SOSYAL MEDYA DİLİ(MİZ)/NEVZAT BEYHAN
İnsan, konuşan sosyal bir varlık olduğundan, tarih boyunca her devirde ayrı bir iletişim dili geliştirmiştir, ilk çağlarda ses, duman ve vücut dili ile muhabere temin edilirken, kimi dönemlerde sanatla, şekillerle haberleşme sağlanmış, bazen de iletişimde edebiyatın zirve yaptığı gelişmiş bir dil kullanılmıştır. Kimi zaman avam ve havas farklı dilleri konuşurken, bazı dönemlerde ise bırakın dede ile torunu, baba ile çocukları anlaşmakta zorluk çekmişlerdir. Günümüzde ise dokunmatik ekranlarla oluş(turul)an yapay akrabalığımızı gün geçtikçe perçinlerken, her gün dünyayı sanal âlemde turlarken, daha da ekranlara bağımlı hâle gelerek kendi kabuğumuza çekilip bireyselleşiyor, yalnızlaşıyoruz.
Bu yalnızlığı yenmek için ise gerçek kimliğini gizleyen sanal insanlarla söyleşiyor, dertleşiyor, kızıyor, hakaret, hatta kavga ediyoruz. Küsüp kızgınlığımız azalınca yine ekran karşısında nöbet tutmaya devam ediyoruz. Evini, eşini bile arama fırsatı bulamayan insanlık, sanal âlemin en ücra noktalarında “sörf” yapmaya hız kesmeden, hatta daha da hızlanarak devam ediyor. Eskilerin ifadesiyle kısırdöngü içinde bir kör dövüşüdür sürüp gidiyor.
Yaz Mevsiminde Doluya Tutulmak
Sanayi devriminden sonra bilgi çağını yaşayan insanlık, teknolojinin baş döndürücü hızıyla düşünmeye bile fırsat bulamadan gelişmelere ayak uydurmaya çalışıyor. Teknolojiyle paralel gelişen sosyal medya ise alışılmış gidişte ani bir sıçrama yaparak takibi neredeyse imkânsız hale getirdi.
Yaz sıcağına göre giyinmiş ve telaş içinde yol alan bir yolcunun dümdüz ovada aniden soğuyan havada doluya tutulması gibi, ne yapacağını, nereye sığınacağını bilememesi misali, “sanal yolcu” da aniden karşısına çıkan sosyal medya âlemine kar-zarar hesabı yapmadan, muhtemel sonuçlarını düşünmeden dalmak zorunda kalmıştır. Şu anda toplumlar o şaşkınlık dönemini yaşadığından, sosyal medyanın ne iletişim dili ne de kullanım şekli insan fıtratına uygun bir yapı arz ediyor.
Nezaket nezahet, güzel ahlak adına hiç bir kuralın takip edilmediği, her gün yeni dalgalarla çalkalanan bir denizde olduğu gibi, insanoğlu her dalgada ayrı bir pozisyon alarak ayakta kalmanın mücadelesini veriyor.
Yazı Dilinin Sorunu mu?
Ekran bağımlılığı duygu ve düşüncelerin işaretlerle ifade edilmesine doğru tam gaz giderken, yazılı-sözlü dil birikimimiz de argoyla başlayan, kısır kelimelerle doldurulan, sığ ifadelerin kullanıldığı konuşmalarla iyice sarsılıyor, sonuçta da güzel Türkçemizin atıl kalması ve körelmesine sebep oluyor. Yazı yazmaktan üşenen gençlik, cihazlarına konulan kameralarla, toplamı birkaç yüz kelimeyi bulmayan söz varlığıyla iletişime geçiyor. Bir müddet sonra, yüzyüze iletişimde kullanılan kelime ve cümlelerin “bilinmezlik sihri”ni bozmasından olsa gerek, muhataplar bir süre sonra birbirleriyle işaretlerle haberleşme aşamasına geçiyorlar. Meramını, kederini, tasasını, neşesini, şaşkınlığını, kızgınlığını tek bir yüz işaretiyle muhatabına ulaştıran ekran kullanıcısı, siması saatlerce hatta aylarca, gönderdiği yüz işareti kadar bile değişmeyen, jest ve mimiklerden arınmış bir robota dönüşebiliyor.
Kısıtlı ve kısır kelime hâzinesinden dolayı ince duygularını sokak diliyle dile getiremeyen sanal âlem yolcusu duyguları simgeleyen dijital tabanlı şekillere sığınmakta, sonuçta yazılı ve sözlü dil de yerini gönle değil göze hitap eden “şekilli" bir dile bırakmaktadır.
Sosyal Medya Dili Tüketici Algısının Geliştirilmesiyle Paralel İyileşir
İş ve çıkar çevreleri muhatap kitleye göre yeni bir dil geliştirebiliyor. Özellikle tüketime yönelik bilgilendirme ve tanıtımlarda; hitap edilen kitlenin sosyopsikolojik doku ve yapılarının göz önünde bulundurulması zorunluluğu, dilin hassasiyetlerinden çok; muhatabın daha önce şuuraltına yerleşmiş olan şekil ve kalıpların tercih edilmesine neden oluyor. Dolayısıyla sosyal medya dilinin gelişmesi tüketicinin algı düzeyinin iyileştirilmesiyle doğru orantılı olarak gelişiyor.
Kişiye Özel ve Kontrolsüz Alan
Algısı Kullanıcıyı Özgürlük Zehirlenmesi ne Götürebiliyor
Toplum içindeki sosyal otokontrolün sanal âlemde etkinlik kazanamaması, dolayısıyla bilişim suçları alanında şimdilik ciddi anlamda hukuki takibat yapıl(a)maması, sosyal medya kullanıcılarına sonsuz bir özgürlük alanı sunuyor. Bu özgürlük kişiyi kısa zamanda fark edemeyeceği bir zehirlenme veya sarhoşluğa götürebiliyor. Sanal âlemi kendi özel mülkü görüp her alana saldırmayı yahut başka özel alanlara girmeyi özgürlük zannedenler; yazılan metinlerin içeriğinde üçüncü kişi ve kurumlardan söz edildiği andan itibaren özgürlüklerinin bittiğini bilmesi gerekiyor. Çünkü herhangi bir özel ve tüzel kuruma yapılmış iftira, karalama, hakaret veya saldırı sadece bir kişinin bildiği, gördüğü kısıtlı bir alandan çıkıp binlerin, milyonların hatta milyarların gözü önünde yapılmış bir aleni eyleme dönüşüyor; bu eylemin faillerinin yaptıkları tahribatın boyutlarını elbette hesap etmesi icap ediyor.
Diğer taraftan topluma mal olmuş, bir konuda uzman yahut kanaat önderi zevatın beyanları sadece kendilerini değil milyonları bağlıyor. Dolayısıyla sosyal medyada hiç bir kullanıcı, “hesabım kişiseldir, yazdıklarım sadece beni (sahibini) bağlar!” ifadeleriyle masumiyetini iddia edemez, mesuliyeti başkasına paslayamaz, günah çıkartamaz.
Gerek SMS veya WhatsApp gibi iletişim kanallarında gerekse sosyal medyanın diğer mecralarındaki maceracı veya bilinçli kullanıcılar, ne şekilde olursa olsun sorumsuz davranmamalı, olumlu veya olumsuz her cümlesinden binlerce insanın etkilenebileceğini hesaba katarak yazacağı kelimeleri gergef işler gibi itina ile seçmelidir.
Aslında bu yaklaşım, otosansürden öte, muhataba -yani insan(lığ)a- verilen bir önem olarak algılanmalı, “önem verene önem verilir” kaidesince bunun kendisini de önemli kılacak bir döngü oluşturacağını bilmelidir. Tuşa bastıktan sonra, -canlı yayında olduğu gibi-, yazdıklarımızı geri getirme şansımız yoktur; Hz. Ali Efendimizin güzel ifadesiyle “Söz, ağızdan çıkmadan önce sizin esirinizdir. Söz ağızdan çıktıktan sonra ise siz onun esirisinizdir."
Pişmanlık duymamak için, günlük konuşmalarda olduğu gibi sosyal medyada da görgülü olma, güzel konuşma, muhatabın gönlüne hitabetme usulüne başvurmak gerekiyor.
İlk etapta bu bilgi seli içinde fark edilmese de, altın her zaman altındır. Nezaket, güzel konuşma, muhatabında fani olma her zaman altın değerindedir. Seller hız kesip sular durulduğunda altının parıltısı yine gözleri kamaştıracaktır.
Sosyal Bağımlılık
Her gün yeni modelleriyle kendilerine hayran bırakan iletişim araçları insanları sosyal bağımlı yapıyor. Bu cihazlar mobil hale geldikçe, kişinin onlarla geçirdiği zamana paralel olarak bağımlı yapma etkisi de gittikçe güçleniyor. WEB tabanlı iletişim, yerini blog, wiki, podcast, RSS, API AJAX, XML gibi teknolojiler ve uygulamalara bırakarak kişilere kontrolsüz bir şekilde paylaşım yapabilme imkânı ve fırsatı sunuyor. Bu durum çoklu ortam resim, ses, görüntü gibi verilerin paylaşımının zirve yapmasına imkân sağlıyor.
Günümüz, insanın sosyal ağlara hâkim olduğu bir çağ olarak görülüyor; ancak yakın bir gelecekte gelişmiş cihazlarla kontrolün insanın elinden çıkıp makinelere geçeceği, bilgileri depolayan ve çıkarım yapabilen bu cihazların tercihi kullanıcıya bırakmayacak kıvrak hareketlerle sosyal medya müptelalarını egemenliği altına alabileceği düşüncesini de yabana atmamak gerekiyor. Saniyenin onda biri kadar kısa bir sürede okuyan, okuduğunu anlayıp yorumlayan robotlar hayatımıza yön verecek gibi görünüyor. Dört işlemin bile makinede yapılabilmesi, istenen bilgiye WEB ortamında ulaşabilen insanoğlunun düşünme yerine sosyal medyaya bel bağlaması, insanın giderek düşünme yetisini de kaybedebileceği anlamına gelmektedir.
Sosyal Medya Mecrası
Her yeni mecrada olduğu gibi sosyal medyada da her yenilik beraberinde yeni bir söz âlemi var ettiğinden, bu âlemdeki kavram, tanım ve tanıtıcı göstergeleri öğrenmek de vazgeçilmez oluyor. Sosyal paylaşım ağları, veri tabanları, forumlar, talepler, davete icabetler hep yeni sözcüklerle ifade edilmek zorunda. Her yeni sosyal paylaşım ağı kendi söz varlığını da oluşturarak doğuyor ve müntesiplerini bu dil ile büyütüp geliştiriyor. Bir müddet sonra kurumun veri yükleme hakkı kullanıcıya da geçeceğinden, her birey toplum veya paylaşımcıları tarafından çok tutulan bir kavram üretebiliyor; bu kavramlar bir müddet sonra dünya genelinde vazgeçilmez bir ihtiyaca dönüşebiliyor.
Seeding: (besleme, tohumlama) Feedback: Geri Bildirim, GEO tagging; Konum etiketleme Social Network: Sosyal ağlar iFrame: İç pencere, SEO; Arama Motoru Optimizasyonu Retweet: Bir tweeter iletisini yeniden göndererek kendi takipçileriyle paylaşmak. Hashtag: #sosyalmedya aramalarda endeksleme, Trend Topic: Twitterda en çok konuşulan konular” gibi kavramlar, sevsek de sevmesek de gençlerimizin hemhal olduğu vazgeçilmez kelimeler olarak dimağlarına yerleşmiş bile... Güçlü diller bu mecralarda etkinliğini hissettirip ihtiyaçları daha önceden tahmin ettiklerinden, küresel dilin baskılarını öz dillerinin rengine boyayabilirler. İleti, girdi, içerik, durum güncellemeleri, twe- et atma, takipleşme, yorum yazma, başlık açma gibi kelimelerle bu mecralardaki anlaşılabilirliği daha da kolaylaştırırlar. Konuşanlarda etkileşme çok hızlı geliştiğinden, kullanıcıya meramını ifade edecek kelime takdimini zamanında yapamayan diller, bir çığ gibi büyüyen sosyal medya yüzünden cazibelerini dahi yitirebilirler. Bu durum hem semiotics hem de semiologia karşılığında dilimize geçmiş olan ve dil biliminin bir bölümünü oluşturan “göstergebilirrn daha da önemli kılılıyor. "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” fehvasınca sosyal medyada kullanılan sözcüklerin, tamlamaların, kullanıldıkları genel ağ ortamında çıkıp gündelik konuşma diline de bulaşarak çok seri bir şekilde dolaşıma girdiğini söylemek için kâhin olmak gerekmiyor.
Şimdilik dil dışı göstergeler olarak bilinen “ikon, indeks ve semboller önemli birer anlam taşıyıcısı görevi görüyorlar. Bu görev yeni nesil tarafından daha kullanışlı olarak algılanmakta ve teknoloji geliştikçe kullanım alanları daha da yaygınlaşmaktadır. Dolayısıyla iletişim sağlayan ve muhabereyi kolaylaştıran her gösterge; dil çerçevesi içine alınmalı, söz varlığımız olarak kabul edilmeli, dilin bir parçası haline getirilerek -tabiri caizse-, “resmiyeti tescillenmelidir”.
Melez Dil Sosyal Medya
Sosyal medyada arı bir dil beklemek, bunu tartışmak zaman israfıdır. Çünkü sosyal medya diline sürekli yeni kavram ve kelimeler dâhil olmakta; küresel bilişim dilinden gelen bu sel, genellikle yeni sözcükleri kullanıcının diliyle melezleyerek kullanıma sokuyor. Bunun sonucunda “Alolaşalım, tweetleşelim, face’te takibet, retvveetle-, mesajlaşalım, bloğumu oku, siteme gir” gibi Türkçeleştiril- miş İngilizce kelimeleri görmek sıradan hale geliyor. Dilimiz seri davranıp ihtiyaçları önden görebilse “Ekle, paylaş, gönder, kaydet, kopyala, beğen, konumunu ekle, düzenle, yorum yap, takip et, dön” gibi Türkçe kavramları da yaygınlaştırabilir, böylece sosyal medya müntesipleri de bu kavram ve deyimleri çok rahat kabullenip meramlarını kendi dilleriyle ifade etmenin hazzına kavuşurlar.
Özellikle yazı dilinde sosyal medyada kullanılan kısaltma ve şekillerin dil varlığı içinde sağlam temellere oturtulması, dilin zenginliğine ve kullanışlılığına da ciddi katkılar sağlayacaktır. Arapça ve Osmanlıcada olduğu gibi zaman zaman harekesiz ifadeler, yanlış anlama sebebiyet vermeyen sim, mrb, nbr, sa, as. gibi kısaltmalar zaman israfının da önüne geçeceği gibi, genç nesille iletişimi daha da kolaylaştıracaktır.
Hâsılı; hiç de alışık olmadığımız yeni bir denizde kürek çekmeye başladık; ne denizin suyu, ne sandalımız, ne yolcularımız ve ne de küreklerimiz eskilerine benziyor.
“Enter” tuşuna dokunduğumuzda facebook, tvvitter, bloglar, linkedin, flicker, you tube, myspace gibi sanal kollarla milyonlara ulaşabiliyor, milyarları kucaklayabiliyor, onlara mesajlarımızı iletebiliyor ve etkil(en)iyoruz.
Bu yönüyle; başkalarına iyiliği gösterip kötülükten alıkoyma ülküsüyle hareket eden insanlarımız için sosyal medya aslında tarihte hiç bir kişiye nasip olmamış muhteşem bir fırsat sunuyor.
Her bireyin medya patronu olduğu çağımızda gönülleri yapmaya adanmış ruhların tahribe odaklanmış güçlerden daha fazla kafa yorması gerekiyor.
Şirin dili ve şefkatli yüreğiyle geleceğimiz için kendisini feda eden, hiç bir zorluk karşısında eğilmeyen, başkası için yaşamayı ülkü edinen adanmışlar! İnsanlığa hizmet için her türlü kolaylığı parmaklarınızın ucuna ve gözlerimizin önüne getiren ihtişamlı bir çığır ve fırsat sunan “Sosyal Medya” çağma hoş geldiniz!
DİL ve EDEBİYAT, AĞUSTOS 2013, SAYI: 56