Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NÂİLİ –OLDU EŞKİM GÜLŞEN-İ ARA-YI HEVES CULAR GİBİ

GAZEL
1. Oldu eşkim gülşen ara-yi heves cular gibi
    Aktı gönlüm bir nihal-i içveye sular gibi

2. Turfe Mecnunnum ki peyderpey hayal-i çeşm-i yar
    Dolaşur etrafımı ser geşte ahular gibi

3. Hep siyeh-puş oldular kasd-i şebihun-i dile
    Girdiler müjgânların bir cenge cadular gibi

4. Bir nihal-i ahtır kaddin hevasıyle gönül
    Sahn-i gülşende hiraman serv-i dil-cular gibi

5. Ab ü tab-i tal'at-i ebkar-i nazmın Naili
    Ta'neder ayine-i hurşide meh-rular gibi

Vezni: Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Günümüz Türkçesi
1. Gözyaşım, ırmaklar gibi, arzu bahçesini süslemeğe heves etti ama gönlüm bir naz fidanına sular gibi akıverdi.
2. Ben öyle garip bir Mecnun’um ki, sevgilinin gözlerinin hayali, etrafımda şaşkın, sarhoş ceylânlar gibi dolaşmağa başlıyor.
3. Kirpiklerin gönle gece baskını yapmak maksadıyla siyahlar giyindiler; sihirbazlar gibi bir cenge girdiler.
4. Gönül; bahçenin ortasında nazlı nazlı sallanan güzel selvileri andıran boyunun arzusu ile bir ah fidanıdır.
5. Ey Nâilî! Nazmımın bâkir güzelinin yüzündeki güzellikleri ve tazelikleri, -ay yüzlülerin yaptıkları gibi- güneşin aynasını, parlaklığını hiçe sayar, (ona bakmaya tenezzül etmez.)

İZAHLAR:
1. Gülşen-ârâ: (f. st.) Gül bahcesini süsleyen; gülseni dona-tan.
Gülşen-ârâ-yi heves: (f. is. t.) Arzu gülşenini süsleyen; arzu gülşeninin süsleyicisi.
Nihâl-i isve: (f. is. t.) Naz fidanı.
Alelâde ifadeden edebî ifadeyi ayırt etmek için bu beytin ikinci mısrasındaki mananın “bir güzeli sevdim” ve birinci mısraındaki mananın da “onun arzusu ile ağladım” tarzında kısaca söylenebileceğini düşünmelidir.
Bu esas manalar; sevmenin gönlün su gibi akması teşpih ve tabiriyle, güzelin bir işve fidanına benzetilmesi ve bu suretle fidanla su arasındaki münasebetin göz önüne alınmasıyla; gözyaşının ırmağa benzetilmesindek mübalâğa ile ateşli arzuların kıpkızıl güllerle dolu bir bahçeye benzetilmesiyle ve gene bahçe ile akar su arasındaki münasebetin hatıra getirilmesiyle renk ve güzellik kazanıyor, daha doğrusu, yepyeni bir mana oluyor. Nihayet, bu teşpihlerin, nesirde de kullanılan bu kelimelerin veznin ahengi içinde aldıkları kıymetler düşünülünce nazmın hususiyeti anlaşılır. Fakat hemen şunu da söylemek lâzımdır ki, bir ifadenin edebî kıymet kazanması için her maksadın mutlaka teşpihle anlatılması icap etmez.

2. Çeşm-i yâr: (f. is. t.) Sevgilinin gözü.
Hayâl-i çeşm-i yâr: (Zincirleme f. is. t.) Sevgilinin gözünün hayali.
Ser-geşte: (f. St.) Başı dönmüş, şaşkın.
Sevgilinin gözlerinin hayalinin ceylânlara benzetilmesi, bu hayvanın gözlerinin çok güzel olmasından dolayıdır. Mecnun da Leylâ’nın aşkıyla çöllere düştüğü zaman, bir ceylânın güzel gözlerini görerek Leylâ’yı hatırlayıp ağlamış, yüzünü gözünü hayvanın yüzüne sürmüştür.

3. Siveh-pûş: (f. St.) Kara giyen; siyah bir örtüye veya elbiseye bürünen.
Şebîhûn, yahut şebhûn, Farsça, gece baskını demektir.
Şebîhûn-i dil: (f. is. t.) Gönle yapılan veya yapılacak olan gece baskını.
Kasd-i şebîhûn-i dil: (Zincirleme f . is. t.) Gönle yapılacak gece baskını niyeti.
Kirpiklerin baskın için siyahlar giyinmesi istiâresi ile kirpiklerin siyahlı yahut bu siyahlığı arttırmak için sürme çekilmesi kastedilmiştir. Gene kirpiklerin mızrağa yahut saf saf ğizilmiş mızraklı askerlere benzetilmesine de Divan Edebiyatı’nda çok tesadüf edilir.
Müjgânların kelimesindeki gân hecesi uzatılmıyacaktır. a’nın üstündeki “â” işareti burada yalnız “g” harfini ince okutmak vazifesini görmektedir.

4. Nihâl-i âh: (f. is. t.) Ah fidanı. Hasret ve iştiyakla gönülden yükselen “ah”, bir fidana benzetihniştir.
Kaddin; kaddinin, yani boyunun demektir.
Sahn-i gülşen: (E is. t.) Gül bahçesinin ortası.
Dil-cû: (f. St.) Gönül arayan; güzel.
Serv-i dil-cû: (f. s. t.) Güzel selvi.
Nihâl, âh, kad, serv, gülşen, hevâ kelimeleri arasındaki tenasüp gözden uzak tutulmamalıdır.
Ahdır kelimesinin âh hecesi, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak tarzda uzatılarak okunmalıdır.

5. Ebkâr, Arapçada bikrin çoğuludur. Bikr, kızlık, bekâret, genç kız demektir. Eski şairler, eserlerindeki el değmemiş, kimse tarafından söylenmemiş olan mana güzellikleri için bikr, yahut ebkâr tabirlerini kullanırlardı.
Nâilî de bu beytinde:
Fars dili kaidesiyle yapılmış olan ebkâr-i nazm isim tamlamasıyla nazmın bir kızın bekâretine benzeyen mana tazeliği ve saffeti,
Tal'at-i efkâr-i nazm suretindeki Farsça zincirleme isim tamlamasıyla de nazmın bâkir güzellikler taşıyan yüzü,
Ab ü tâb-i tal'at-i ebkâr-i nazm suretindeki Farsça zincirleme üçüzlü isim tamlamasıyla ise, nazmın bâkir güzellikler taşıyan yüzünün tazeliği ve parlaklığı manalarını ifade etmiş oluyor.
Ayîne-i hurşîd: (f. is. t.) Güneşin aynası; güneşin parlaklığı.
Meh-rû: (f. St.) Ay yüzlü.

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANT. N.H.ONAN

EK AÇIKLAMA

Pek çok kitabının bölüm aralarına ve giriş kısımlarına divan şairlerinden beyitler koyan Attila İlhan, modernizmle geleneği bağdaştırma noktasında Cumhuriyet döneminde güzel bir örnek teşkil eder. Attila İlhan’ın aşağıya alıntılayacağımız şiiri, Nailî’nin “Oldu eşkim gülşen-ârâ-yı heves-cûlar gibi/ Akdı gönlüm bir nihâl-i işveye sular gibi” matlalı gazeline nazire gibidir:

BULUT GÜNLERİDİR

bulut günleridir/akar uykular dumanlı sular gibi
kuytu göllerde salınır rüyalar kuğular gibi

kırık aynalarda balkısa da gün kızıllığı/kanma
bastırır tamtamlarıyla karanlık yamyam korkular gibi

vampirler okşar yalnızlığını ipek baykuşlar büyür
uğuldar damarlarının ağacı ıssız korular gibi

karanlığın ufunetinden öyle bozulmuştur ki yıldızlar
iliklerine geçer titreşimleri fosforlu ağular gibi

üreyip bir devin gırtlağından zalim gümbürtülerle
bin yıllık sorular gelir ateşten burgular gibi

ölümdür bekleriz hükmü dünya bir duruşmadır sürer
ellerimizde yüreklerimiz vurulmuş kumrular gibi