Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Nun ve'l-Kalem... And olsun hokkaya ve kaleme (ve yazdıklarına)!..

Adına and içilen ey!..

-Görünmezi gösteren misin sen?

-Evet!

-Bilinmezi bildiren, kaderi dillendiren misin?

-Beli!

-Yaratılışın evveli, ilmin hazinesi misin acep?

-Gerçek! Levh ile ben.. Tanrı'nın bilgisi ve iradesi.

          -Mürekkep eylendikte denizler, hadd ü payansız sırları çizen misin?

-Ben'im işte o; ben, kalem...

*

Boğum boğum şeker kamışından kestikleri günden beri yazıcılar beni, düğüm düğüm oldu hasretim ve günbegün yığıldı sırlar derunuma. Nal'lerim saçak saçak çoğalttı her derdi yeniden. Firkat münhanilere bölündü içimde yegan yegan, kıvrım kıvrım sarıldı birbirine ayrılık. Acı dedim adına, acıdı içim. Hicran dedim, hicreti yaşadım. Dağ dağ oldu bağrım, elifler çekildi sineme. Meğer yaradan kılmış nasibimi benim Yaradan ve kaderim kef ile okundu ol vakit. Şeker kamışıydım; zehir çiğnedim. İçim seraser endişe-i kevn ü fesad. Ve ben ezeli tercüman...

Ben, kalem;

Aşk'ı tanıdım ilkin; nur-ı Muhammedi'den bir kelime-i tevhid yazdım. Cennet'i gördüm, Havva'nın yüzünü yazdım özene bezene. Kaş çizdim, dudak çizdim. Yazıcı dediler bana. Elma ağacının ilk meyvesi düşünce kursaklara tereddüt ettim yazmakta onu ve kovuldum ben de diğerleriyle birlikte. Kabil'in Habil'i öldürdüğü günü anlatınca dilimi ikiye dildiler. Yine acı dedim adına, yine acıdı içim. İçim acıdıkça daha güzel yazar oldum oysa. Nuh oğlu Yam "Ben bir dağa çıkar kurtulurum" diye isyan ettiği gün başımı kestiler de benim, eğri vurduğu için neşterini üstad yeniden hayat buldum Circis'leyin, ve yeniden geldim dünyaya. İşte o günden beri ne zaman eğri bir şey yazsam dilimi dilerler benim ve ne vakit ihtiyarlasam başımı keserler.

Şiir icad olunana dek Arş'taki o ilk aşkın kelimesini yazmayı özledim hep ve içimden O'nu yazmak geçti on binlerce yıl toprağa taşa, ağaca kuşa, suya ateşe ve ayağa başa. O ne ulvi bir vazifeydi öyle Tanrım!..

Ben, kalem;

Şairler hokkada unuttukarı gün beni, karalara batıp nezih sevdaların denizinde, aşkın ölümsüz lezzetine erdim. Aşık oldum yeniden ve sanki karamürekkebe değil de sevgilinin kara saçı, kara beni, kara kaşı, kara gözü içinde karılıp kara yaslara boğuldum. Boyu'na özendim sevgilinin o gün ve düzgün fidanlardan, beli ince dallardan delil biçtim kendime; ayağıma kara sular indi. Kaşı düşüme yansıyınca bir gece füsunger güzelin, çeki düzen verdim özüme. Saçına özendim elif elif ve bir damlasından mürekkebimin sülüs bir mühür kondurdum kudret eliyle yağrına. Güzelliğin kitabını yazdım reyhani hatla değirmisine dudağının, kut buldum. Efendimdi gelen ve dilendim aşkını önünde secde ederek. Babil kuyusundan devşirilmiş gamzesiyle bakınca kara bahtıma hakikati okudum ayet ayet. Sonra yazdım.. yazdım.. yazdım...

Tam dört asır geçti aradan ve İbn Mukle'nin mahir parmaklarında çoğaldı soyum birden bir bahar bereketiyle. Tam altı kardeş oldular katiplerin kalemleri. Muhakkak reyhani rık'alarla nesholunmuştu o gün tevkilere adanmış kufiler. Mutluyduk, sevinçliydik. Bir Şeyh Hamdullah yaşadı sonra. Bir kat daha arttı saadetimiz ve Kufe'den İstanbul'a naklettik. Cava'nın, Hind'in, Vasıt'ın, Bağdat'ın neyistanlarından kervanlarla akın akın dolar olduk Dersaadet pazarlarına sonra. Evvel yüzümüzü toprağa indirdik, sonra zulmetler içinde yattık yıllar yılı, öldürdük nefsimizi. Mekteplere, medreselere, nakkaşhanelere post serdik. Kah simin, dediler adımıza; kah Yusufi. Zerrin olduk, ahenin olduk; Hüsameddin ve Süleyman diye çağrıldık. Minelediler dışımızı, kalem tepsilerine koydular. Latif rüzgarlardan kalemgirler damıtıp aherli varaklara kalem buyrulduları çektiler. Sahib-i seyf ü kalemler sağ yana kılıçları, sol yana kalemdanlarını astılar şal kuşaklarının bizi dört bir diyara taşıdılar. Kaleme gelmeyen sözleri, kaleminden kam damlarcasına yazan katipler çıktılar, kalem olsun eli deyü beddualar aldılar. Kalemimiz böyle çalınmış ezelde oysa!..

Fasihu'l-kalemler yaşadı, maktalarından dökülen nalleri toplayıp toprağa gömdüler; adı Kur'an'da geçtiği için kalemin. Kimileri de zerre zerre biriktirdiler kara sineli yongalarını ak çıksın diye yüzleri ruz-ı cezada; ölünce sularının bunlarla ısıtılmasını vasiyyet ettiler.

Ben, kalem;

Nazenin parmaklarda sevgiler resmettim, yüz yazıcılar elinde bir kaş, bir dudak oldum, nakkaşların rengiyle ince nakışlar çizdim ve bir nakış geçtim aleme. Kalemkarların narin kalemişlerini kalem efendileri kalem kaşlara benzetirken de, kalem sahipleri kalem savaşları yaparken de ben oradaydım.

Ben, kalem;

Ümmi idim, ilmi yüklendim. İlim dilimde bir nokta idi; onu ben çoğalttım.

İlham, hala benim dilim dilim dilimde dilleniyior.

Ben kalem;

İdris nebinin yaraşığı. Utarid'in övüncü. Şimdi bilgisayar chiplerinde dolaşıyorum.

27.04.2000

Ayine-i İskender
          İskender Pala