Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MEHMET EMİN YURDAKUL - AYDIN KIZLARI İNCELEMESİ

Bu hazin toprakta bir yaslı ülke
Davud'un mezamir çaldığı bir yer;
Burda da sulara akseden gölge:
Karanlık kubbeler, siyah serviler

Burda da her çehre gurup üstünde
Geceye bürünen akşam yıldızı;
Babil'in kırmızı nehri önünde
Bir yeni Bâbil'in ağlayan kızı.

Dağların tepesi göklere yakın
Nisyâna götüren bir ölüm yolu;
Gözyaşlı vadiler o akın akın
Saçları dalgalı başlarla dolu.

Taşların üstünde göklere yakın
Kanlarla serencâm yazan kadınlar;
Kırılmış sütunlar gibi durarak
Tufanlar nakleden mağrur alınlar.

Bu elem yurdunun yolcuları da
Sazları asmışlar söğüt dalına;
Bu aşksız göllerin kuğuları da
Konmuşlar sahilin bir kumsalına.

Mayıs'ın bir gece yarısındaydı
"Efzunlar İzmir'i bastı" dediler,
Her yere bir ölüm korkusu yaydı
Ağızdan ağıza gelen bu haber.

Kuleler içinde çalındı çanlar,
Sanki bir musibet saati vurdu;
Dışarı uğradı bütün insanlar.
Uluyan aç kurtlar kuduruyordu.

Bulutlar içinden o siyah eller
Yağdırdı başlara bir kan yağmuru;
Ölüler sürüyen kırmızı seller
Doldurdu binlerce derin çukuru.

Onlar bu günahkâr gecelerinde
Bizden de bir iğrenç aşk islediler;
Ölümün o kanlı bahçelerinde
Bize de:"raksedin, çalın!" dediler.

Mümkün mü Menderes kanla çağlarken
Onun sâf kızları şaraplar sunsun?
Her yerde ecdadın ruhu ağlarken
Bu masum parmaklar saza dokunsun.

Hayır, biz gözümüz yaşlarla ıslak
Vatanın göğüne bakıp ağladık;
Ecdadın dinine sadık kalarak
Sarsılmaz bir Hakk'a gönül bağladık.

Baktık ki alnında bir derin yara
Saçları ucundan kanlar akıyor,
Zincirler içinde ağlayanlara
Hürriyet perisi gibi bakıyor.

Gördük ki semâdan bakan bu çehre
Vatanın o eski aziz timsali;
Bu bize tanıdık olan hemşire
Zavallı İzmir'in kanlı hayali.

Titreyen sesiyle bizden bir isyan
Zincirden silahla hücum istiyor;
"Geceden bir kanlı şafak sökmeden
Düşmandan intikam, intikam!" diyor.

Bu ilham önünde mazlumun Rabbi,
Bize de ölümden kuvvet aldırttı;
Kafesten sıçrayan kaplanlar gibi
Hainler üstüne bizi saldırttı.

Her biri bir kanlı rüya görürken
Biz boğduk onları saçlarımızla;
Dünyayı güneşin nuru bürürken
Biz gömdük onları on esir kızla...
MEHMET EMİN YURDAKUL

DÜŞMANI BOĞAN KIZLAR

Yukarıya, iki bölümden parçalar aldığım bu şiir, M. Emin Yurdakul’un, 1919'da, İzmir ve Ege’yi Yunanlıların işgali üzerine yayımladığı Aydın Kızları kitabından alınmıştır. Üç bölümden ibaret olan bu uzun şiir, "Aydın Kızları(1), "Onların Hikâyesi"(2) ve "Yurtlarına Karşı"(3) adlarını taşıyor. Buraya aldığımız kısımlar birinci şiirin dört kılası ile İkincinin lamama yakınıdır.

Yurdakul, Aydın Kızlarına önsöz gibi ilk iki kıt’ayı "İzmir’in aziz çocuğu Yakup Kadri'ye" ithaf etmiştir. Mehmet Emin Bey'in bu kıt'alarda, Yakup Kadri'ye mahsus mistik ve "Tevrâtı" üslup ve havaya girmeğe çalıştığı görülmektedir. Bu münasebetle İzmir'in düşmanlarca işgali, eski Kudüs'ün yıkılışını andırmakta: "Bu hazin toprakta, bu yaslı ülke, Hz. Davud'un mezamir" çaldığı eski viran Kenan-Eli'ne benzetilmektedir.

"Aydın Kızlarının bunu takip eden üç kıt'asında, yine Babil'den gelen Asurluların, Kudüs kızlarını, ayaklarından zincire vurarak, kafile kafile Babil'e götürüşlerine dair eski tarih olayı, gizli benzetme (istiare) motifi olarak kullanılmaktadır.

Yunan barbarlarının İzmir ve Ege'ye çıkışları ile düşmandan kaçan genç kızlar (saçları dalgalı başlar) "Taşların üzerinde yalınayak yaralarından kanlar döküle döküle, bu halleriyle başlarına gelen (ve gelecek olan) felaketi" anlatıyorlar. Bunlar, Türk’ün mağrur kızlarıdır; geçirmiş oldukları tufanı naklediyorlar. Şair, onları güzel bir buluşla Ege çevresinde çok görülen, kolu bacağı, göğsünün bir tarafı veya başlıkları kırılmış, fakat hâlâ çok güzel olan mermer heykellere, sütunlara benzetiyor.
Aynı üç dörtlükte, düşman girmiş vatanımızın kurak, bitkin yaslı durumu da çok ustaca olmayan fakat samimi inleyişler biçimi tasvir olunuyor.


“Nisyana (unutulmaya, kayıplığa) götüren bir ölüm yolu İzmir’den kaçarak yola düşmüş kızların gittikleri meçhul yoldur “vadiler gözyaşlı”dır. Bu "elem yurdunda sazlar söğüt dalına asılmış, aşksız göller, kumruları bile sevişmeyen sahiller...

Şiirin birinci (Onların hikâyesi) bölümü... Birinci kısımda, Babil tutsakları gibi yuvalarından kaçan kızların "serencâm"larını, pek usta olmayan, fakat gönülden merhamet, intikam duygulan içinde dile getirmektedir. Bu bakımdan şiirde, konu ve tema bütünlüğü görülüyor.


İlkin Efzunlar denilen, etekli ki i Yunan askerlerinin İzmir'i basışlarından doğan facialar: Yayılan ölüm korkusu... O güne kadar, iyilik ve alicenaplığımızla beslenmiş Rum Kiliseleri, kulelerinde musibet saatlerini ima eden çanlar çalıyorlar. İzmir'in Türk Müslüman sakinleri, evlerinden uğruyorlar...

Yunan zulmü, siyah eller gibi kara bulutlardan Türklerin başına kan yağdırıyor. Kan selleri adeta cesetleri sürükleyerek, derin çukurları dolduruyor.

Yunan askerlerinin yaydığı bu vahşet atmosferini anlatan üç dörtlükten soma düşman eline düşmüş "On esir kız"ın maceraları başlıyor.

Yunanlılar, onlarla günahkâr geceler, aşklar yaşamak istiyorlar. Çalsın, oynasın, şarap sunsun, kendilerini eğlendirsinler diye bekliyorlar. Fakat Müslüman terbiyesi almış, mağrur ve masum Türk kızları "Ecdadın dinine sadık kalarak" ne olursa olsun! diye "Sarsılmaz Allaha gönül bağlıyorlar."

Zaten Menderes Irmağı kan çağlamakta... Vatanları İzmir’in "kanlı hayali" de gözleri önüne gelmektedir. Alnında derin yarası ile saçları ucundan kanlar akan ve zincire vurulmuş hürriyet perisini andıran bu çehre, titreyen sesiyle onlara isyan edin! ve şafak sökmeden Yunanlıdan intikam alın!” demektedir.

Nitekim İzmir'in (vatanın) timsali haline gelen bu ilhamıyla, mazlumların(zulüm görenlerin) Rabbi olan Allah, onlara bir dişi kaplan gücü bağışlıyor:

Uyumakta ve Türklere yapacakları yeni zulümlerin rüyasını görmekte olan bu hain, vahşi düşman askerleri üzerine saldırıyor, onları saçlarıyla boğuyorlar... 10 esir kız, güneş doğarken onları gömüyorlar...

Daima, memleketçi, millî, Türklükle ilgili temaları, duygulan, acıları ve sevgileri işlediği için kendisine o zamanlar Milli Şair" denilen M. Emin Yurdakul, yukarıdaki, en güzel sayılan şu parçasında da görüldüğü gibi, çok usta, çok güçlü, eşsiz mısralar söyleyen bir şair değildir. Fakat samimiliği, dürüstlüğü ve vatansever bakış üstünlüğü, ona saygı duyulan bir şahsiyet kazandırmıştır.

Şiirde hayli acemi bir romantizm havası da olsa hikâye ve tasvirler üstün bir tekniğe kavuşmamış bulunsa dahi, Türk vatanının 1919-1920’ler gibi bir facia devrindeki acılarım, bize kadar getiren içten ıstıraplar, 73 yıl sonra bu şiiri tekrar anmamıza sebep olmaktadır.


İnsaniyetsiz, kindar ve barbar Yunan sürülerini, yıllardan beri Kıbrıs'ta, Balı Trakya’da gören kız ve erkek kardeşlerimiz, 73 yıl önce Ege'de Türk kızlarının namus ve vatan uğrunda mücadele ile yaptıkları bu destanlardan intikam almak için Mehmet Akif’lerin, Mehmet Emin’lerin bu facialı şiirlerine ve soylarının dileğine başvuracaklardır.

Ahmet KABAKLI, Tercüman, 22 Ağustos 1976