Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AÇIKLAMA - 2

Kerem kıl, kesme sâkıy, iltifatın binevâlardan
Elinden geldiği hayrı diriğ etme gedâlardan.

Esir-i gurbetiz biz, senden özge âşinâmız yok
Ayağın kesme başın çün, bizim mihnetserâlardan

Sabâ! Kûyunda dildârın nedir üftâdeler hâli
Bizim yerden gelirsen bir haber ver âşinâlardan

Deme zâhit ki: "terk et simber bütler temâşâsın"
Beni kim kurtarır Tanrı sataştırmış belâlârdan?

Vücudum ney gibi sûrah sûrah olsa âh etmem
Muhabbetten dem urdum, incimek olmaz cefâlardan

Fuzuli! Nâzeninler görsen ızhâr-ı niyâz eyle
Terahhum umsa ayb olmaz, gedâlar pâdişâlardan
                                    FUZULİ

ESİR- İ GURBETİZ BİZ


Fuzulî en büyük Divan şairimiz; Fuzulî, Irak'taki ebedî büyükelçimiz, Fuzulî, Irak Türklüğü ve hatta bütün Türk dünyasıyla müşterek şiir dilimiz.
Yunus Emre'nin Anadolu’da "popüler" olduğu kadar, Fuzulî'nin de Irak ve Azeri Türkleri arasında konak, çardak ve kulübeleri aynı zamanda sardığını, sevgili Ali Nihat Tarlan hocamız söylemişti. Bu coğrafya çevresine Doğu Anadolu'muzu da katmak gerektir. .

Fuzulî birbirinden hiç ayırt edilmeyen Anadolu, Irak ve Azeri (hatta Türkistanlar) halkımıza o kadar mal olmuş, öylesine sevilmiştir ki... Onun en "ağır" zannedilen gazelleri bile Karacaoğlan'ın koşmaları gibi bilinmeyen ustalarca birkaç türlü olmuştur bestelenmiştir. Bazı dergâhlarda "nefes" dağlık yörelerde "maya" gibi söylenmiştir.
16. asrın başında doğduğu ve ortalarında öldüğü bilinen Fuzulî, Bayat boyundan olarak, Irak Türklüğünün duygularını, ölümsüz şiirlerine yerleştirmiştir. Ömrü boyunca Irak bölgesinden çıkmamış, çok istediği, özlediği, hayran olduğu İstanbul'a ve bu "pâyitaht"ın kültür çevresine gelememiş, katılamamıştır.
Yaşadığı müddetçe aşktan, yoksulluktan ve hasretten yakasım alamamıştır. Şiirinde ebedileşen yalnızlık, hayranlık, özleyiş duygulan, belki de bu sebepten alabildiğine derindir.


Bütün Irak, Hille, Bağdat, Kerbelâ Fuzulî'nin doğumuna ve hayatına mal edilen yerlerdir. Nerede öldüğü ve mezarının yeri de kesin değildir. Eski bir kayda göre: "Kerbelâ’da, Meşhed-i Hüseyin yakınında" bir yere gömülmüş, üzerine türbe yapılmış, fakat daha sonra Şairin:

"Mezarım üzre koyman mil eğer kûyunda can versem
Koyun bir saye düşsün üstüme ol serv kametten"

beytini vasiyet sayan Bağdat valilerinden biri, Hz. Hüseyin'in türbesinden onun mezarına gölge düşmesi için, o türbeyi yıktırmıştır.
Büyük şairler keramet sahipleridir. Sözlerindeki keramet, bazen ölümlerinden yüzyıllar sonra anlaşılır. Ben yukarıdaki harikalı gazeli, sanki ilk defa rastlıyormuşum gibi, bir defa daha, âdeta çarpılmış gibi okuyunca, bu keramete elimle dokunmuş gibi oldum. O zaman, kim bilir hangi "hasret ve gurbetin esirliğini" söylediği zannedilen Fuzulî, bugünün gözü ile baktığımızda tekmil Irak Türklüğünün ve yad ellerde, yabancı bayraklar altında esir yaşayan bütün soydaş dindaş gönüllerin hasret ve gurbet acılarım söylemiyor mu?
Ben şiiri, kendi sınırlan içinde açıklamaya çalışırken, okuyucularım bu gazeldeki umumi ve sosyal ıstırabın haşmetini de düşünsünler.
Şiir, görüldüğü gibi bir "gazel"dir. Çok zarif hayal unsurları, kelime oyunları... Türkçenin en güzel söylenişleri ile birlikte... Fuzulî'ye mahsus olarak bilhassa duyguların erişilmez ölçüde derinleştiği, ıstırabın, hiçbir dünya şairinde bulunmayan ölçüye vardığı bir gazel...

1. beyit: (binevâ: kimsesiz, sığınaksız, yoksul.- diriğ etme: esirgeme.- gedâ: yoksul, isteyici, dileyici) Burada şairin "sâkıy" dediği sevgiliden, büyüklen, iyilik yapıcıdan istediği "iltifat” ve sevgidir. Onu bir hayır sahibi gibi görerek: "biz dilencilerinden, elinden gelen hayrı, iyiliği, sevgiyi esirgeme" demektedir.

2. beyit: (mihnetserâ: eziyet, sıkıntı yeri, âşinâ: tanıdık, gönül dostu) "Biz gurbetin esiriyiz, senden başka dostumuz, yakınımız yoktur ne olur (başın için) bizim bu sıkıntılı eziyetli yerimizden ayağını kesme; ara sıra uğra. "Bu beyitte" ayağ" aynı zamanda "kadeh" manasına geliyor. Sakiy'den sevgi içkisi isteniyor. Ayrıca "baş" ve "ayak" kelimeleri arasında güzel bir "tezat" yapılıyor.

3. beyit: (kûy: köy, sokak, mahalle, şehir.- dildâr: sevgili.-üftâde: düşkün, âşık, felek kırgını.-) Beyitle, haberci ve postacı sayılan "saba"ya (meltem yeli) hitab edilerek haber soruluyor: "Ey sabâ! Sevgilinin yöresinde, ona âşık olan biçarelerin halleri nasıldır! Eğer o bizim yerden geliyorsan, o âşinâlardan bir haber ver." Fuzulî aşk yüzünden sevgilinin diyarım terk etmiş, şimdi de, tıpkı kendisi gibi, ona âşık olanların düşkün hallerini merak etmektedir.

4. beyit: (zâhit: ham sofu, mutaassıp kişi.- simber bütler: gümüş göğüslü güzeller, putlar, heykel gibi mevzun sevgili er) Burada aşkı, âşıklığı hor gören ve yasaklayan, kaba bakışlı kişilere seslenerek: sen bana "güzel göğüslüleri seyretmekten, onlara hayranlıktan vazgeç” dersin ama, onlar bana bizzat Tanrının sataştırdığı belâlardır; Allah’ın islediği bu aşktan beni kim kurtarabilir?"

5. beyit: (sûrah sûrah: delik delik.) Bu beyitte Fuzuli, birçok şiirlerinde olduğu gibi aşktan, sevgiden hoşnut olduğunu, onun verdiği ıstıraptan asla şikâyet etmeyeceğini belirliyor: Vücudum, hazin ses çıkaran bir ney gibi delik delik de olsa ah çekmem. Çünkü biz, bir defa muhabbetten dem vurmuşuz (sevda iddiasında bulunmuşuz) bu aşkın cefasından incinmek olmaz."

6. beyit: (nazenin: güzel sevgili.- ızhâr-ı niyâz: yalvarmak, lütuf dilemek.- terahhum: acıma, merhamet). Fuzuli burada kendi kendine seslenerek: "Nazlı güzelleri gördüğünde, onlara yalvarıp yakarmaktan sakınma. Çünkü: yoksullar, padişahlardan merhamet dilerlerse ayıp değildir".

AHMET KABAKLI, Tercüman, 2 Mayıs 1976

 

İLGİLİ İÇERİK

FUZULİ - EĞER ÇIKSA İDİ DERDÜN CİSMDEN DERDÜM Kİ CANDUR BU

FUZULİ - BUDUR FARKI GÖNÜL MAHŞER GÜNÜNÜN RUZ-I HİCRANDAN

FUZULİ - BENDE MECNUN'DA FÜZUN AŞIKLIK İSTİDADI VAR

FUZULİ HAYATI ve ESERLERİ

FUZULİ-ÖYLE SERMESTEM Kİ İDRAK ETMEZEM...

FUZULİ - ÖYLE SERMESTEM Kİ İDRAK ETMEZEM...

FUZULİ-BERCESTELER

FUZULİ-ÂL-İ ABÂ MERSİYESİ

FUZULİ - LEYLÂ VE MECNUN AÇIKLAMASI

SON EKLENENLER

Üye Girişi