Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Osman Nevres Efendi diyor ki:

Önün ardın gözet, fikr-i dakîk et, onda bir söyle

Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ.

Şu demek: Sözü söylerken önünü ardını gözet ve on kez düşünüp bir kez söyle. Ağzına gelen her şeyi değirmen gibi hemen öğütüverme.

*

Sözü söylerken on defa düşünmeyi, onu en güzel ve sanatlı şekliyle söylemeyi nasıl da unuttuk birden. Bir vakitler, konuştuğunda herkesin sustuğu, yazarken kaleminden dimağa lezzetler yayılan söz sultanları yaşardı bu coğrafyada oysa. Galiba bir rüzgar esti üstünden kentin ve sözün efendisi virgülü yitirdi birden. O zaman geniş, sanatlı, bol çağrışımlı, zengin ve tabii olarak zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler, kısa anlatımlar kullanmaya başladı. İfadede bir kargaşayla karşılaşmıyordu gerçi; ama konuştuklarının etkinliği, güzelliği, estetiği ve sanatı kısmen kaybolmuştu. Cümleleri basitleşince gitgide düşünceleri de basitleşti ve bu, gün geldi kişiliğine yansıdı, onu basit, sıradan ve hatta önemsiz kıldı. Efendiliğini mi yitiriyordu ne?!..

Bir başka gün, o rüzgar ünlem işaretini alıp götürdü. Şimdi alçak sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşur olmuştu usta. Artık ne kızıyor, ne seviniyor, ne de heyecanlanabiliyordu. Hayatının renkleri kaybolmuş gibiydi. Yeknesak yaşamaya işte böyle başladı. Ustalığı yoktu artık.

Bir süre sonra, soru işaretini de yitirdiğini gördü. Soru sormaz, soramaz olmak onu kendi içine kapatmıştı. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu artık. Kalbinden geçen sevgilerin nedenini, zihnini bulandıran düşüncelerin niceliğini, dış dünyada olup biten olayların gerçeğini anlayamıyordu. Ne evren, ne dünya, ne ülke, ne de kendisi umurundaydı artık. Çocukken merak ettiklerini bile merak etmekten uzaklaştı.

Birkaç yıl sonra sözcü, üst üste iki noktanın anlamını unuttu. Davranışlarının sebeplerini açıklamaktan vazgeçmeye o zaman başladı. Başkaları da onunla ilgilenmez olmuşlardı. Büyük bir yalnızlığın içinde kalmış, kalabalıklar arasında tek başına yaşar olmuştu. Ailesi, çevresi, işi, mesleği, sosyal hayatı var mıydı, yok muydu, unutmuştu. Sözü kaybetti.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca tırnak işaretinin kaldığını fark etti. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu artık. Kendinden sıyrılmış olarak yaşamak, başka birisinin yerine yaşamak kadar tatsız, boş ve anlamsızdı. Üstelik başkalarının düşüncelerindeki sorumlulukları yüklenme endişesi de iyiden iyiye belini bükmüştü.

Noktaya geldiğinde sıra, düşünmeyi ve konuşmayı da unuttu.

Kaybettiği nokta, son nefesinin sonunda onu beklemekteydi oysa.

*

Dil bir ayna idi, insanın en gerçek yankısını dışa aksettiren. Ve aynalar ya güzelleşmek ve süslenmek; ya da çirkinliklerimizi görüp gidermek içindir. Aynayı kırmak, çirkinliğimizi başkalarının gözünden değil kendi gözümüzden saklar.

İSKENDER PALA, 12 EKİM 2000

SON EKLENENLER

Üye Girişi