Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

‘ATEŞ DENİZİ’: GİRİFT ALEGORİLER- HİLMİ YAVUZ

Aziz kardeşim Beşir Ayvazoğlu’nun ‘Ateş Denizi’ adlı belgesel romanı, yaz günlerimi büyük bir okuma hazzına dönüştürdü. Belgesel oluşu bir yana ‘Ateş Denizi’, girift alegoriler ve yer yer postmodern göndermelerle nevi şahsına münhasır bir roman.

Romanın başkişisi Galib [bu isme dikkat] Tahiroğlu, 1933 Üniversiteler Reformu sırasında Darülfünun Tarih şubesinde asistan iken kadrodışı bırakılmış bir entelektüeldir. Hali vakti yerinde olduğu için geçim sıkıntısı yoktur ve Üsküdar’da İhsaniye’de aileden kalma bir eski konakta dadısıyla birlikte yaşamaktadır. Galib işsiz kalınca öteden beri yazmayı tasarladığı Tamburî Cemil Bey biyografisi üzerinde yoğunlaşır.

Galip Tahiroğlu, yazılı kaynakların yanı sıra [ki, bu konuda sahhaf Raif Yelkenci en büyük yardımcısıdır], Tanburî Cemil Bey’le tanışan, ondan tanbur dersi alan ya da onun musıki meclislerine katılanlarla da sözlü görüşmeler yaparken, 1928 yılı Harf İnkılabı’ndan 1934 yılındaki Musıki İnkılabı’na kadarki 6 yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan değişikliklerin de bir muhasebesini yapıyor. Bu muhasebe, geçmişin entelektüel, estetik ve moral değerlerinin radikal bir yıkıma uğratılmasının travmatik etkilerini derinden yaşayan insanların nasıl bir ‘ateş denizi’nden geçmek durumunda kaldıklarının anlatısıdır.

‘Ateş Denizi’, evet, çünkü bu, Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ında, Aşk’ın geçmek zorunda olduğu Ateş Denizi’dir. Beşir Ayvazoğlu, Hüsn ü Aşk’ın ateş denizi ile, Cumhuriyet’in sözkonusu 6 yılında yaşananlar arasında alegorik bir ilişki kuruyor. Roman, Hüsn ü Aşk’ın, mumdan kayıklarla geçilmek durumunda olan ateş denizini de Şeyh Galib’in yaşadığı dönemde, 1780’lerde İstanbul’u yakıp yerle bir eden büyük yangınla, yangının bir alegorisi gibi kurgulayarak, üç düzlemli bir alegorik yapı inşa ediyor: Bir ‘Cehennem Tecrübesi’ olarak 1780 yangını: Hüsn ü Aşk’ın Ateş Denizi: 1928 sonrası Türkiye.

Romanda bu alegorik yapının, toplumsal düzlemden bireysel düzleme taşındığına da tanık oluyoruz. Galib’in sevgilisi Devran [Beyhan’ı çağrıştırdığı ihmal edilmemeli], onun üniversite reformunda kadrodışı bırakılması üzerine babasının ısrarıyla nişanı bozmuştur. Romanın örtük bir bicinde Devran: Hüsn ilişkisinin kurulmasını hazırlayan bir ateş denizi bağlamı da var.

Roman, Galib’in bu ateş denizinde mumdan kayıklarla geçme çabasıdır. Ama Galib aşktan farklı olarak Gayretin yardımından mahrumdur.

Beşir Ayvazoğlu, Tanpınar’ın İbnülemîn için söylediğini tekrarlarsak tam bir “Cihan kaynanası”. Romanda, belgeselliğin bir gereği olarak kurmaca ve birincil karakterlerin dışında bütün kişiler gerçekten yaşamış olan insanlar: Florinalı Nazım, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Peyami Safa, İbnülemin, Mükrimîn Emin, Refik Fersan ve başkaları, Tamburî Cemil Bey’in biyografisi dolayımında ve onunla ilişkili olarak romanda yer alıyorlar. Ayvazoğlu, ciddi, kapsamlı ve kuşatıcı bir araştırmayla “Ateş Denizi”ni belgelere ve kimliklere ilişkin ayrıntılarla donatıyor. Romanın etkisi bir ölçüde de Ayvazoğlu’nun bu hayranlık uyandırıcı titizliğinden dolayı...


SON EKLENENLER

Üye Girişi