Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

DİL ÜZERİNE - FATİH BAĞCIOĞLU

“Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vasıtadır. Dilin kendine mahsus kanunları vardır ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişir. Dil bir gizli anlaşmalar sistemidir”. Fakat bu gizli anlaşmalar nasıl ve ne zaman olmuştur? Bu bilinmemektedir.

Her kavmin dili ayrı olduğu halde, diller arasında bazı benzerlikler vardır. Dil ilminde yapılan araştırmalarla bütün dillerin bir ana dilden ayrılmış olduğu tahmin edilmektedir. İlk insan ve ilk dil... Sonra insanlar çoğalarak kavim ve kabileler sayısınca diller meydana gelmiş; yani mebde ve menşe bir...

Milletler kültür ve medeniyet yolunda yürüdükçe dilleri de gelişmiş ve değişmiş; dile yeni mefhumlar, kelimeler girmiştir. Milletlerin kültür ve medeniyet yolundaki bu yürüyüşleri ayrı ayrı olduğundan, ayrı diller, farklı zenginlikte diller meydana gelmiştir. İklim ve coğrafyanın insan ve dil üzerindeki tesiri bu ayrılığı daha da artırmıştır.

Fakat birbirleriyle münasebet hâlinde olan kabileler, hususun aynı kültür ve medeniyet içinde bulunan milletler, her sahada alış veriş yaptıkları gibi bu alış veriş dillerindeki kelimelerde de olmuştur. Bu yüz- den yeryüzünde hiç bir büyük dil Öz dil (arı dil) değildir; olamaz. Aynı medeniyet içinde yaşamış olan veya yaşayan ve aralarında kültür teması olan bütün milletlerin dilleri birbirinden kelime alıp vermiştir.


Meselâ: İngilizcede 90 bin yabancı kelime vardır. 120 bin civarında kelimesi bulunan İngilizceden bu 90 bin kelime yabancıdır, öz İngilizce değildir diye atılırsa ortada ne İngiliz kültürü, medeniyeti, ne de İngiliz edebiyatı kalır.

İngilizler dillerinde her dilden kelime olmasıyla öğünürler. Bu şuurlu bir dil anlayışının ifadesidir.

Bütün büyük dillerde böyle binlerce, on binlerce yabancı menşeli kelime vardır ve hiçbir millet bu kelimeleri dilinden atmayı düşünmez. Çünkü hiçbir dilin bütün kelimeleri "millî” olamaz fakat sesleri millî olur, cümle yapısı millî” olur. Hususun asırlar boyu Asya, Avrupa ve Afrika coğrafyasında at koşturmuş Kara Deniz ve Ak Denizi bir Türk gölü hâline getirmiş büyük bir milletin dili öz dil olamaz.

Hatta bazılarının zannettiği gibi İslâmlık öncesi Türk Dili bile öz dil değildir. İçinde bir yığın yabancı kelime vardır. Meselâ Eski Türkçedeki (İslâmlık öncesi Türk Dili) töre kelimesi İbraniceden, alıp kelimesi Moğolcadan, ev kelimesi Ârâmi dillerinden, günümüzde öztürkçe zannedilen kend, kand kelimeleri Soğd-Sankrist dillerinden, acun kelimesi Soğdcadan, dost kelimesi Farçadan dilimize girmiştir.

Türkler İslâmiyeti kabul ettikten sonra da İslâm medeniyeti içinde Arapça ve Farsça dillerinden Türkçeye kelime girmiştir. Fakat dilimize giren bu kelimeler değişmiş, Türkçenin fonetik yapısına uymuştur. Bu kelimelerle birçok deyimler yapılmış, bu kelime ve deyimler halk dilinde yerleşerek yediden yetmişe herkesin bildiği, kullandığı kelimeler olmuştur. Yani Türkçe bu kelimelere kendi mührünü vurmuştur. Kısacası bu kelimeler Türkçeleşmiştir. Meselâ: Arapçadaki manâra dilimizde minare, Arapçadaki na’na’ Türkçede nane, Arapçadaki sahlap Türkçede salep şekline girmiştir. Yine Türk milleti gül kelimesini almış gül yapmış, cama-şua kelimesini almış çamaşır yapmış, guuşe kelimesini almış köşe şekline sokmuş, şüban kelimesini almış çoban yapmıştır.

Böylece binlerce kelime Türkçeye girmiş, Türkçeleşmiş, Türk milletinin malı olmuştur.


SON EKLENENLER

Üye Girişi