Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

LEVNİ - ÇİÇEĞE ARI, ARIYA ASEL İNCELEMESİ

Çiçeğe arı, arıya asel
Abdala boru, boruya gazel,
Şaire türkü, türküye güzel,
Güzele gerdan ne güzel uymuş!

Kavuğa sarık, sarığa sümbül,
Köçeğe yanak, yanağa kâkül,
Bahçeye güllük, güllüğe bülbül
Bülbüle efgaan ne güzel uymuş!

Yemeğe sahan, sahana kalay,
Fakire kibar, kibara saray
Hünkâra vezir, vezire alay
Alaya kaftan ne güzel uymuş!

Kapıya kilit, kilide miftâh,
Dervişe hırka, hırkaya külah,
Kahveye yâran, yârân'a meddâh
Meddâh'a yalan ne güzel uymuş!

Yayaya atlı, atlıya koşu,
Dallıya kuşak, kuşağa poşu
Sohbete helva, helvaya turşu
Turşuya soğan ne güzel uymuş!

Yağlığa nakış, nakışa ipek,
Üstada hüner, hünere emek,
Levni'ye güzel, güzele döşek
Döşeğe yorgan ne güzel uymuş!
LEVNİ

BİR RESSAMIN ŞİİRİ

Rahmetli Vasfi Mahir Kocatürk'ün eski "cönk"leri andıran ŞDR DEFTERİ (antoloji)nde "Levni" imzası ile nefis, bol kelimen, bol manzaralı, bol nükteli, rahat mantıklı, tutarlı "modem” bir şiire rastladım.

Dili rahat ve açık, dünya görüşü olan ve elle tutulur tarzda, tabiattaki uyumları dile getiren bu şiirde bir ressamın bakışları seziliyor.

İlahi kudretin bu oyunlu, bu gerekli, bu organik tesadüflerinden bir kısmını, sade, nükteli şiir diliyle ortaya koyan bu şair Levni, acaba Lâle Devri’nin, Nedim'den sonra en büyük sanatkârı RESSAM LEVNÎ midir? Yani D. Mustafa, HI. Ahmet, I. Mahmud devirlerinde "saray nakkaşı" olduğunu bildiğimiz, Levni mahlâslı ressam şair ve musikişinas Edirneli Abdülcelil midir? Yoksa "Renkli, renksever, çeşnisever" manalarına gelen "Levni" mahlâsını (takma adını) kullanan başka bir şair mi?

Her ikisi de olabilir. Zaten biz bu tahlillerimizde şahıslar değil, şiirler üzerindeyiz. Ama bize sorulsa bu zekâ, nesne ve renk dolusu şiir, Lâle Devri şairi Vehbi'nin, şehzadelerin sünnet şekillerini anlatan ünlü Surnâme'sini 137 adet, harika minyatür ve süsleyen, belki de en büyük minyatür ressamımız Levni’ye çok yakışıyor.

Kendisinin olduğunu bildiğimiz "Atasözleri destanı" ile tekerlemeyi andıran bu şiir arasındaki tarz yakınlığı da tahminimize kuvvet verebilir

Saz şairinin okumuş takımında gördüğümüz, dil, üslûp ve bilgilerle yazılmış "dörtlükler"den kurulu bir şiir karşısındayız. Fakat kabul edelim ki, Halk ve Divan şairlerimizde, her zaman görülmeyen özellikler taşıyor. Bir ressam bakışı ile fakat kâinatın sırrını da kurcalıyor. Sadeliği ve dünya görüşü ile çağımızın içinde yazılmışı andırıyor... Hâlbuki yazıldığı tarih 250 yıl ardımızdadır (1725-1735 meselâ).

Önce bugün kullanılmayan veya başka manalara kayan, sayısı çok az kelimeleri, deyimleri anlatalım:

Asel: bal.
Abdal: Acaip kılıklı bir derviş taifesi. Zamanlar içinde, hepsi de şaşırtıcı olmak üzre, çok kıyafet değiştirmişler. Levni'nin gününde boru ile dolaşıp, gazel üfledikleri anlaşılıyor.
Kâkül: yanağa, yüze dökülen saç bukleleri.
Efgaan: Acı çığlıklar, dertli figanlar.
Doruk? Burada tam bir mana verilemiyor. Belki saflık, berraklık, yahut söz yüceliği demektir. Belki de meclis’te sohbet sırasında, tabaklara tepeleme (doruklama) doldurulan çerezler, meyvelerdir.
Kelâm: Söz, sohbet.
Hünkâr: Padişah, hükümdar.
Miftah: Anahtar.
Yârân: Dostlar, keyif ehli kimseler.
Meddâh: Canlı, taklitli hikâyeleri tek başına temsil ederek anlatan sanatkâr, (tek aktörlü tiyatro)
Dallı: Aşağı doğru çubuklu bir çeşit kumaş.
Poşu: (puşu) kavuğa sarılan bir süslü kumaş, örtü.
Yağlık: mendil.

Şiir tümü ile ele alınınca, tezatların (çelişmelerin) ahengini ortaya koyuyor: zıtlardaki uyumları. Eski İstanbul hayatını anlatan, kıyafetleri göz önüne seren, renkli tablolar, filmlik, resimlik sahneler. Tesadüfle bir araya toplanmış gibi unsurlar dörtlüklerde bütünleşiyor.
Ressam bakışı, bazı unsurlara keskin dikkatler ile az kelimeli fakat zengin tasvirler ortaya koyuyor.

1. dörtlükte: Çiçek- arı-bal ahengi... Abdal ve boynundaki boru... Güzel ve onun can alıcı yeri olarak gerdanı. .

2. dörtlükte kavuk, sarık ve onun üstünde sümbül: Çarpıcı, biraz snopluğa kaçan bu zarif giyim tarzı Nedim’in:
"Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var.
Gül goncesisin gûşe-i destâr senindir
Gel ey gül-i rânâ"
müstezatındaki beyitleri andırıyor.
Sonra, bir erkek güzelinin yanağı ve kâkülü.. Sonra bir bahçe içinde güllük, güllüğün sakin güzelliği ile bülbülün acıklı feryadından doğan çelişme...

3. dörtlükte: Kedi, fare ve deliği.. Meclis, sohbet ve sohbet avadanlığı.. Ve şifa ile ilgili bir âdet: Havanda döğülüp hastanın çorbasına konan koruk. (Henüz limon yok belki).

4. dörtlük: Kalaylı sahan içinde yemek... Fakir zengin tezadı ve gerçeği.. Sonra bir ihtişamlı kıyafet tablosu: Hünkâr, vezir ve onlara bağlı alay alay iyi giyimli askerler.

5. dörtlükte: Hırkası ve külahıyla bir derviş resmi. Kahveye toplanmış beyler, onları hayalî hikâyelerle oyalayan Meddah.

6. dörtlükte: Yayada hareketsizlik, atlıda koşu zıtlığı.. Dallı gömlek giyip beline renkli kuşak, kavuğuna da puşu saran gençler. Sonra sohbet meclisinde tatlı, tuzlu, acı âhengi.

7 dörtlükte: Ucu nakışlı mendil ve ipek ibrişim... Bunu yanan ustanın emeği ve hüneri: Bir küçük nakışta yıldızlanan dehâ. Son beyitte biraz açık saçık bir aşk tasavvuru: Uzanmış ve yorgana bürünmüş bir güzel... Levni’ye lâyık.

Tercüman, 15 Şubat 1976

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi