Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

SON'SUZ KİTAPLAR - KİTAP ZAMANI

Bu sayıda yazarının ölümüyle yarım kalan kitapları derledik. Edebiyat tarihinde pek çok kitap aynı kaderi paylaşıyor. Lord Byron'ın Don Juan'ından Robert Musil'in Niteliksiz Adam'ına; Tanpınar'ın Aydaki Kadın'ından Yusuf Atılgan'ın Canistan'ına kadar birçok başyapıtın son sayfaları yazılamadı.

ÖZGE YALIN 
Bazı kitapların kaderi yarım kalmak

Kitapların bize öğrettiği temel gerçektir: Hayat kısa, sanat uzun. Ne var ki, hayatın kısalığı kimi zaman sanatı da kesintiye uğratıyor. Şairinin/yazarının ölümüyle yarım kalan eserler, zamanın sonsuzluğunda kendilerine yer açsalar da hep o yarım kalmışlık duygusunu taşıyorlar. Edebiyat tarihinde, yayımlanmış/yayımlanmamış, başkalarınca tamamlanmış/eksik bırakılmış, yarım haliyle bile bir sanat eseri kimliği taşıyan veya taşımayan “tamamlanamamış” birçok kitap var. Şiire ve öyküye bir parantez açmak gerekiyor belki: Tek başına bir kitap olarak tasarlanan uzun şiirler ve öyküler bir yana, her şairden, öykücüden geriye eksik şiirler, bölük pörçük dizeler, taslaklar kalması kaçınılmazdır. Onun için bu iki edebiyat türünü dosyamızın dışında tutuyoruz.

Türk edebiyatında tamamlanamamış kitapların en ünlüsü, kuşkusuz, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Aydaki Kadın adlı romanı. Romanın taslağı, Tanpınar’ın ölümünden sonra İstanbul Türkiyat Enstitüsü’ne verilen notları arasında bulunmuştu. Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler’de, Aydaki Kadın’ı “çok başka, daha derin ve ferdî meseleleri ele alan bir roman” olarak tanımlıyor. Güler Güven’in yaklaşık 4 bin sayfalık evrâk-ı metrûke arasından ayıklayıp ‘hazırladığı’ roman 1987 yılında yayımlanmıştı. Aydaki Kadın’ın yayımlanmasından sonra, onun artık Tanpınar’ın romanı mı yoksa romana ilişkin taslak ve notlardan yola çıkarak eseri hazırlayan Güler Güven’in yorumu mu olduğu tartışıldı. Gerçek şu ki, Tanpınar eserini tamamlayabilseydi, Aydaki Kadın, şu anda dolaşımda olan biçiminden çok daha farklı olacaktı. Romanın tamamlanamamış olması edebiyatımızın önemli kayıplarından biridir.

Edebiyatımızdaki diğer ünlü ve eksik kalışına hayıflanılacak kitap, Yusuf Atılgan’ın Canistan’ıdır. Yazarın iki başyapıtı Aylak Adam ve Anayurt Oteli’nden farklı olarak bir dönem hikayesi anlatan Canistan, alışılmış bir Yusuf Atılgan romanı olmayacağının ipuçlarını vermesiyle dikkat çekiyor. Yazarın o bildik yalın, akıcı üslubunun billurlaştığı roman, Yusuf Atılgan romancılığının nereye doğru evrileceğinin işaretiydi belki de. Yazarının tamamlayamadığı Canistan, her Yusuf Atılgan okurunun hayalinde farklı bir sonla bitecek. Türk romanının bir başka ustası, Oğuz Atay ise Eylembilim adlı kitabını tamamlayamamıştı. Atay, günlüğüne, Eylembilim adını verdiği yarım kalan hikâyesini kısa bir roman haline getirmek istediğini yazmıştı. Türk romanı için yepyeni sayılabilecek kurgusuyla Eylembilim, bu haliyle bile Atay’ın ustalığı hakkında okura bir fikir veriyor.

Zarif ustamız Bilge Karasu’nun yarım kalan metinlerinin ise daha farklı bir kaderi var: 1995 yılında aramızdan ayrılan Karasu, ölümünden sonra yayımlanabileceğini düşündüğü metinleri Füsun Akatlı’ya bırakmıştı. Akatlı da bu metinleri, titiz bir hazırlığın ardından Lağımlaranası ya da Beyoğlu adlı kitapta bir araya getirdi. Bitmemiş bir kitap ama gerek kurmaca gerekse öteki metinlerde Bilge Karasu yazınının bütün incelikleriyle orada, ‘tamamlanmış gibi’ duruyor.

Sevim Burak’ın uzun yıllar üzerinde çalıştığı ve hayatının projesi, son gençlik aşkı olarak nitelediği Ford Mach 1 adlı kitabı, yazarın 1983 yılında ölümüyle yarım kalmıştı. Burak, bu karşılıksız aşk hikayesini 1972’de yazmaya başladı, ne var ki sık sık kesintiye uğrayan roman tamamlanamadı. Efsanevî Amerikan arabası Ford Mach 1’e karşı yaşlanmakta olan bir kadınla, o arabaya hiçbir zaman sahip olamayacak Palyaço Ruşen’in aşkını yarım kalmış haliyle okumak daha da iç burkuyor. Şu da bir gerçek: Yarım kalmış bir roman bir yazara yakışacaksa, bu, Sevim Burak olurdu. Edebiyatımızın değeri yeterince bilinmemiş yazarlarından Bahaeddin Özkişi de arkasında yarım kalmış bir roman bırakanlardan. Özkişi’nin, ölümünden önce Âhî Teşkilatı’nı anlatan bir roman yazmaya başladığı ancak 30 sayfa kadar yazdığı romanını tamamlayamadığı biliniyor. Adı belli olmayan romanın bu ilk sayfaları henüz yayımlanmadı.

Tezer Özlü’nün yarım bıraktıkları, ölümünden sonra Kalanlar adlı kitapta bir araya getirildi. Edebiyatımızın üzgün prensesi, yayımladığı üç kitabın ardından 44 yaşında hayata veda ettiğinde Türkçenin özgün kalemlerinden biri olarak anılıyordu. Özlü’nün yayımlamadığı fakat yayımlamak üzere yazdığı günlük ve anlatı parçalarının bir araya getirildiği Kalanlar’ın yeni basımlarına yazardan kalan iki öykü, başka anlatı parçaları ve Zaman Dışı Yaşam adlı senaryo da eklendi. Tezer Özlü’den kalanlar, yazarın günlüğünün, Türk edebiyatında yazılmış en sarsıcı metinlerden biri olduğunu gösteriyor, buna kuşku yok.

Batı edebiyatının yarım kalanları

Batı’da, tamamlanamamış kitapların sayısı edebiyatımıza göre oldukça fazla. Yarım kalmış kitapların tarihi Herodot’a kadar uzanıyor. M.Ö. beşinci yüzyılda, bugünkü Bodrum’da yaşayan Yunanlı tarihçinin ömrü, başyapıtı Herodot Tarihi’ni tamamlamaya vefa etmemiş. Pers-Yunan Savaşları’nın yanı sıra Herodot’un görüp duyduklarını anlatan bu ünlü tarih kitabı, yarım kalmış bir eser. Latin şairi Vergilius da M.Ö. 29 yılında yazmaya başladığı Aeneas Destanı’nı tamamlayamadan ölmüş. Dinî ve siyasî nitelikleri ağır basan bu eser, Avrupa’daki büyük edebî destanların ilki kabul ediliyor.

Yazarların evrâk-ı metrukesine ulaşmanın daha kolay hale gelmesinden olsa gerek, Ortaçağ sonrasında tamamlanamamış eserlerin sayısı artıyor Batı’da. Örneğin, Schiller, 1805’te yazmaya başladığı, konusunu Rus tarihinden alan Demetrius adlı oyununu bitiremeden öldü. Schiller’in ayrıca Der Geisterseher adlı bir romanı da yarım kaldı. Alman şairin çağdaşı olan bir başka büyük şair, Lord Byron da en tanınmış eseri Don Juan’ı tamamlayamamıştı. Edebiyat araştırmacıları, Lord Byron’ın ölümünden yıllar sonra, 16 kantodan oluşan Don Juan’ın 17. kantosunun taslağını buldular. Şairin eserini başka bir biçimde genişletmeyi düşündüğünü gösteren bu kanıt, yazık ki, Byron’ın Don Juan hakkındaki tasarılarına dair daha fazla fikir vermiyor. İngiliz dilinin bir diğer büyük şairi Geoffrey Chaucer da başyapıtını bitiremeden öldü. Chaucer’ın bugün de okunan Canterbury Hikayeleri aslında yarım bir eser. Chaucer, kitabını Aziz Thomas Becket’ın Canterbury’deki mezarını görmek üzere Londra’dan yola çıkan hacıların, yolda hoşça vakit geçirmek için birbirlerine anlatacakları toplam 120 öyküden oluşturmayı tasarlamıştı. Ancak tasarısını hiçbir zaman hayata geçiremedi. Canterbury Hikayeleri, günümüze ulaşan haliyle bile dünya edebiyatının başyapıtlarından biri sayılıyor.

İngiliz edebiyatı, yarım kalmış kitaplar bakımından epey zengin. Jane Austen, iki romanını yarım bıraktı ve onlara bir daha dönmedi: The Watsons ve Sanditions. Austen’ın ilk romanı yarım bırakması babasının ölümüne ya da ilk romanıyla yaşadığı hayal kırıklığına bağlanıyor. Sanditions ise yazarın ölümüyle yarım kalmış. Bu dilin bir başka ünlü kadın yazarı Charlotte Bronte da ölürken ardında yarım kalmış bir roman bırakmıştı. Yazarın bu yarım kalan çalışması daha sonra Emma adıyla yayımlandı. John Steinbeck, son günlerinde The Acts of King Arthur and His Noble Knights adlı bir roman üzerine çalışıyordu. Steinbeck’in ölümüyle yarım kalan roman daha sonra o şekliyle yayımlandı. Ünlü Define Adası’nın yazarı Robert Louis Stevenson ise Weir of Hermiston adlı kitabını tamamlayamadan öldü. Christopher Marlowe’un Hero and Leander adlı eseri, yazarın ölümünden sonra George Chapman tarafından yayıma hazırlandı. Nobel ödüllü William Golding, 1993 yılında hayata gözlerini yumduğunda Çatal Dil adlı romanı üzerine çalışıyordu. Olayların Delphi Tapınağı’nda geçtiği romanda Golding, dilin “çift başlılığını”, sözlerin çift anlamlılığını sorgular. Okuru, yazarının da sözcükleri çift anlamlı kullanıp kullanmadığı sorusuyla baş başa bırakan bu önemli roman, yarım kalmış olmasına karşın yayımlandığında büyük ses getirmişti.

İngiliz dilinin bir başka ustası Mark Twain, 1906 yılında yazmaya başladığı otobiyografisini bitiremeden öldü. Twain, ayrıca, The Mysterious Stranger adlı yapıtının 20 yıldan fazla bir sürede üç farklı versiyonunu yazdı, ne ki, hiçbirini tamamlayamadı. Yazarın ölümünden altı yıl sonra bu taslaklar Albert Bigelow Paine tarafından düzenlenerek yayımlandı. Yazdığı birçok roman, klasikler arasında yer alan Charles Dickens da 58 yaşında, son romanı Edwin Drood’un Sırrı’nı bitiremeden öldü. Kimilerince Dickens’ın başyapıtı sayılan kitabın sonu hep bir muammâ olarak kaldı ve edebiyat tarihçileri tarafından defalarca, farklı şekillerde yorumlandı. Deyiş yerindeyse, Edwin Drood’un Sırrı, Charles Dickens’ın sırrı olarak kaldı.

Yirminci yüzyılın en büyük romancılarından kabul edilen, unutulmaz Muhteşem Gatsby’nin Amerikalı yazarı F. Scott Fitzgerald, The Love of The Last Tycoon adlı romanını hiçbir zaman tamamlayamadı. Bütün yapıtlarında Amerikan rüyasını benzersiz bir ustalıkla anlatan büyük yazarın bu son romanı, yarım haliyle 1941 yılında yayımlandı. The Love of The Last Tycoon, yazarın öteki romanlarıyla karşılaştırıldığında bir başyapıt sayılmayacaktı belki, ama Fitzgerald’ın romanı nasıl tamamlayacağı, ne ölçüde değiştireceği hep merak konusu olarak kaldı. Fitzgerald’ın çağdaşı ve en büyük rakibi Ernest Hemingway de, 1961’deki intiharına giderken yazdığı The Garden of Eden adlı romanını tamamlayamadı. Otobiyografik öğeler taşıyan roman, bitmemiş olmasına rağmen psikolojik derinliğiyle dikkat çeken bir eser olarak tanımlanıyor. Öte yandan, Hemingway’in yarım kalmış romanları yayıma hazırlanırken eserlerin aslına ne kadar sadık kalındığı hâlâ tartışma konusu.

Amerikalı bir başka yazar Truman Capote de Answered Prayers adlı romanını tamamlayamadı. Capote’nin tefrika ettiği bu romanı, New York’un dejenere sosyete kesimini anlatıyordu. Yayımlandığında epey gürültü kopardı fakat tamamlanamadı. Romanlarını İngilizce kaleme alan bir başka usta, Vladimir Nabokov da ölümünden önce, son romanı The Original of Laura’nın yarısını yazmıştı. Ancak tamamlanmamış şeyleri hiç sevmeyen Nabokov, romanın bu haliyle yayımlanmasını istemedi. Romanın, edebiyat tarihçilerinin iştahını kabartan kimi bölümleri bugüne kalmış olsa da The Original of Laura’nın, Nabokov’un bıraktığı haliyle gün yüzüne çıkıp çıkmayacağını zaman gösterecek. Polisiye ustası Raymond Chandler ise Poodle Springs Mystery adlı romanını bitiremedi. Yazar, 1959 yılında öldüğü zaman, bu son romanının ilk dört bölümünü yazmış ve taslağını hazırlamıştı. Chandler’ın ünlü dedektifi Philip Marlowe’un artık evli bir dedektif olduğu roman, 1988 yılında Robert B. Parker tarafından Poodle Springs adıyla “tamamlandı”. Poodle Springs Mystery, görünürde bitmiş bir roman olsa da ‘aslında’ yarım kalmış bir polisiye. İngiliz dilinin en üretken yazarlarından Jack London da ardında yarım bir roman bıraktı. Daha sonra London’ın bu romanından The Assassination Bureau adlı film uyarlandı.

İngiliz edebiyatı kadar değilse bile Fransız edebiyatında da birçok önemli yazarın yarım kalmış eserleri var. Örneğin, Alexander Dumas’nın bir Fransız gazetesinde tefrika ettiği fakat 1870 yılındaki ölümüyle eksik kalan Le Chevalier de Sainte-Hermaine (Sainte-Hermaine Şövalyesi) adlı romanı, Claude Schopp adlı Dumas uzmanı tarafından tamamlanarak yayımlanmıştı. Schopp, romanı Fransa Ulusal Kütüphanesi’nde bulmuş ve bir bölüm daha ekleyerek sonuca bağlamış. Üç Silahşörler, Kamelyalı Kadın gibi dünyaca ünlü yapıtların yazarı olan Aleksander Dumas, bu yapıtını Fransız İhtilali sonrası yazmaya başladığı bir üçlemenin son kitabı olarak kaleme almıştı. Fransız edebiyatının ustalarından Gustave Flaubert, Tahsin Yücel’in Türkçeye Bilirbilmezler adıyla çevirdiği Bouvard et Pécuchet adlı romanını bitiremeden öldü. Roman, Flaubert’in ölümünden bir yıl sonra eksik kaldığı şekliyle yayımlanmıştı. Balzac ise efsanevî tasarısı İnsanlık Komedyası’nı tamamlayacak kadar uzun yaşayamadı. Yazar, 140 civarında romandan oluşacak bir eser tasarlıyordu. Geride 100’e yakın roman bırakan Balzac, yazmayı istediği ve kafasında kurguladığı 48 romanı yazamadan öldü.

Yirminci yüzyıl Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Albert Camus, bir trafik kazasında hayatını kaybetmeden önce üzerinde çalıştığı Le Premier Homme (İlk Adam) adlı romanını bitiremedi. Bu otobiyografik romanın taslağı, Camus’nun trafik kazası yaptığı yerin yakınlarında, çamurun içinde bulunmuştu. İlk Adam, 1995 yılında, yazarının bıraktığı haliyle yayımlandı. Bazı eleştirmenler, bu yarım kalmış romanın, Camus’nün en başarılı eseri olduğunu öne sürüyor. Daha da önemlisi, Camus bu romanın, başyapıtı olacağına inanıyordu. İlk Adam’ın aslında “bitmiş” bir roman olduğunu söyleyen eleştirmenler olsa da, yaygın kanı yarım kalmış bir roman olduğu yönünde. Andre Malraux’nun yarım kalan romanı ise Les Noyers de L’Altenburg. Malraux, bunu Melekle Savaş adlı bir dörtlünün ilk kitabı olarak tasarlıyordu. Gestapo tarafından büyük kısmı yakılan kitap, daha sonra İsviçre’de Melekle Savaş adıyla yayımlandı.

Çağdaş Rus edebiyatının kurucularından biri olarak kabul edilen Puşkin, bir düello sonucu hayata veda etmeden önce birden çok eseri aynı süreçte yazıyordu. Bunlardan Goryukhino Köyü’nün Hikayesi’ni, Mısır Geceleri’ni ve tarihsel romanı Büyük Petro’nun Arabı’nı tamamlayamadı. Puşkin’in ölümünden sonra popülaritesi iyice artan Rus yazar Gogol, Ölü Canlar adlı en ünlü romanının ikinci bölümünü şöminede yakarak “yarım bıraktı”. Gogol’ün tamamlayamadığı, sadece taslaklarını kaleme aldığı Dördüncü Dereceden St.Vladimir Nişanı adlı oyunu da ölümünden sonra Sasa Preis tarafından tamamlandı.

Alman edebiyatının büyük ustası Thomas Mann, 1954’te yazmaya başladığı Die Bekenntnisse des Hochstaplers Felix Krull (Felix Krull Adlı Dolandırıcının İtirafları adlı yapıtına son noktayı koyamadı. Bu dilin bir başka büyük romancısı, Robert Musil de başyapıtı Niteliksiz Adam’ı bitiremedi. 1921 yılından 1942’deki ölümüne kadar hemen her gün romanı üzerine çalışan Musil, eserin ilk bölümünü 1930’da, üçüncü bölümünü ise 1933’te yayımlamıştı. Tamamlanmadan kalan dördüncü bölümün yayımlanması yirmi yılı aşkın bir süre sonra gerçekleşti.

Ingeborg Bachmann, Malina’yı Ölüm Türleri üst başlıklı bir dizi içinde düşünmüşü. Bu tasarısını hayata geçiremedi. Yirminci yüzyılın en önemli Çek şairlerinden sayılan Vitezslav Nezval, 1958 yılında, yazmakta olduğu otobiyografisini tamamlayamadan öldü. Georges Perec, 1981 yılında Avustralya’da yaratıcı yazarlık dersleri veriyor, 53 Gün adlı romanını yazıyordu. Akciğer kanseri olduğunu öğrenince Fransa’ya döndü. 1982’de, Parma Manastırı’nın 53 günde yazılmış olmasına gönderme yaparak 53 Gün adını verdiği romanını tamamlayamadan öldü.

Felsefe tarihinin yarım kalanları

Yarım kalan bunca edebiyat eserinin yanında, felsefe tarihinden örnekler de yok değil. Felsefe tarihindeki yarım kalmış eserler Platon ile başlıyor. Platon’un yaşlılık döneminin dev eseri Nomoi, filozofun bir öğrencisi tarafından son şekline getirilmiş. Politikaya atfedilen bu son çalışma, devletin ahlaki temelde kurulması ve yurttaşların da buna göre yetiştirilmesi talebinin, Platon düşüncesinin baştan sona izlediği bir kaygı olduğunu gösteriyor. Platon’un ömrünün yetmediği bir başka çalışma da Kritias adlı diyalog. Eser, Platon’dan yaklaşık 10 bin yıl önce, efsanevi ada Atlantis’in batışını anlatıyor. Batı felsefe tarihinin bir başka önemli ismi, Aziz Thomas Aquinas, 1273 yılında yazdığı Summa Theologiae adlı, mistik deneyim üzerine yazmaya başladığı eserini bitiremeden öldü. Felsefe tarihinin kendinden sonraki kuşaklar üzerinde en etkili olmuş filozoflarından Karl Marks, Das Kapital’in sadece ilk cildini yazabildi. Marks’ın ölümüyle yarım kalan kitabın ikinci ve üçüncü ciltleri ise Engels tarafından hazırlanmıştı. Bir başka Alman filozof, Nietzsche, Güç İstenci adlı projesini tamamlayamadı. Blaise Pascal, 39 yaşında, en çok önem verdiği eseri Hıristiyan Dininin Savunması’nı yazmayı bitiremeden öldü. Fransız filozof Maurice Merleau-Ponty, 1959 yılında çok yönlü fenomenolojisini ortaya koyan Görünür ile Görünmez adlı eserini yazmaya başladı. 1961 yılında, kitabı tamamlayamadan öldü. Michel Foucault’nun eseri Cinselliğin Tarihi de düşünürün 1984’teki ölümüyle yarım kaldı.

Kitapların da bir yazgısı var: Son’suz olmak, sonsuzlukta var olabilmek için bazı kitapların şansıdır belki de...

Sevgi Soysal’ın öksüz kitabı: Hoş Geldin Ölüm

Hoş Geldin Ölüm, Sevgi Soysal’ın erken gelen ölümüyle yarıda kalmış son romanı olmanın ötesinde, yazarlık serüveninde bir kırılma noktasının da ipuçlarını veriyor. Yarım kalmış bir roman ama daha çok, henüz başlanmış bir romandır aslında Hoş Geldin Ölüm. Romanın harfleri ikinci bölümün ortalarında, karakterler henüz şekillenmiş, romana yeni karakterler daha birkaç sayfa önce girmişken silikleşmeye başlar. Ancak bu kısa başlangıç bile, Soysal’ın fırtınadan geriye ne kaldığını daha mesafeli, eleştirel ve nesnel bir bakışla irdelemeye başladığını göstermeye yetecektir.

Alışılagelmiş değildir, coşkudan uzak bir karakterin dökülmesi Soysal’ın kaleminden, oysa Hoş Geldin Ölüm’ün başkişisi Sema durgundur, yorgundur... Soysal’ın eserlerinde biyografik unsurların hâkimiyetini bilen okura tam da bu yüzden hüzün verir Hoş Geldin Ölüm, Sema’nın durgunluğunu Soysal’ın yorgun kalemine bağladığından... Hoş Geldin Ölüm’e adının çağrıştırdığı ölüm gölgesinin, kısmen bir veda hüznünün hâkim olduğu söylenebilir ama bir yandan da inadına umut ışığını yadsımaz. Sevgi Soysal’ın daktilosuna son dokunuşları, şu üzerinden geçmediğini düşündüren cümleyi dile döker: “Anneannesi, Fransızca sözünü duyunca, bu evde kendisine değer verilen tek sözü duymuş olmanın yumuşamasıyle çıkışmıştı.” (harf hatası orijinal) Bu, Soysal’ın son yazınsal cümlesidir. Okur, bu nereye koyacağını bilemediği cümle ile, bunun ölümden bir önceki cümle olduğuna inanamayarak; yazar yorulup kısa bir çay molası vermiş, dönecek, daktilosunun başına oturacak ve Sema’nın yarım kalan çocukluk anısını anlatacak beklentisiyle harflerin karşısında öylece kalakalır. Soysal’ın daktilosunun başından bu niyetle kalktığından pek de şüphe duymadan...

Kafka, Amerika’yı neden tamamlamadı?

Amerika, Kafka’nın ilk romanıydı. Fakat yazar üç yıl boyunca aralıklarla üzerinde çalıştığı romanını tamamlayamadı. Kafka’nın bitirince Kayıp Kişi (Der Verschollene) başlığıyla yayımlamayı düşündüğü eserin fragmanı, yazarın ölümünden sonra, 1927 yılında Max Brod tarafından Amerika adıyla yayımlandı. Romanın başkişisi Karl Rossmann, kendisini baştan çıkartan bir hizmetçi kızdan gayri meşru çocuğu dünyaya geldiği için ebeveynleri tarafından evden kovularak Amerika’daki amcasının yanına gönderilir. New York’a ayak bastığında bir anlamda vatansızdır artık. On altı yaşındaki naif Karl’ın bu yeni ve soğuk dünyada kendine yer bulamayacağı, daha romanın başındaki New York Limanı’na giriş sahnesinde Özgürlük Anıtı’nı gördüğünde belli olur: Heykelin elinde tuttuğu şey meşale değil, Karl’ın başına geleceklere işaret eden kılıçtır. Acımasız kapitalizm ve onun insanlar arası ilişkilere yansımaları… Amerika, Kafka için modern toplumun bir metaforu durumundadır. Avrupa’da tutunamayan Karl, burada da tutunamaz. Bir otelde asansörcülük yapmaya başlar. Bu otelin, arka planda kalan, anonim güçler tarafından yönlendirilen karma karmaşık ve anlaşılmaz yönetim yapısı da ona bu devasa iktidar mekanizması karşısındaki güçsüzlüğünü hissettirir. Karl’ın büyük güçler karşısındaki bu çaresizliği, Kafka’nın sonraki yapıtları için iyi bir işaret taşı olarak değerlendirilebilir.

Kim, hangi eseri yarım bıraktı?

Ahmet Hamdi Tanpınar, Aydaki Kadın
Yusuf Atılgan, Canistan
Sevgi Soysal, Hoş Geldin Ölüm
Oğuz Atay, Eylembilim
Sevim Burak, Ford Mach 1
Tezer Özlü, Batı Günlüğü
Şeyhî, Hüsrev ü Şirin
Herodotos Herodotos Tarihi
Platon Kritias, Nomoi
Vergilius Aeneas Destanı
St. Thomas Aquinas Summa Theologiae
Geoffrey Chaucer The Canterbury Tales
Lord Byron Don Juan
Schiller Der Geisterseher ve Demetrius
Blaise Pascal Hristiyan Dininin Savunması
Friedrich Nietzche Güç İstenci
Honore dé Balzac İnsanlık Komedyası
Alexandre Dumas Le Chevalier de Sainte-Hermaine
(Sainte-Hermaine Şövalyesi)
Gustave Flaubert Bilirbilmezler
Thomas Love Peacock Calidore, Satyrane
Jane Austen The Watsons, Sanditions
Charlotte Bronte Emma
Mark Twain The Autobiography, The Mysterious Stranger
Charles Dickens Edwin Drood’un Sırrı
Robert Louis Stevenson Weir of Hermiston
Jules Verne Voyage of Discovery
Aleksandre Puşkin Mısır Geceleri,
Büyük Petro’nun Arabı, Goryukhino Köyü’nün Hikayesi
Gogol Ölü Canlar, Dördüncü Dereceden St.Vladimir Nişanı
George Bernard Shaw An Unfinished Novel
John Steinbeck The Acts of King Arthur and His Noble Knights
Robert Musil Niteliksiz Adam
Franz Kafka Amerika
Thomas Mann Die Bekenntnisse des Hochstaplers Felix Krull
(Felix Krull Adlı Dolandırıcının İtirafları
Henry James The Ivory Tower, The Sense of the Past
Ralph Waldo Ellison Juneteenth,
C. S. Lewis The Dark Tower
Bulgakov Siyah Kar
Italo Svevo Further Confessions of Zeno
Christopher Marlowe Hero and Leander
Yaroslav Haşek Aslan Asker Şvayk
Patrick O’Brian Final, Unfinished Voyage of Jack Aubrey
F. Scott Fitzgerald The Love of The Last Tycoon
Ernest Hemingway Islands In the Stream, The Garden of Eden
Truman Capote Answered Prayers
Vladimir Nabokov The Original of Laura
Andre Malraux Les Noyers de l’Altenburg: A Caveat
Albert Camus Le Premier Homme (İlk Adam)
Raymond Chandler Poodle Springs Mystery
Ruben Salazar A Stranger’s House
Douglas Adam Salmon of Doubt
Sjöwall-Wahlöö Martin Beck polisiye dizisi
Georges Perec 53 Gün
Gundulic Osman adlı uzun, epik şiir
Karl Marks Das Kapital
Maurice Merleau-Ponty Görünür ile Görünmez
Michel Foucault Cinselliğin Tarihi
Ingeborg Bachmann Ölüm Türleri
William Golding Çatal Dil
Vitezslav Nezval Otobiyografi
Füruğ Ferruhzad İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına
Soseki Natsume Işık ve Karanlık
J.R.R. Tolkien Hurin’in Çocukları
Sophie D. Coe Çikolatanın Gerçek Tarihi
Joan Bodon The Toulouse Cross, The New Co-operative,
The October Fair, The Man I Was
Jean Patrick Manchette Mavi Kanlı Prenses

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi