Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ZATİ - EY FELEK DÖNE DÖNE ALMA GÜNAHIM HAZER ET

ZATÎ: (1471-1546)

Balıkesirli Zatî, yazdığı rekor sayıdaki gazelleri kadar kelimelerle oynayan bir şiir canbazı olarak da klasik edebiyatımızın unutulmaz isimlerinden biri olmayı hak ediyor. Şairin İstanbul’da açtığı kırtasiye dükkânı, döneminde şiir meraklılarının ikinci adresi olmuştur. Burada toplanan heveskârlar arasında henüz yirmili yaşlarını süren Bakî’yi de görmekteyiz. Zatî, o yıllarda üstat bir şair olarak Bakî’nin bir şiirine bir nazire yazarak herkesi şaşırtır. Ancak istikbalin Sultanu’ş - Şuarası kendisini önceden müjdeleyen üstadını mahcup etmeyecektir. İkinci Beyazıt dönemindeki ikbalden sonra Zatî’nin son yılları bir hayli zor geçer. Hayalî ve Yahya Bey’in şiir meydanında el ense tuttuğu Bakî’nin yavaş yavaş palazlandığı zamanlar yaşlı Zatî’nin geçinmek için kum falı baktığı ve 3-5 akçeye âşıkların ağzından gazeller yazdığı nekbet devirleridir.

Hacimli Divanı yanında Şem ü Pervane, Ahmed ü Mahmud, Edirne Şehrengizi, Siyer-i Nebi ve Mevlid şairin diğer eserleridir. Aşağıdaki şiirler bize bu söz ustasının işi nerelere kadar götürdüğü hakkında bir fikir verebilir.

Gazel
Ey felek döne döne alma günahım hazer et
Yıldırım kamçılı bir kimsedir ahım hazer et

Şah-ı aşkım şerer-i âtcş-i ahım sipehim
Yanar oddur benim ey şâh sipahim hazer et

Ey gözüm nuru beni yakma firak ateşine
Âlemi zulmet eder dûd-ı siyahım hazer et

Harmen-i mah yanar dâne-i encüm kül olur
Ah attırma bana ey yüzü mâhım hazer et

Zatiyâ saikadan harmen-i sabrın tutuşur
Çekilirken göğe bu ejder-i ahım hazer et

Manzum söyleyiş
Ey felek döne döne günahım alma sakın
Yıldırım kamçılıdır bu ahım alma sakın

Ben aşk padişahıyım kıvılcım askerim var
Ateş gibi her biri düştüğü yeri yakar

Ey gözüm nuru firak odun beni yakmasın
Ahimin dumanıyla bu âlem boyanmasın

Ne ay harmanı kalır ne de yıldız a şahım
Sakın aha bırakma beni ey yüzü mahım

Ejder gibi bu ahım göğe çıkarken sakın
Zatî sabır harmanın yıldırımla yanmasın

Şerh

Ey felek döne döne alma günahım hazer et
Yıldırım kamçılı bir kimsedir ahım hazer et.

Ey felek! Döne döne günahımı almaktan kork! Zira ahım yıldırım kamçılı hır kimsedir, ondan çekin.

Felek, yani gökyüzü daima hareket halindedir. Gökyüzü şekil olarak kubbeye veya düz bir satıh hâlinde bakınca daireye benzer. Gök cisimlerinin hareketi bu satıh üzerinde gerçekleşir. Şair bu dönüşle kendi kaderi arasında bir ilgi kuruyor. Bu ilgi divan şiirindeki yaygın bir kabulden; etkileri günümüzde hâlâ devam eden eski astroloji anlayışından kaynaklanmaktadır. Sümerlerden Antik Yunan kültürüne kadar bütün geçmiş kültürlerde yaygın olan ve bilahare kültürel etkileşmeler neticesinde İslam dünyasına da intikal eden bu tasavvura göre gök cisimlerinin insanların kaderleri üzerinde etkileri vardır. Bu etki yedi gök tabakasında sıralanan seyyarelerle bunları kuşatan sekizinci gök tabakasının sabit yıldızlarından yani burçlardan gelmektedir. Kimisi uğurlu kimisi uğursuz kabul edilen bu yıldız ve burçlar, içinde bulundukları tabakaların birbirinin aksi istikametteki hareketi dolayısıyla devamlı konum değiştirmektedirler. Bu esnada uğurlu yıldız ve burçların yan yana geldiği zamanlar onlarla ilgili insanın kaderindeki şans devrelerini, buna karşılık uğursuz yıldız ve burçların yan yana geldiği zaman dilimleri ise şanssızlık dönemlerini teşkil eder. Gökyüzü ile kader arasındaki bu ilgi bilahare felek kelimesinin doğrudan doğruya baht ve kader mânâsında kullanılmasına yol açmıştır. Böylece felek, her dönüşüyle felaket kaynağı olmakta, şairin ızdırap çekmesine yol açarak onun günahını almaktadır. Peki, böyle bir durumda acı çeken kişi felek karşısında tamamen çaresiz midir? Hayır! Onun da çok tehlikeli bir silahı, yanı yakıcı ahi vardır. Âşık çektiği zulme karşı tepkisini bu ahla ifade eder. Ah çekmek yapılanın Allah’a şikâyeti manâsındadır. Zira en kuvvetli ve kestirme beddua ah şeklinde yapılanıdır. Diğer taraftan divan şiirindeki ah bir alev sütunu hâlinde göklere yükselir ve sahibine eziyet eden yıldızları veya felekleri yakar, intikamını bu surette alır. Bu alevli ah şekil bakımından bir yıldırım manzarası arz eder.


Zatî, bütün bu yaygın teşbih ve tasavvurlardan orijinal bir mazmun çıkarmıştır. Bu mazmun -alt beyitlerde tekrar karşımıza çıkacak olan- harman mazmunudur. Harmanda sürücü elindeki kamçıyla hayvanları idare eder ve onları yuvarlak alanın en çizgisi üzerinde hareket ettirir. Şair burada gökyüzünü böyle bir harman yerine benzetiyor ve bu harmandaki sürücü mevkiini kendisine tahsis ediyor. O bunu yıldırım bir kamçıya benzettiği ağzından çıkan ve atların sırtında şaklayan alevli ahıyla sağlamaktadır. Böylece ilk elde feleğin mağduru olan şair bu kez hadisenin idarecisi konumuna yükselmektedir.

Şah-ı aşkım şerer-i ateş-i ahım sipehim
Yanar oddur benim ey şah sipahim hazer et.

Ben aşk padişahıyım. Ateşli ahimin kıvılcımları askerlerimdir. Ey padişahı Benim askerlerimin her biri bir ateş parçasıdır, onlardan sakın.

Klasik şiirimizde âşık ve sevgili adeta düello hâlindeki iki süvariye benzer. Kaynağını Orta Çağ’ın şövalye geleneklerinden alan bu tasavvur o dönemin Batı edebiyatında da pek yaygındır. Buna göre sevgili, çeşitli silahlarla mücehhezdir, bir kale gibi sarp ve haşindir. Âşık bu kaleyi kuşatır, çeşitli silahlarla elde etmeye çalışır vs. Ne var ki Batıdaki anlayışın aksine şiirimizde âşık ve sevgili denk sayılmazlar. Sevgili padişahtır, âşık ise onun kölesidir. Padişah kölesi üzerinde her türlü takdir hakkına sahiptir. Eziyet etmek, gerekirse öldürmek onun tabii hakkıdır. Bununla birlikte yer yer âşığın da kendisini başka türden bir padişah; aşk ülkesinin biricik padişahı olarak nitelediği görülür. Peki, karşı karşıya gelen bu iki padişah güç ve asker bakımından denk midir? Yukarıda da söylendiği gibi sevgilinin güzellik unsurları onun silahlarıdır ve bunlar pek çoktur. Buna karşılık âşık kendisinin de büsbütün savunmasız olmadığını bildirerek, sevgiliyi dikkatli olmaya çağırıyor. Âşığın tek silahı onun -ilk beyitte de kullanıldığı üzere- ateşli ahidir. Ne var ki bu ah içinde binbir kıvılcım barındırmaktadır. Şair bunları kendi askerleri olarak niteliyor ve onların sayısı ile övünüyor. Bilindiği gibi başarılı bir insan nitelenirken “ateş parçası gibi” denir. Şair bu deyimi hakiki ve mecazi anlamıyla kullanarak hem kendi askerinin becerikli olduğunu hem de onların gerçek anlamda ateş parçası olduğunu ifade etmiş oluyor.

Ey gözüm nuru beni yakma firak ateşine
Âlemi zulmet eder dûd-ı siyahım hazer et.

Ey gözümün nuru! Beni ayrılık, ateşine yakma. Siyah dumanımın âlemi karanlığa çevirmesinden sakın.

Bu beyitte şair sevgiliye karşı yeni bir silahtan söz ediyor. Ahin iki yönü vardır; biri ateşi, diğeri dumanı. Bir üst beyitte ahin kıvılcımlarından bahseden şair şimdi de onu ahdaki dumanla tehdit etmekte. Diğer taraftan ayrılık ateş olduğu için böylece ahin iki unsuru olan ateşle duman yine yan yana gelmiş oluyorlar. Sevgili âşığı kendisinden uzaklaştırmak ister. Ama âşık kendi gözünün ışığı mesabesinde olan sevgiliden ayrılığa katlanamaz ve ah eder. Bu ah kesif bir duman şeklinde ortalığı kaplar, bir nevi güneş tutulması hâsıl olur. Bu suretle sevdiğinden mahrum kalan âşık, etrafı dumana boğarak, her güzel gibi güzelliğini sergilemek ve görülmekten hoşlanan sevgilinin başkaları tarafından görülmesine de mâni olmaktadır. Diğer taraftan duman güzelliğe zarar veren özelliğiyle de bir tehdit unsurudur. Beyitte ateş ve dumanla ilgili kelimeler birbirleriyle tenasüp ve yer yer tezat teşkil etmektedir.

Harmen-i mah yanar dane-i encüm kul olur
Ah attırma bana ey yüzü mahım hazer et.

Ahımla ay harmanı yanar, yıldız taneleri kül olur. 0 hâlde ey yüzü aya benzeyen! Bana ah çektirmekten sakın.

Yuvarlak şekli bakımından harman, dolunay ve insan yüzü birbirine benzer. Şair de bu benzerlikten istifade ederek beyitte anlam katmanlaşmasını sağlamaktadır. Bu mânâları tek tek açalım:

Bir çiftçi için en korkulacak şey mahsulünü topladığı harmana ateş isabet etmesidir. Zira onun bütün sermayesi bu harmandaki mahsuldür. Şekil bakımından dolunay harman alanına, yıldızlar ise harmandaki tanelere benzerler. Bu gök harmanını yakacak olan ateş ise âşığın ateşli ahidir. Her insanın bahtı bir gök cismine bağlı olduğu cihetle gök cisimlerinin yanması bütün insanların kaderinin kararması anlamına gelmektedir. Tabiatıyla sevgili de bu insanlardan biridir. Dolayısıyla şair ona dolaylı bir tehditte bulunmuş oluyor.
Birinci mısrada dolunayı harmana benzeten şair, ikinci mısrada ise sevgilinin yüzünü dolunaya benzetmektedir. Bu benzerlik zincirinde ara halkayı kaldırdığımızda bu sefer yüzün harmana benzetildiği anlaşılıyor. Yüzle harman arasında şekli benzerlik dışında da ilgiler vardır. Çiftçinin sermayesi harman olduğu gibi sevgilinin bütün sermayesi de yüz güzelliğidir. Harmandaki tanelere mukabil olarak da yüzde, ayva tüyleri ve ben taneleri gibi güzellik unsurları mevcuttur. Peki, ama âşığın ahi bu yüzü nasıl yakabilir? Bu iki şekilde mümkündür:
1. Ah, yukarıda ifade edildiği gibi tesirli bir bedduadır. Bunun neticesi olarak sevgili güzelliğim yitirir.
2. Gül nasıl sıcakta kavrulursa ahin harareti de sevgilinin yüzünü yakar ve soldurur.
Beyitte; yanmak, kül olmak; tane, harman ve atmak; ay ve yıldız gibi kelime öbekleri arasında tenasüp vardır.

Zatiya saikadan harmen-i sabrın tutuşur
Çekilirken göge bu ejder-i ahım hazer et.

Ey Zatî! Yıldırım sabır harmanını tutuşturabilir. Ejdere benzeyen bu ahım göğe çekilirken dikkatli ol.

Yukarıda ahla ilgili tehditleri sevgiliye yönelik olan şair bu beyitte kendi kendisini de dikkatli olmak konusunda uyarıyor. Zira bu ah sadece sevgiliye değil, bizzat ahin sahibine de zarar verebilir. Sevgilinin sermayesi güzelliğidir. Buna karşılık âşığın bütün sermayesi sabrından ibarettir. Makbul âşık derdini gizler, sabreder ve ahla kendisini ifşa etmez. Ancak sabrın da bir sınırı vardır. Nihayet tahammül edilmez noktada âşık ahına mâni olamaz. Bu ise onun sabır harmanının bittiğini, yandığını gösterir. Bu tamlamada sabrın somut bir nesneye benzetilmesi, sonraki asırlarda ortaya çıkacak olan Sebk-i Hindi’ye mahsus özelliklerdendir. Aslında sabır bittiği için ah var olmuşken şair ah sebebiyle sabır harmanının yok olduğunu söyleyerek sebep sonuç ilişkisini tersine çevirmektedir. Bu ana mânâ yanında beyitte bazı yan mânâlar da mevcuttur. Harman çok zaman düşen bir yıldırımla tutuşur. Âşığın sabır harmanını tutuşturan şey ise sevgilinin şimşeğe benzeyen bakışıdır. Diğer taraftan ejder ve yıldırım arasında birkaç yönden ilgi mevcuttur. Halk arasında iri yılanların isabet eden bir yıldırımla vurulduğu ve göğe çekildiği şeklinde folklorik bir inanç vardır. Keza efsanede ejder ağzından çatal çatal alevler fışkıran bir varlık olarak tasavvur edilir. Ejderin ağzından çıkan bu alevler şekil olarak çakan şimşeklere benzer. Şair kendi ahım çatal çatal oluşu bakımından böyle bir ejdere benzetmektedir. Bu ahların göğe kadar uzanması ise onların şiddetini göstermektedir.

GAZEL BAHÇESİ, C.OKUYUCU