Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Türkçemizin son yıllarda fazlaca bozulduğu açık bir vakıadır. Bunun sos­yal, politik hatta psikolojik nedenleri vardır ve kapsamlı bir araştırma gerektirir. Ancak bu yazımda aile ve okulda çocuklara verilmesi gereken birkaç örnekle yetineceğim.
Hızla küçülen dünyamızda dış etkenlerin varlığını ve gücünü görmezden gelmek büyük bir hata olur. Buna rağmen öz değerlerimizi korumak için ken­dimizi de dış dünyaya kapatmayı düşünemeyiz. Ancak güneşte kalan bir bitki sulanmayınca nasıl kurursa öz suyu olan sevgimizi ve saygımızı güzel dilimiz­den esirgersek o da doğal olarak yozlaşmaya yüz tutar.
Liseyi bitirmiş her öğrencinin Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi Cumhuriyet dönemi romancılarının en aşağı bir veya iki eserini okumuş olması gereklidir diye düşünüyorum.
Dilimizin çeşitliliği ve zenginliği ilk başta edebiyatımızın ünlü yazarlarının (burada romancılarımızdan başka şairlerimizi, oyun ve öykü yazarlarımızı da kastediyorum) eserlerinde apaçık görülebilir.
Lisenin ikinci yılında Reşat Nuri Güntekin'in Değirmen adlı romanı üzeri­ne yazılı bir ödev yapmamı istemişti edebiyat öğretmenimiz. Şimdi Resim-Heykel müzesi olan bu muhteşem binaya o zaman "halk evi" denirdi ve benim gözümde zengin bir kütüphanesi vardı. Haftalarca o kütüphanede çalıştığımı hatırlıyorum.
Fransızların saygın kurumlarından biri olan Academie Françaisein belli başlı görevlerinden birisi Fransız dilini dış etkenlerin hücumundan korumak, onun yozlaşmasını önlemektir. Bu kurumun üyelerine kendi dillerinde "immortels" denmektedir. Yani bu üyelerin Fransız dili üzerine çalışmaları, dillerini kirlenmekten korumak için aldıkları kararlar onları, kendi deyimleriyle, âdeta kutsallaştırmış, "ölümsüz" kılmıştır.
Birçok alanda olduğu gibi Türkçemiz konusunda da vurdumduymazlığımız devam ederse yalnız güzel dilimize yazık etmiş olmakla kalmayız aynı zamanda da bilinçli ve kişilikli bir insan olma fırsatını da kaçırmış oluruz. Çünkü ancak ana dilimizle gerçek kişiliğimizi oluştururuz. Ya kökü, gelenekleri, kimliği bel­li, güçlü bir kişiliği seçeriz, ya da ne ve kim olduğu belirsiz, rüzgârda savrulan kuru yapraklar gibi gelişigüzel yaşayan kişiliksiz ve yapay varlıklar oluruz.
Zamanla gelişen olayların etkisiyle aşınmaya yüz tutmuş hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş olan değerlerimizle birlikte doğru orantılı ola­rak dil zenginliğimiz ve dilimizi doğru kullanma yeteneğimiz de yıpranmaya maruz kalmıştır. Bu çok düşündürücü bir gidiştir. "Özgürleşiyoruz", "Demokratikleşiyoruz", "Batılılaşıyoruz" gibi mazeretlerin arkasına sığınarak bizi biz yapan öz değerlerimizden uzaklaşmak, bizim olmayan bir dille, "tercüme" bir dille, konuşmak kendimize ve toplumumuza yabancılaşmaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle "tercüme" dille konuşan ve yapay davranışlarda bulunan toplumumuzun bir kesiti hâlâ geleneklerini ve öz değerlerinin bilincinde olan diğer kesitiyle çelişki içindedir ve her iki taraf da birbiriyle iletişim zorluğu çekmektedir.
'Tercüme" dille konuşmak batılılaşmak değildir. Bu ancak taklittir. Hele hele bu kişilerin demokrasiden söz etmeleri çok yanlış olur. Kendi halkına ya­bancılaşan bir insan nasıl bir demokrasiden bahsedebilir ki?...
İnsanî değerlerimizi öne çıkaran geleneklerimizi bir çırpıda silip atmak öz­gürleşmek midir?.
Yaşça çok küçüğümüz olan birine çay veya kahve ikram etmek istersek ve o kişi de tercihini "fark etmez" diye dile getirirse "tercüme" bir dille konuşmuş olur ve de kültürümüze ters düşer. Türkçemizde bu durumda söylenebilecek hoş, kibar ifade tarzları mevcuttur. Bu tür zarif sözlerle büyüklerimize hem şükran duygularımızı hem de gereken saygıyı göstermiş oluruz.
Bir öğrenciniz size bir yardımda bulunduğu zaman ve siz de ona teşekkür­lerinizi bildirdiğinizde size "önemi yok" diye cevap vermesi sizi neyin önemi var, neyin önemi yok diye düşünmeye zorlayabilir. Yapılan güzel bir davranı­şın, bir yardımın niye önemi olmasın ki? "Önemi yok" gibi olumsuz bir deyiş yerine Türkçemizin zengin kelime ve deyimler hazinesinden anlamlı bir karşılık bulamaz mıyız acaba? Unutmayalım ki konuştuğumuz dil bizim gerçek kimli­ğimizi ortaya çıkarır.
Bugün çocukların büyük bir kısmı "Allahaısmarladık" demesini bilmiyor. Öylece evinizden çıkıp gidiyorlar. Nasıl bilsinler ki? Bu çocukların yetişkin yakınları eşlerinden dostlarından ayrılırken "hadi bye bye" demektedirler.
Bu tür örnekler çoğaltılabilir. Ancak çözüm yollan nerelerdedir? Bu soru­nun cevaplan da çeşitli vesilelerle kitle iletişim araçlarından ve bilimsel toplan­tılarda çok tartışıldı. Bu tartışmalar, hiç kuşkusuz, çok yararlı olmuştur. Ancak sorunun çözümü, hiç tartışmasız, eğitim sistemimizde köklü değişmeler yap­makla mümkündür diye düşünüyorum.
Prof. Dr. Ayten ÇOSKUNOĞLU BEAR, Türk Dili, S.:579, Mart 2000 s.247-248

SON EKLENENLER

Üye Girişi