yayımlanacak bir asistan arıyordum. Birkaç kişiye böyle birisini nasıl bulacağımı sordum. Konuştuklarım 'bulamazsın' diyordu. Önce anlamamıştım; sonra anladım; Amerika'da öğrenciler dahil herkes inanılmaz ölçüde meşguldü. Hayat da o kadar pahalı ki, sadece bir şeyler öğrenmek adına haftada birkaç gün birkaç saat bile verebilecek kimse yoktu.

New York'tan sonra Boston'da da bir değişiklik yok. İnsanların programları inanılmaz dolu. Dersten çıkıp üniversiteden eve gelirken, Hakan Turgut ile aramızda Türkçe konuşurken yanımızda oturan genç 'Türk müsünüz?' diye sordu. Sohbete başladık; Harvard Üniversitesi'nde doktora sonrası programda idi. "Harvard'ın sosyal tesislerinden yararlanıyor musunuz?" diye sordum; "iki yıldır hiçbir sosyal tesisi kullanamadım" dedi; bunu söyleyen akademisyen saat gece onda okuldan çıkmıştı.

Tabii bütün bu meşguliyetin çoğunluğunun büyük şehirlerde, kariyer şehirlerinde olduğunu söylemem gerekiyor. New York'a, Boston'a, Chicago'ya ve Los Angeles'a giderseniz durum böyle. Taşrada yaşam yavaş akıyor. Gelişme de temel de kariyer şehirlerinde gerçekleşiyor. Amerika'da kariyer şehirlerinde obez insanlara çok daha az rastlıyorsunuz; taşraya gittikçe durum değişiyor. Çalışkanlığın artmasıyla obezite azalıyor. Türkiye'de ise çalışkan olmayan insanlarda bir beyin yağlanması, zihinsel obezite söz konusu

Melih arat

18.07.2010. Zaman

SON EKLENENLER

Üye Girişi