Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MANİKKAVASAGAR - VUSLAT İNCELEMESİ

Kâh bir fil karnında otağ kurmuşum,
Kâh hakir bir karıncadan doğmuşum,
Birgün baktım ben de insan olmuşum,
Birbirine benziyordu sabahlar,
Her gün öğleleri acıkıyordum,
Gecelerim uykuyla geçiyordu.
Bir sabah ufkumda beliriverdin
Günah kadar cazip bir şâheserdin.
Siyah kehribardandı göz kapakların
Dudakların erguvan.
Sen aşk, sen rüya, sen gerçek, sen yalan.
Göğsünde güneşler parıldıyordu.
Sen kıyısı olmayan umman.
Anladım ki deli dünya bir pazar,
O pazarda nice mecnunlar gezer,
Kapıldım onlara ben de kul oldum,
Mihman oldum sağlık denen zindanda,
Yokluk denen cehennemde yaşadım.
Vahada yaşadım, çölde yaşadım,
Hazlar yalancıydı, ıstıraplar boş. .
Kırıldı kolum, kanadım,
Nihayet Tanrıyı buldum içimde
Sonsuz ve tek.
Dostlar, Tanrı yok dediler
Dost değil davar sürüsü,
Kurtuluş çilede, dedi Brahman,
Kendini Tanrıya ver, dedi kimi •
Bir akşam Veda’lar çaldı kapımı,
Bir kasırga gibi uğuldayarak,
Yılan, itizâlin zehrini sundu.
Islık çalarak.
Hatalar kuşattı dört bir yanımı,
Raksettim, yalvardım, ağladım.
Tanrı gülümsüyordu.
Dediler ki filin dişi yamandır
Dediler ki güven olmaz kadına.
Rüzgâr gibi doldum damarlarıma
Gönlümde binlerce çiçek açıldı.
MANİKKAVASAGAR

KURTULUŞ ÇİLEDEDİR

Yukarıya aldığım burcu burcu Hind kokan, düşünce, ruh ve tasavvuf hissolunan şiiri, Cemil Meriç’in Bir Dünyanın Eşiğinde adlı kitabından aldım.

Şiirin kudretli sanatkârı hakkında kitapla bilgi yok. Yalnız, Hind’in güney doğusunda konuşulan Dravidçe'nin dallarından biri" üzerine kurulmuş "Tamul edebiyatından "örnek olduğu belirtiliyor. Cemil Meriç, ihtişamlı ve şiirli, sanatkâr üslubu ile tanınmış bir fikir adamımızdır. Memleketin kültür, tarih ve baht meselelerini doğu ve batı bilgisinin derinlikleri içinde tahlil eden, ayrıca okumuşların beynine tünemiş yanlışları, delil ve ispatlarla söküp atan yazıları, soylu düşünce adamlarına has değerlerdir. Bu yazılarının bir kısmını, Hareket, Hisar, Türk Edebiyatı, Sebil vs. dergilerinde neşrettikten sonra "Bu Ülke" ve "Ümrandan Uygarlığa" adlı kitaplarında topladı.

Cemil Meriç, fikir adamı olduğu ölçüde üslûpçu ve bir şairdir de. Türk, Fransız, Arap, İngiliz şairlerinden ezbere bildiği sayısız parçalar, cümleler, yaptığı birçok tercümeler, ömrünü dolduran okumalar, ana diline saygı sevgi ve tasarruf gücü, Meriç Hoca'nın günlük sohbetlerini bile şiir haline getirmiştir.

Ancak, Cemil Meriç, "tercüme şiir" dediğimiz ayrı bir şiir çeşidinin benzersiz ustasıdır. Bu türdeki söz götürmez kudretini

Victor Hugo'dan manzum olarak çevirdiği "Hemani' ve ’ Marion De Lorme" adlı dramlarda gösterdi. Bunlar onun her mısraına yıllarca emek verilmiş eserleri idi. Denilebilir ki, Victor Hugo, bu eserleri Fransızcada hangi lisan kudretiyle yazmış ise, C. Meriç, Türkçede onları aynı lisan gücüyle terennüm etmiştir.

"Tercüme şiir", hem yabancı dilde, hem de daha çok ve bil hassa ana dilde çok etraflı bilgiyi, zevki araştırmayı gerektiren çilelerle meydana gelir. Hem mânâ, duygu ve meramları asıl şairin maksadı üzre yerleştireceksiniz, hem de bunu Türkçede kusursuz, şiirli ve düzgün söyleyeceksiniz: İşte rahmetli Cemil Meriç'in çağdaşları içinde, hemen hemen eşsiz olarak yaptığı şiir budur.

Cemil Meriç şiirde, "mislik"te, tasavvufta, tefekkürde daha da derinleşmek, soylaşmak, başkalaşmak ister gibi 1960 yıllarından sonra, bir sevda halinde Hind kültürüne merak sardı. Hind'in felsefe ve şiiriyete karılmış destanlar, dualar, sanatlar âleminden bize ilk sunduğu eser "Hind Edebiyatı" (1964) oldu. Meriç, o eserinde, alacakaranlık bir âlemden bize haberler getiren ilk yolcu idi.

O zamandan beri içi sıkılıp gönlü daraldıkça, yine Hind'in büyük ve derin tefekkür ile duyguyu birlikle saran âlemine yolculuklar yaptı. Yukarıya aldığımız, tercüme şiirin, daha birçok benzerleri ile bulunduğu Bir Dünyanın Eşiğinde isimli kitap işte o gidiş gelişlerin bize sunduğu işitilmemiş, görülmemiş güzellikte armağanlardır.

Hind'in sırlarını Türkçenin duru güzelliğiyle mezceden "Vuslat" isimli bu nefis şiiri, Türk edebiyatının gerçek ve çağdaş bir ürünü saydım ben. Bu sebeple edebiyat sohbetimize konu edinmekteyim. Ayrıca, Türk edebiyatında çok işlenmiş tasavvuf ve Hind’e mahsus ’’tenasüh" (ruhların, insandan insana ve her türlü canlılara geçtiğine inanan düşünce) görüşlerini bir tazelikle, yeni Türkçede de anlatan ustalığı bu şiirde buldum.
Vuslat şiiri büyük ihtimalle "ruh"un macerasını anlatmaktadır. Filden, karıncadan geçip insanda konaklayan ruh. Bu ruh, insanın yaşayışını sıkıcı, bir örnek (monoton) bulmakladır.

Düzeni, intizamı sevmeyen ruh, bir süre "şahesere benzeyen günah" la, kadında, aşkla avunur. "Deli dünya"nın içinde o da bir "mecnun"dur. Her adımıyla denemeler, değişmeler içindedir. Sevinç ve ıstırabın boş şeyler olduğunu sezmiştir. Aramalar, tereddütler içinde sağlıktan şikâyetçi, zevklerden bezmiş, maddenin kafesi içinde öyle bir haldedir.
Nihayet, "sonsuz ve tek Tanrıyı" içinde bulur ruh... Dünyanın akıllıları, dost geçinen "davarlar", yine onu oraya buraya çekmekle meşguller. Kimisi: "Kendini yalnız Allaha ver" diye tutturur, kiminin aklı Tanrıyı inkârdadır.

Hind'in üç büyük ilâhından birisi adına konuşan "Brahman" ona kurtuluş olarak "çile, mahrumluk" yolunu gösterir. "Kutsal Bilgi" anlamına gelen ve dört büyük kitapla temsil edilen "Veda’lar kasırgalar gibi uğuldayarak onu kuşatırlar. Bir şer temsilcisi olan yılan, ona kötülüğün, inkârın, her günahı (hem de Tanrı adına) işlemenin zehrini sunar.

Ruh, dört yol ağzında ve hepsi de birbirini yalanlayan yüzlerce gerçek arasında şaşkındır. Ruh, nasıl kurtulacak, huzura kavuşacaktır? İnsan, çılgınca zevkler, yalvarmalar, ağlamalar içinde bocalarken Tanrı, onun haline gülmektedir.

Yine bu dünyanın zevkleri, kandırıları, aldanışları sürüp gitmektedir. Filin dişi niye yaman! Bu nokta Hind kültürüyle ilgili olsa gerek. Ancak insan içinde mihman (misafir) olan ruh, aramakta, denemekte, bulmakta ve yitirmektedir.

Sonunda damarlarına rüzgâr gibi dolan ve gönlünde binlerce çiçek açtıran nedir? O da meçhule ermek midir? Sevda mıdır, Allah mıdır? Ruhun, insan bedeni içindeki macerası, zamanlar boyunca insanı düşündürmüş ve düşündürmektedir.

 

Ahmet KABAKLI, Tercüman, 1976

SON EKLENENLER

Üye Girişi