Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Prof. Dr. Ahmet Kocaman*


 

İnsanın en belirleyici özelliği nedir diye sorulsa birçok yanıt bulunabilir bu soruya; kimileri hayvanların öncelikle duyguları, insanların düşünceleri olduğunu, daha doğrusu insanda düşüncenin ağır bastığını öne sürer. Spinoza 'insan toplumsal bir hayvandır' diye ekler; Aristo toplumsallığa yeni bir boyut ekleyerek, 'insan doğası gereği politik bir hayvandır' saptamasında bulunur (insan ve insanlıkla ilgili deyişler için bkz Üster 2010). Daha onlarca betimleme bulunabilir bu konuda, ancak hiçbiri insan konuşan yaratıktır (homo loquens)' belirlemesinden daha kuşatıcı ve belirleyici değildir. Değerli düşünür N. Uygur'un sözlerini yinelersek, 'dil gibi yaygın bir insan görünümü azdır yeryüzünde... Dil kadar kesintisiz yeryüzünü kaplayan bir insan başarısı daha yok. Dilsiz olamıyor insanlar. İnsanın öbür adı konuşan olmalı' (Uygur.1989, 9-12)

Gerçekten de insanın en değerli, en saygıdeğer varlığıdır dil ama işte sorun da burada. İnsanoğlu yeterli özeni göstermiyor bu değerli varlığa; öyle olmasa, her yıl, onlarca insan dilinin yok olup gitmesine seyirci kalır mıydı insanoğlu? Haydi diyelim bireyin gücü bu kadarına yetmez; insan dillerinin korunması, yaşatılması daha büyük ölçekli toplumsal, bilişsel çaba gerektirir; peki, kendi diline, kullandığı, düşünce ürettiği ortak dile karşı da sorumluluğu yok mu herkesin? Bu sorumluluğu duyanlar kuşkusuz var ama yeterli mi? Öyle olsa kitle iletişim araçlarında, bilim dilimizde, gündelik iletişim dilinde bu denli kargaşa olur muydu? Toplumda ve kişisel düzeyde yanlış anlaşılmaların, gereksiz çekişmelerin, düşünce dünyamızdaki kısır döngülerin en önemli nedeni dilimiz, Türkçemiz, konusunda yeterli duyarlığı göstermeyişimizdir. Yakınmak yerine sürekli sorgulamalıyız kendimizi bu konuda; toplumsal olduğu kadar bireysel sorumluluğumuz da var; bunu görmezlikten gelemeyiz. Birlikte düşünelim neler yapabileceğimizi.

En başta Türkçe konusundaki eksiklerimizin ayırdına varmalıyız. Bunu yapabilmenin en kestirme yolu dil duyarlığı olan, Türkçeye özen gösteren yazarları sürekli okumak ve dostlarımızı da bu konuda yönlendirmektir; bu konuda sürekli uyanıklık ve öncelikle kendimize yönelik özeleştiri birçok güçlüğün üstesinden gelebilir. Türkçe sevgisi ortaklığa dönüşebilirse süreklilik kazanabilir ve ancak böyle ortak değerlerimizi çoğaltabilir ve paylaşabiliriz.

Dil konusunda duyarlı kurumları, dernekleri, yayınları, dergileri desteklemek de hem kişisel, hem de toplumsal sorumluluğumuzdur. TDK'nin eski özerk konumunu kazanması için siyasal erki uyarmak da hepimizin görevidir.

Dilbilimcilere, Türkçe dostlarına düşen önemli bir görev de Anadolu Türkçesinin yaşayan değerlerini genel iletişim diline kazandırmak için çaba göstermektir; yıllarca önce, bilişim olanaklarının adının bile geçmediği dönemlerde Halk Ağzından Derleme Sözlüğü yoluyla yüzlerce aydınlık sözcüğü dilimize kazandıran çabalar günümüzde de gösterilemez mi? Üstelik kitle iletişim araçları ile giren yüzlerce çarpık yabancı sözcükle başa çıkmak için bu çaba daha da önemli. Bu yolla kimilerince sınırlı diye nitelenen Türkçenin sözvarlığındaki varsıllık daha da iyi anlaşılacaktır.

Türkçenin en önemli özelliklerinden birisi de sözcüklerinin saydam olmasıdır; başka bir anlatımla, kök ve eklerin anlamları arasındaki bağıntı açıkça görülebilir. (Örneğin meslek anlatan -CI yapım eki balık, fırın, kitap vb sözcüklere eklendiğinde Türkçeyi ilk kez öğrenen kimse bile kolayca fırıncı, ekmekçi ve kitapçının meslek anlattığını anlayabilir.)

Derleme Sözlüğünden birkaç örnekle Türkçe sözcüklerin bu saydam görünümlerini pekiştirebiliriz: açkı ( anahtar), ağcıl (beyazı çok), ağdırık (şımarık, kibirli), biliş tanış(tanıdık), burmaca (kapı mandalı), buyurgan (kaynana), beterleme (azarlama) uçlanmak(yararlanmak), yataklık (karyola), yeni dünya (yeni doğan çocuk) yenik (zimmet, açık),yüzlü (şımarık), yüzü kara (utançlı).

Birkaç da deyim ekleyelim: adımını tek atmak (tedbirli davranmak), ağız eskitmek (çene yormak), ağız tadı (dirlik düzenlik), bakım bakmak (fal bakmak), ucu gelmek (bitmek),uyarına gitmek ( uysal davranmak).

Şimdi böylesine aydınlık bir dilin düşünce dünyamıza ne denli güç katacağı ortadayken yeniden Osmanlıca hevesine kapılmak, İngilizcenin tutsağı olmak Türkçe dostlarına yakışmıyor.

Bilim insanlarının sorumluluğu daha da büyüktür. Ülkemizin bilim yolunda ilerlemesi ne denli önemliyse, bunun Türkçemiz aracılığıyla bütün topluma yayılması da o denli önemlidir ve bu sorumluluk bilim insanlarının omuzlarındadır. Batının bilim yolunda ilerlemesi Yenidendoğuştan (Rönesanstan) sonra Avrupa'da ulusal dillere ağırlık verilmesiyle başarılmıştır. Bizim de bilimi ülkemizde egemen kılmamız, insanımızı hurafelerden kurtarmamız ancak Türkçenin aydınlığıyla başarılabilir. İnsana, kendimize, ulusumuza saygı ancak Türkçeye, ortak dilimize saygıyla olanaklıdır.


 

Derleme Sözlüğü, TDK, 1979.

Uygur, N (1989) Dilin Gücü. Ara yayıncılık, İstanbul.

Üster, C (2010) Sözün Özü. Can yayınları, istanbul.


 

* Ufuk Üniversitesi, Eğitim Fakültesi.

 

http://turkdilidergisi.org/145/AhmetKocaman.htm

SON EKLENENLER

Üye Girişi