Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ŞEYH GALİP – TARDİYE- İNCELEMESİ


1. Hoş geldin eya berid-i cânân
Gel ver bana bir nüvid-i cânân
Can ola feda-yı ıyd-i canan
Bisad ola mı ümid-i canan
Yarın bize bir selamı yok mu?

2. Ey Hızr-ı fütâdegân söyle
Bu sırrı edip iyân söyle
Ol sen bana tercemân söyle
Ketm etme yegân yegân söyle
Gam defterinin tamâmı yok mu

3. Yarab ne intizardır bu
Geçmez mi nice rüzgârdır bu
Hep gussa vü harhardır bu
Duysam ki ne şivekardır bu
Vuslat gibi bir meramı yok mu

4. Çıktım ser-i dâra hemçü Mansûr
Âvâzım ezân-ı nefha-i sûr
Gam kıldı gülümü şâh-ı mansûr
Oldum sipeh-i belâya mahsur
Ol pâdişehin peyâmı yok mu

5. Kam aldı bu çerhten gedâlar
Ferdâlara kaldı aşinâlar
Durmaz mı o ahdler vefâlar
Geçmez mi bu ettiğin dualar
Hâl-i dilin intizâmı yok mu?

6. Dil hayret-i gamla lâl kaldı
Galib gibi bi mecal kaldı
Gönderdiğim arz-ı hâl kaldı
El'an bir ihtimal kaldı
İnsafın o yerde nâmı yok mu?

Vezni: Mefûlü Mefâilün Feûlün

Günümüz Türkçesi
1. Ey sevgilinin habercisi, hoş geldin! Gel, bana ondan bir müjde ver. Sevgiliden alacağım sevinçli bir habere karşılık, canım, onun Kurban Bayramında keseceği kurban yerine feda olsun! Onun sevgisini ummamız boşuna mı gidecek? Yarın bize bir selâmı yok mu?
2. Ey düşkünlere Hızır gibi yetişen! Söyle! Bu sırrı açığa vurarak söyle! Sen bana tercüman olarak söyle! Saklama, birer birer söyle: gam defteri tamamlanmayacak mı?
3. Allahım! Bu ne uzun beklemedir! Bu ne geçmez zamandır! Çektiğim hep gam ve üzüntüdür. Onun nasıl bir şivekâr olduğunu ve vuslat meramı olup olmadığını bir anlayabilseydim...
4. Mansur gibi darağacının üstüne çıktım. Feryadım, İsrafil suru ile okunan bir ezan sesi gibidir. Gam, boğazımı, boğum boğum olan bir ney haline getirdi. Etrafımı belâ ordusu sardı. O padişahtan bir haber gelmeyecek mi?
5. Bu dünyada dilenciler bile muratlarına erdiler. Dostların muratlarına kavuşmalarına kavuşmaları ise yarınlara, âhirete kaldı. O yeminlerde verilen sözler yerine getirilmiyecek mi? Bu ettiğim duaların tesiri olmayacak mı? Gönül bu perişanlıktan kurtulmayacak mı?
6. Gönlün, gam şaşkınlığıyla dili tutuldu; Galip gibi mecalsiz kaldı. Halimi bildirmek üzere yazdığım mektubu gönderemedim. Şimdi, bir tek ihtimal kaldı: Orada insaf denen şeyin adı da mı yok?

İzahlar:
Bu tardiyeyi Aşk, Kalb şehri yolculuğunda, bir sihirbazın büyüsü ile bir kuyuya düşüp aşağı asılı bulunduğu halde Hüsn’den haber getiren Sühan isimli ihtiyarın görünmesi üzerine söylemiştir.
1.Berîd-i cânân : (f. is. t.) Sevgilinin habercisi.
Nüvîd-i cânân : (f. is. t.) Sevgilinin müjdesi.
İyd-i cânân : (f. is. .t.) Sevgilinin bayramı.
Fedâ-yi iyd-i cânân : (Zincirleme f. is. t.) Sevgilinin bayramının fedası. Fedâ-yi iyd-i cânân olmak, sevgilinin Kurban Bayramı için kurban, feda olmak demektir.
Ümîd-i cânân : (f. is. t.) Sevgilinin ümidi; onun gelmesi, ona kavuşmak ümidi.

2. Hızr-i fütâdegân : (f. is. t.) Düşkünlerin Hızırı.
Belli, açık, âşikâr manasına gelen Arapça ayân kelimesinin doğrusu iyân ise de dilimizde daima ayân diye kullanılmıştır.
Sesli harfleri uzun olduğu halde “n” harfiyle biten hecelerin aruzda uzatılmadan okunmaları âdettir. Fakat bu kıt'anın kafiyeleri olan fütâdegân, ayân, tercemân ve yegân kelimelerinin son heceleri, vezinde birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak tarzda uzatılarak okumak icap etmektedir.
Dördüncü mısrada bulunan iki “yegân”dan birincisinin “gân” hecesi ise uzatılmamaktadır.

3. Arapçada sahip, Tanrı demek olan rab kelimesinin sonundaki “b” harfi çifte olduğu için, Tanrıya bir hitap olan yârab kelimesini, burada vezin icabı olarak, sonundaki ikinci “b”yi belirtecek surette, yarabbi gibi yahut "yârâb" olarak okumak lâzımdır.
Bu kıt'anın kafiyelerinden intizâr kelimesinin zâr hecesini; ruzgâr ve hârhâr kelimelerinin her iki hecelerini ve şivekâr kelimesinin kâr hecesini, vezinde birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumalıdır.

4. Ser-i dâr : (f. is. t.) Darağacının başı, üstü
Hemçü kelimesi, Farsçada isimlerin başında kullanılarak gibi manasını verir. Hemçü Mansûr, Mansur gibi demektir.
Mansûr, enelhak! dediği için asılan büyük bir mutasavvıftır.
Nefha-i sûr : (f. is. t.) Sûrun nefhası. Sur, Arapçada demektir ki, kıyamet gününde İsrâfil isimli bir melek onu üfleyerek ölüleri dirilmeğe davet edecekmiş.
Nema da; üfürme, üfleme demektir.
Ezân-i nema-i sûr : (Zincirleme f. is. t.) Surun nefhasının ezanı, sesi. Malûm olduğu üzere, ezân, Müslümanlara namaz için yapılan davettir. Şair de kendi feryadını, ölüleri ayaklandıran İsrafıl surunun nefhası gibi tesirli gösteriyor.
Şâhmansûr, ney denilen ve kamıştan yapılıp nefesle çalınan musiki aletinin bir nev'ine verilen isimdir. Gülû da, Farsçada boğaz demektir. Bu mısrada şair, gamla feryat ede ede boğazının bir ney haline geldiğini, onun gibi boğum boğum olduğunu yanık sesler çıkardığını söylüyor. Farsçada boğaza ney de denir.
Sipeh-i belâ : (f. is. t.) Belâ askerî, belâ ordusu. Sipeh; sipâh kelimesinin hafifletilmiş şeklidir.
Pâdişâh kelimesinin hafifletilmiş şekli olan Padişeh ile de, şair sevgilisini kastetmektedir.
Şâhmansûr kelimesinin şâh hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumalıdır.

5. Hâl-i dil : (f. is. t.) Gönlün hali.
Bu kıt'anın birinci mısraındaki Çerh kelimesiyle üçüncü mısraındaki ahd kelimesini, vezinde birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak tarzda okumak lâzımdır.

6. Hayret-i gam : (f. is. t.) Gam şaşkınlığı.
Arz-i hâl : (f. is. t.) Halin bildirilmesi. Bu isim tamlaması arzuhal diye bir kelime halinde, herhangi bir maksat ve dilek için bir makama yazılan kâğıda, istidaya da denilir. Bugün bu manada kullandığımız kelime dilekçedir.
Bu kıt'anın kafiyeleri olan lâl, bimecâl, hâl ve ihtimâl kelimelerinin son hecelerinden başka el'ân kelimesinin ân hecesini de vezinde birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak tarzda uzatarak okumak lâzımdır.

NECMETTİN HALİL ONAN, İ.D.Ş.ANT

SON EKLENENLER

Üye Girişi