Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bir diplomatımız eşiyle birlikte Selanik'e gitmek için Yunan sını­rına gelirler. Sınır kapısından geçiş uzayınca, bir otelde kalmaya karar verirler ve mecburen yolları bir köye düşer. Köyün meyda­nındaki kahvehanede otururlarken, yan masada, kendilerinin Türkçe konuştuğunu işiten başında eski bir kalpak bulunan yaş­lı bir köylü, titreyen elleriyle nargilesinin marpucunu yerine yer­leştirir, sandalyesini yeni gelenlerin masasına çevirir ve kendisini tanıtıp "Hoş geldiniz kızanlar" diye selâm verir.

Biraz sohbet et­tikten sonra ihtiyar, diplomatımızla eşine köyde geceyi geçirecek yer olmadığını, kusuruna bakmazlarsa, kızı ile birlikte yaşadığı evde kendilerini misafir edebileceğini söyler. Cevaplarını bekle­meden de yola düşer.

Eve vardıklarında, sesi yettiğince "Kız Sultan! Bak sana kimleri gelirdim. Dersaadet'ten misafirlerimiz var, hemen sofrayı hazırla!" diye bağırır. Eve girerler, sofra hazırlanana kadar sohbet ederler. İhtiyar gece boyunca sürekli sualler sorar; İstanbul'a, Anadolu'ya, Kıbrıs'a, Enver'e, Talât'a, Mustafa Kemal'e dair bir sürü sual.

Adı aslında Abdullah'mış, ama Yunanlı her şey gibi adını da berbad etmiş ve onu Abdo yapmıştır.

Saat gece yarısına yaklaştığında sofra toplanmış, kızı Sultan ya­takları hazırlamaya başlamıştır. Fakat bu sırada kapı çalınır, ihti­yar hemen kapıya gider. Karşısındaki iki adamın kendisine Rum­ca bir şeyler söylediğini duyunca, kızına "Kız Sultan! Bu adamlar Rumca bir şeyler söylüyorlar anlamıyorum, gel de bak bakalım ne istiyorlarmış" diye seslenir. Kızı, misafirler için köydeki motelde bir oda hazırlandığını, isterlerse gidip orada yatabileceklerini söylediklerini aktarır. İhtiyar, misafirlere danışmaksızın 'hayır' cevabını verir.

İhtiyarın Rumca bilmeyişi diplomatımızın dikkatini çeker ve "Abdo! Sen Rumca bilmez misin?" diye sorar. O sertçe "Hayır!" der. Bizimki "Ama nasıl olur, seksen yıl..." diye sürdürürken, ih­tiyar hemen sözünü keser ve şöyle der:

— Evlat, işgalin bu kadar uzayacağını nereden bilebilirdim ki? Hep gelip bizi ve topraklarımızı kurtaracaksınız ümidiyle yaşa­dım!

Özgürlük ateşini söndürmemek için, ruhlarını diri tutmak için Rumca öğrenmeye bile tenezzül etmeyen dedelerimizin hi­kâyesi bu. Ümidin hikâyesi, asaletin hikâyesi, o toprakların hi­kâyesi.

"Vardar'ı, Girid'i, Trablus'u, Batı Trakya'yı, Kudüs'ü, Medine'yi bıraktık da ne oldu sanki bakın bu millet hâlâ yaşıyor" diyenlere diyeceğim şu:

Siz buna yaşamak mı diyorsunuz? Ne yazık ki diyorsunuz, diyebiliyorsunuz biliyorum; çünkü sizler bu toprakların hikâyesini dinlemek istemiyorsunuz.

Dücane Cüdioğlu, Arasokakların Tarihi

SON EKLENENLER

Üye Girişi