Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KÂĞIT-AHMET TURAN ALKAN

Meseleyi şöyle takdim edelim: Eğer elinizdeki gazete, herhangi bir fakülte mezunu öğrencinin tertip anlayışına ve estetik algılamasına uygun şekilde tertib edilerek yayınlansaydı, nasıl bir manzara ile karşılaşacaktınız?
 
Cevabı ben veriyorum.

Evvela yüzde seksen gibi vahim bir orandan bahsedeceğiz; bunu bir kenara yazınız.

Bir defa elinizde tuttuğunuz sayfada kenar boşluğu diye bir şey olmayacaktı, çünkü özene bezene eğitim ve genel kültür kazandırmaya çalıştığımız gençlere bir kâğıdı nasıl kullanacakları konusunda yeterli beceri ve dikkati kazandırmakta başarılı değiliz.

Gençlere kızmıyorum; onlar da bana darılmasınlar; kabahati öğretmenlerde -neticede ben de onlardan biriyim; atış serbest!- buluyorum. Bu kadar fazla sayıda gencin bu kadar sıradan, hatta mânâsız gibi görünen bir ayrıntıyı ihmâl etmesinin başka sebebi olamaz.

Devam ediyoruz: Elinizde tuttuğunuz bu sayfadaki yazıları okumak için her okuyucunun yüksek lisans seviyesinde eski alfabelerle tertiplenmiş el yazılarını okuma kabiliyetine sahip bulunması da gerekecekti, çünkü yeni kuşaklar çok kötü ve okunaksız yazıyorlar; hatta sadece on işaretten ibaret rakamları okunaklı yazmakta bile beceriksizler.

Bunun kabahati de öğretmenlerin, Milli Eğitim’in, yani bizim.

Yine devam ediyoruz; büyük ihtimalle -hatta garanti edebilirim-, elinizde tuttuğunuz şu sayfadaki satırlar asla yerçekimi vektörü ile 90 derecelik açı teşkil etmek zahmetine katlanmayacak, ba’zıları sayfanın solundan sağına doğru rampa çıkmaya çalışıp yarı yolda oflayıp puflarken ba’zısı ise yokuş aşağı yazıyı “Ecevit vitesi”ne takıp yokuş aşağı yürüyüp gidecekti.

 
Yüksek yöneticilik yapan bir arkadaşım anlatıyor: “Yeni görev yerimde işe başladığım günün ertesi, genç yönetici arkadaşları topladım; dedim ki, bana yaptığınız işle ilgili en az bir sayfalık kompozisyon yazıp en kısa sürede getirin.”

 
Bu garip istek, genç yöneticiler arasında panik tesiri uyandırmış; herkes telefona sarılıp birbirine ‘ne yapmak istiyor bu adam, ne yapacağız, nasıl ve ne yazacağız’ diye karın ağrılarına tutulmuşlar; halbuki yapılmak istenen şeyin anlamı çok açık: Yeni âmirleri, birlikte çalışacağı arkadaşlarını tanımak istiyor. Yazılı kompozisyon ise ‘insan tanımak’ denilen şeyin, en klasik, en belli başlı araçlarından biri.

 
Yine sadedden ayrıldık; eğer elinizde tuttuğunuz bu sayfa, eğitimli Türk gençliğinin ortalama seviyesini aksettiren biri tarafından düzenlenseydi, siz bu sayfaya bakmaz geçerdiniz.

 
Hazır Türkiye’yi kurtarmaya başlamışken global meseleleri de halletmeyi başkalarına bırakarak bu gibi ufak-tefek meselelerle uğraşmaya devam edelim. Trabzon’dan yazan bir öğretmen meslektaşım bakın neler diyor:

 
“Siz, yazıdan bahsetmişsiniz, yazının ayrıcalık bildiren hali olan el yazısından. Ben ise başka bir şeyden bahsedeceğim. Bugünkü neslin bizden ve sizden farkından. Sizde yazıydı, bugün ise ‘kâğıt düzeni’.

 
Anadolu lisesinde öğretmenlik yaptığım halde ‘kâğıt düzeni’ nedir bilmeyen demeyeyim ama ona uzaydan gelmiş muamelesi yapan öğrencilerimiz var. ‘Nereden de çıktı şimdi bu kâğıt düzeni? Doğru cevap vermek yetmiyor mu?’

Yazım ve imlâyı ise hiç sormayın.

Başınızı daha fazla ağrıtmadan ve meselenin sadece şikâyet boyutuna takılıp ahlanıp vahlanmak ve ‘nesil bozuldu, bizim zamanımızda böyle miydi?’ diye dert yanmak yerine başta öğretmenler olmak üzere herkesin bu ve benzeri konulara eğilmesi gerekiyor. Hangi branştan olursa olsun öğretmenlerimizin de çoğunda ‘dil şuuru’ olduğunu ne yazık ki düşünmüyorum, daha doğrusu düşünemiyorum. Yoksa bu kadar olmazdı; ama her öğretmen, yeri geldiğinde Türkçe öğretmenidir. Fakat bütün bu ve benzeri olumsuz gidişata rağmen akıntıya karşı kürek çekmek de insanı zihnen ve bedenen zinde kılıyor. Geçen sınav için kâğıtları dağıtmadan önce öğrencilere ‘Kâğıt düzenine, yazıma, imlâya dikkat etmenize gerek yok!’ deyip bir an durdum, şaşkınlığı gözledikten sonra ‘bomba’yı patlattım: ‘Desem de inanmayın!’
 
Sınav esnasında ‘Hocam bu kadar boşluk yeterli mi?’ diye soranlardan ‘Hocam olmuş mu?’ diye soranlara kadar... Bir âlemdi yani. Ama işin iyi tarafı, böylelikle usulün asıldan önce geldiğini de öğrenmiş oluyorlar.”
 
Tevâfuk bu ya, yakın dostlarımdan birisi, öğrencilerine şöyle bir test sorusu yöneltmiş: “Kağıt kullanırken uyulması gereken kural hangisidir?” Sorunun cevap şıkları ise şöyle:

 
a- Kâğıt şahsi bir maldır; kullanımı keyfe bağlıdır.
b- Kâğıt, şahsiyetin uzantısıdır; özenle kullanılmalıdır.
c- Düz, okunaklı ve aralıklı yazı ilkokul öğrencilerine yaraşır.
d- Kâğıdın her yeri israf olmasın diye kullanılmalıdır.

Doğru cevabı bulanların oranını merak etmezden önce sizin cevabınızı bilmek isterdim. 

 
AHMET TURAN ALKAN

SON EKLENENLER

Üye Girişi