Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ŞİİR OKUMAK SANATI

Şiir söylemek yahut yazmak gibi, şiir okumak (inşat) da bir sanattır. Özel bir yaratılış ister. Nasıl her insan güzel şiir yazamazsa, yine her insan güzel şiir okuyamaz.

Merak eden, çalışan herkes zamanla doğru ve kusursuz şiir okuyabilir. Demek ki doğru ve kusursuz şiir okumak başka şeydir, güzel şiir okumak başka şeydir. Bu, şairle nâzım arasındaki farka benzer. Nazma heves eden herkes, zamanla bu işin tekniğini kavrayarak, manası yerinde kusursuz manzumeler yazabilir. Fakat şiir yazabilmek için gerçekten şair olmak gerektir.

Şiir okumak da böyledir. Güzel şiir okuyabilmek, önce bir yaratılış işidir. Sonra da bu işin tekniğine ait birtakım bilgiler ister.

Doğru şiir okumakla, güzel şiir okumak başka şeydir dedik. Evet, her doğru ve kusursuz şiir okuyanın güzel şiir okuması gerekmez. Ama bir şiiri güzel okuyabilmek için, önce onu doğru okumak, kusursuz okumak şarttır. O hâlde bir şiiri doğru okumak ne demektir, güzel okumak ne demektir? Bunu kâğıt ve kalemin verebileceği imkân sının içinde anlatmaya çalışalım.

Bir şiiri doğru okumak, şairin şiirde anlatmak istediği şeyleri dinleyene olduğu gibi, yanlışsız anlatabilmek demektir. Yani dinleyen, okunan şiirin bütün kelimelerini bildiği hâlde, "acaba şu mısrada şair ne demek istemiş" diye bir düşünceye kapılmamalı yahut herhangi bir yerini yanlış anlamamalıdır.

Güzel şiir okumak ise, şairin okuyucusuna duyurmak istediği şeyleri noksansız ve yanlışsız, dinleyene duyurabilmek sanatıdır.

Şimdi bir şiiri doğru ve kusursuz okumak için dikkat edilmesi gereken belli başlı noktalan, inşatta yanlış ve kusur sayılan tarafları işaret edelim.

1.        Okurken, şiirin veznini bozmamalıdır. Bunun için aruz ve hece vezinlerini iyi bilmek, aruzlu şiirlerde imâlelere, zihaflara, vasıllara ve diğer aruz sanatlarına, heceli şiirlerde mısraların hece sayısına ve duraklarına dikkat etmek gerektir. Vezinli şiirlerde vezin en başta gelen ritim ve ahenk unsurudur. Ufak bir vezin yanlışlığı ritim ve ahengi aksatır.

2.        Vezni şiirde eritmeli yani okurken vezni belli etmemelidir. Aruzu araba gürültüsü gibi bir düziye takırdatmak, şurada imâle var, burada vasıl var der gibi vezni zorlamak, hecede mısraları ortasından bölerek durakları belli etmek büyük bir kusurdur.

Günlerce         ne gördüm       ne de bir kim    seye sordum

Yarap               hele kalp ağ     rılarını dur      du diyordum

Atlarımız

İki kardeş Ciğerciğim

Sal Allah'ım

yemin yedi

karşı karşı

delik delik

sal sılama

silindi

salındı

delindi

varayım

Örneklerinde görüldüğü gibi kelimeleri, mısraları lüzumsuz yere bölmekten sakınmalıdır. Hem vezni bozmamak, hem de onu şiirin umumî ahengi içinde eritmek, belli etmemek lâzımdır. Mısralar arasında durulacak yerleri ancak şiirin anlamı tayin eder.

3. Nesirde olduğu gibi şiirde de vurgu ve durgu en önemli iki mana ve ahenk unsurudur. Bir mısraın anlamı, yalnız içindeki kelimelerin anlamlarıyla değil, aynı zamanda vurgu ve durgularıyla belli ve belirli olur. Bazen yanlış bir vurgu bir mısra veya beyitin anlamını büsbütün değiştirir. Meselâ:

Yahpâre / olur ahker-i sûzan elimizde

mısraında vurgu "suzan" kelimesinin "zan" hecesindedir, "y a h p â r e" kelimesinden sonra da durgu vardır. Buna göre mısraın anlamı "Buz parçası, elimizde yakıcı kor olur"dur. Fakat cümle vurgusunu "yahpâre" kelimesinin "r e" hecesine getirir ve bu kelimeden sonraki durguyu kaldırırsak, yani;

Yahpâre olur ahker-i sûzan elimizde

diye okursak mısraın anlamı büsbütün değişir ve şöyle olur: "Yakıcı kor, elimizde buz parçası olur."

Görülüyor ki vurgu ve durgu bir şiirin anlamı üzerinde birince derecede etkilidir. Ayrıca kelime veya terkipleri yanlış vurgulamak, olur olmaz yerde vurgu yapmak veya durmak, ahenksizlik ve şivesizlik doğurur. Gramer bakımından bir şiir cümlesinin yalnız bir anlamı vardır. Bu anlam ise vurgu ve durgu yerleriyle belirlidir. Şu hâlde bir şiirin okunuş şekli de anlamına bağlı olarak belirli ve bir türlüdür. Şiirde metin, musikide bir bestenin notası gibidir. Onu doğru olarak okuyan herkes kelimeleri aynı ses grupları hâlinde şekillendirecektir. Onun için okuyanın, evvelâ şiirin manasım doğru ve en ince nüanslarıyla anlaması, vurgu ve durguların yerlerini önceden bulması gerektir.

4.        İnşaatta en önemli unsurlardan biri de ton ve edadır. Bütün mısraları, beyitleri, kıtaları aynı tonla okumak, aynı tonla başlayıp aynı tonla bitirmek, okuyuşta monotonluğu, biteviyeliği doğurur, hem kulağı yorar, hem de dinleyene bıkkınlık verir. Okuyan, mısralara, beyitlere, kıtalara anlamlarına göre en uygun tonu, en uygun edayı bulup vermelidir. Bunun için de şiirin havasına girmek, o havayı içe sindirmek gerektir, ince, lirik bir şiiri hamasî bir eda ile okumak, hamasî bir şiire mizahî bir eda vermek, şiirin bütün inceliğini, bütün güzelliğini öldürmek demektir.

5.        Mübalâğalı mimik ve jestlerden sakınmalıdır. Şiir bir söz sanatıdır. Bütün güzelliğini kelimelerin yan yana dizilişinden doğan mana ahenginden ve gizli musikiden alır. Onun için okuyanın, şiirin kendisinde olan güzelliği ön planda tutması, okurken dinleyenlere bu güzelliği duyurabilmeyi amaç edinmesi gerektir. Mübalâğalı mimik ve jestlerle dinleyicinin bütün dikkatini kendi üzerinde toplayan ve asıl şiiri arka plana düşüren inşatçı, okuduğu şiirin en büyük düşmanıdır. Acıklı bir şiiri okurken mübalâğalı tuhaf mimik ve jestler yaparak dinleyicilerini kendi hâline acındıran yahut bir mizah şiirini garip hareketlerle okuyarak dinleyenleri kendi hareketlerine güldüren kimse, şiirin bütün güzelliğini ve şairin bütün emeğini heder eden kimsedir. İnşatçınım, dinleyicide şiirin kendi örgüsünden, mana nüanslarından, inceliklerinden gelmeyen intibalar uyandırmaya, şairin şahsiyetini silerek, ortaya kendi şahsiyetini koymaya hakkı yoktur.

Şairin yanında inşatçı, bestecinin yanında virtüöze benzer. O, şairin kelimelerle meydana getirdiği besteyi, kelimelerin içinde, kelimeler örgüsünün bütününde bulunan iç ve dış ahengi musikiyi noksansız ve fazlasız, hiçbir surette değiştirmeden ses hâlinde şekillendirecektir.

6. Şiir okuyanlarda hemen yaygın bir hâlde görülen kusurlardan bazıları da, birtakım heceleri lüzumsuz yere uzatmak, mısralar sonunda inlemek, manaya kuvvet vermek kaygısıyla bazı kelimelere haddinden fazla yüklenmek, adeta kelimelere işkence etmek, şiir okurken alabildiğine bağırmak gibi hastalıklardır. Şiirde bir kelimenin mısra bütünü dışında tek başına hiçbir mana ve ahenk ve değeri yoktur. Bir kelimenin manaca ve ahenkçe değeri, mısra örgüsü içindeki yeri ile belli olur. Onun için inşatçının, kelimelerin manasını değil, mısraların manasını, kelimelerin musikisini değil, o kelimelerin yan yana dizilmesiyle meydana gelen, mısraların örgüsünden doğan musikiyi anlaması, duyması, şekillendirmesi gerekir. Onun için uluorta bazı kelimelere yüklenmek, bazılarının üzerinde durup âh ü feryat etmek, bazılarının üzerinde nâra atmak, bazılarını çekip sündürmek hiçbir zaman şiire ahenk ve kuvvet kazandırmaz. Aksine, onun bütün, inceliğini, mısra örgüsündeki gizli ahengi, musikiyi kaybettirir.

Mısra bütünü içinde, mana, vezin ve mısraın umumî ahengi, bazı kelimelerin kuvvetle vurulmasını, ona özel bir ton verilmesini, bazı hecelerin uzatılmasını gerektirir. Ancak, bu gereklilikle ilgili olmayarak gelişigüzel vurgular yapmak, heceleri hesapsız ve ölçüsüz uzatmak, inlemek çirkin bir kusurdur. Meselâ, "eyvah!" kelimesi bir nida olarak çeşitli ruh hâllerini ifade ettiği zaman başka başka tonla, uzatılarak veya uzatılmadan söylenebilir. Fakat

Eyvah o aç çifte kayık aldı kararım

mısraında "eyvah" kelimesini karşılık olduğu ruh hâli ve okunuş şekli belirlidir ve bu şekli, mısraın bütünü tayin eder.

Güzel şiir okumak bahsine gelince. Güzel şiir okumak, şairin okuyucusuna duyurmak istediklerini, noksansız ve yanlışsız, dinleyiciye duyurabilmek sanatıdır, dedik.

Şair, duyguları kelimeler hâlinde şekillendiren, kelimelerin kalıbına döken insandır. İnşatçı ise kelimelerin kalıbında dondurulmuş şiiriyeti, musikiyi, manayı önce duyar, sezer, anlar, sonra da anlatır ve duyurur. Daha doğrusu belirli mana ve duygu değerleri taşıyan ses gurupları hâlinde şekillendirir. Bu bakımdan şiir yazmak ayrı, şiir okumaksa büsbütün ayrı bir sanattır. Onun için her şairin iyi şiir okuması, her inşatçının da iyi şiir yazması icap etmez.

İnşatçı, dinleyiciye bilmediği dilde yazılmış bir mektubu tercüme eden mütercime benzer. Şiirin kendisinde olan mana ve ahengi noksansız ve değiştirmeden dinleyiciye duyuracaktır. Fakat bunu yaparken, inşatçı şiire kendi şahsiyetinden hiçbir şey katmayacak mıdır? Ve bu taktirde ona nasıl sanatçı diyebiliriz?

Burada inşat sanatının mahiyetine, şairle inşatçı arasındaki farka yeniden döneceğiz.

Şair nasıl duyguları kelimeler hâlinde şekillendiriyor, duygularına kelimelerin urbasını giydiriyorsa, bu yaptığı bir sanatsa ve bu sanat onun şahsiyetinin damgasını taşıyorsa, inşaatçı da, hareketsiz, renksiz kelimeleri mana ve ahenk değeri taşıyan sesler hâlinde şekillendirir, değerlendirir. İnşatçının elinde, cansız kelime yığınları bir sihirbaz değneğiyle büyülenmiş gibi canlanır, hayat ve ruh kazanır, işte bütün bu dirilen, bir ahenk ve mana bütünü hâlinde canlanan sese çevrilen kelimeler inşatçının şahsiyetini taşır. Onun için aynı şiiri doğru ve düzgün okumanın bütün şartlarına, inceliklerine uyarak okuyan iki inşatçının okuyuşu arasında, daima bir fark kalacaktır. Bu fark, aynı besteyi çalan iki orkestranın, iki virtüözün ince üslup ayrılığına benzer. Bu fark eserin aslının bozulmasından, değiştirilmesinden değil, icra edenin sanat ve şahsiyetinin damgasını taşımaktan gelir.

Özel bir sanat kabiliyetinden başka, inşatçıda iki fizyolojik vasıf daha aramak zorundayız. Biri hançere teşekkülü yani ses unsuru, diğeri de ciğer teşekkülü yani nefes unsurudur. İnşatçı kelimelere, mısralara, onların ruhuna, ahengine en uygun sesi verebilmek için, bu sesi çıkarmaya elverişli bir hançereye, nefesini istediği gibi kullanabilmek, sırasında mısralar boyunca nefes almadan, mısraları bölmeden ses guruplarını birbiri ardına ekleyebilmek için de elverişli bir ciğer teşekkülüne sahip olmak zorundayız.

Bundan başka, ses, nefes unsuru ve inşaatçının mizacı onun okuyabileceği, şiirin çeşidini sınırlar. Onun için bir insan aynı zamanda en ince lirik şiirleri, en coşkun hamasi şiirleri ve en alaylı mizah şiirlerini aynı erkle okuyamaz. Çünkü her şeyden önce inşatçı, okuyacağı şiiri, şahsiyetinin potasında eritmek ve ondan sonra da en uygun ses grupları hâlinde onu yeniden yaratmak zorundadır.

(Kemal OR, İleri Yurt dergisi)

SON EKLENENLER

Üye Girişi