Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

NAİLİ – BEYİTLER ve İZAHLAR

I
Nâlesiz var harem-i yâra ki ey dil nâlen
Men'-i âsâyiş-i gülbister-i hâb eylemesün

Vezni: Feilâtün (Fâilâtün) Feilâtün Feilâtun Feilün (Fa'lün)

Günümüz Türkçesi
Ey gönül! Sevgilinin odasına inlemeden git ki iniltin, onun uykuya vardığı gülden yatağın rahatını, sükûnunu bozmasın.

İzahlar:
Harem-i yâr: (f. is. t.) Sevgilinin haremi, odası.
Harem, her kesin giremeyeceği hususî yer demektir.
Gülbister; gül yatak, gülden yatak manasında Farsça bir birleşik isimdir.
Gülbister-i hâb: (f. is. t.) Gülden uyku yatağı.
Asâyiş-i gülbister-i hâb: (Zincirleme f. is. t.) Gülden uyku yatağının rahatı, sükûnu.
Men'-i âsâyiş-i gülbister-i hâb: (Zincirleme üçüzlü f. is.t.) Gülden uyku yatağının rahatını bozmak.

II.
1.O şûhu bâğda gördüm şüküfte-rû tâze
   Elinde bir gül açılmış o tâze bu tâze

2. Biziz o mest-temâşâ ki la'l-i sâkîden
    Gönülde neş'e-i sahbâ sebû sebû tâze

Vezni: Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa'lün)

Günümüz Türkçesi
1. O güzeli bahçede, yüzü açık ve taze gördüm; elinde açılmış vardı; gül de taze, kendisi de taze idi.
2. Biz o seyir sarhoşuyuz ki, sakinin kırmızı dudağına baka gönülde şarabın neşesi testiler dolusu taze durmaktadır.

İzahlar:
1. Şüküfte-rû: (f. St.) Yüzü açık.
Bağda kelimesinin bağ hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır.

2. Mest-i temâşâ: (f. is. t.) Bakma, seyretme sarhoşu; seyretmekten sarhoş olmuş olan.
Lâ'l-i sâkî: (f. is. t.) Sakinin dudağı.
Neş'e-i sahbâ: (f. is. t.) Şarap neşesi; şaraptan duyulan neşe.

III
1. Gülzârdan ol şûh-i dil-ârâ ile geçtik
    Güyâ ki nesîmiz gül-i ra'nâ ile geçtik

2. Dil verdiğimiz yâra nigâh-i gazabından
   Tasrîhe mecâl olmadı imâ ile geçtik

3. Mestâne nükuş-l suver-i âleme baktık
    Her birini bir özge temâşa ile geçtik

Vezni: Mefülü Mefâilü Mefâilün Faûlün

Günümüz Türkçesi
1. Gül bahçesinden o gönül alan sarışın çapkınla beraber geçtik. Bana öyle geldi ki, sanki ben hafif bir esintiymişim de, 'gül-i rânâ” ile birlikte, onun kokusu ile dolu olarak esmişim...
2. Sevgiliye gönül verdiğimizi, onun öfkeli bakışından dolayı, açıkça söylemeğe kuvvet, cesaret bulamayarak, işaretle, gizli kapaklı anlatıp geçtik.
3. Kendimizden geçmiş bir halde, alacalı dünya manzaralarına ve hallerine baktık; onların her birini bir başka türlü seyredip, her birinde bir başka şey görüp geçtik.

İzahlar:
1.Dil-ârâ: (f. st) Gönlü süsleyen, gönlün zineti olan; sevimli.
Şûh-i dil-ârâ: (f. s. t.) Gönlün zineti olan güzel; sevimli güzel.
Şûh kelimesi, hareketlerinde serbest, şen, oynamak manasında bir sıfat ise de bu vasıfları taşıyan güzellere alem olarak, isim gibi de kullanılır.
Gül-i ra'nâ: (f. s. t.) Ra'nâ, güzel demek olduğuna göre, bu terkibin manası “güzel gül”dir Fakat gül-i ra’na, yarısı kırmızı ve renkte olan bir nevi gülün adı olarak kullanılır.
Bu beyitte gülzârdan kelimesinin zâr hecesini, vezinde bir kapalı bir açık hece karşılığı olacak tarzda uzatarak okumalı

2. Dil verdiğimiz; dil verdiğimizi, gönül verdiğimizi demektir.
Nigâh-i gazab: (f. is. t.) Kızgınlık bakışı; kızgınlık ifade eden bakış; öfkeli bakış.

3. Mestâne; mestçesine, sarhoş bir halde, kendinden geçmiş olarak demektir. Bu kelime burada, kendi hayal ve duyuş dünyasında yaşayan ve gerçek âlemde mevcut olan şeyleri, hayalinin adesesi arkasından seyrettiği için, dumanlı gören şairin halini ifade etmektedir.
Suver-i âlem: (f. is. t.) Âlemin suretleri; mevcudatın görünüşleri; dünya manzaraları ve halleri.
Nükuş-i suver-i âlem: (Zincirleme f. is. t.) Dünya suretlerinin nakışları; dünya manzaralarıyla hallerinin alacalı şekilleri ve tezahürleri.


(“Gülzârdan ol şuh-ı dilârâ ile geçtik”
“Gûyâ ki nesîmiz gül-i rânâ ile geçtik”

Mesut Nâilî, ömrünün acılığını ne zengin yalanlarla avutuyordu. Bütün ihtiraslarına rağmen divanında sık sık yoksulluktan ve devrin cefasından şikâyetlere tesadüf edilir. Belli ki hayat ona pek gülmüyordu.
Bununla beraber:

“Gûyâ ki nesîmiz gül-i rana ile geçtik”

mısraını okurken, onun bütün ömrünü bir masal bahçesinde geçmiş farz edebiliriz.
Bu gazelde, Nâilî’nin, saf şiire en iyi numune sayılabilecek iki mısraı daha vardır.

“Ol hâbda biz kûyunu kavga ile geçtik”

Nâilî bu mısraı başka bir vesile ile söylüyor. Fakat ben ilk işittiğim günden beri onu daima bir hakikat
istiaresinin altına kazılmış sanırım.

“Lutf u kerem-i Hazret-i Mevlâ ile geçtik”

mısraına gelince: ağır başlı ritmi ile şüphesiz ki bütün bir terbiye, zevk ve hayat görüşüdür. Eski şiirimiz, bütün şark sanatları gibi ömrün yalanı içinde, kısa ve zengin bir bahar olmak isterdi.
Onun için mevsimler içinde bahar en çok sevdiği mevsimdi. Âdeta şiirin tabiî iklimi bu mevsimdi,
Nâilî divanı bu mevsimi gözümüzün önüne yer yer bir halı gibi serer

(Ahmet Hamdi Tanpınar)

 

IV
Eczâmızı her rîk-i beyâbân-i gam etsek
Cânâna giden nâme-i hicrâna dökülsek

Vezni: Mef’ûlü Mefâilü Mefâîlü Feûlün


Günümüz Türkçesi
Vücudumuzun zerrelerini gam çölünün kumu haline getir-sek, (yani ölsek de), sevgiliye giden ayrılık mektubuna rıh diye dökülsek.

İzahlar:
Beyâbân-i gam: (f. is. t.) Gam çölü.
Rîk-i beyâbân-i gam: (Zincirleme f. is. t.) Gam çölünün kumu.
Nâme-i hicrân: (f. is. t.) Ayrılık mektubu, ayrılık acılarını bildiren mektup.
Rîk, Farsça, kum demektir. Eskiden, mürekkeple yazılmış olan bir yazıyı kurutmak için üstüne ince kum dökerlerdi. Buna ruh denirdi ki, “rik”in bizim dilimizde aldığı şekildir.


V
Nâyın ki çıkar zemzeme sûrâhlarından
Bülbüller öter sanki gülün şâhlarından

Vezni: Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün


Günümüz Türkçesi
Neyin deliklerinden nağmeler çıkınca gülün dallarından bülbüller öter sanılır.

İzah
Bu beytin kafiyeleri olan sûrâhlarından ve şâhlarından kelimelerin râh ve şâh hecelerini, vezinde birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır.

VI
1. Bahârı neyleriz ol gül-izâr-i gonce-femin
Gülüp açılması bin nevbahâra değmez mi

2. Kadem kadem gece teşrîfi Nâilî o mehin
Cihan cihan elem-i intizâra değmez mi

Vezni: Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa'lün)


Günümüz Türkçesi
1. Bahar bizim nemize gerek! O konca ağızlı ve gül yanaklı güzelin gülüp açılması bin ilkbahara değmez mi?
2. Ey Naili! Geceleyin o ay yüzlü güzelin adım adım gelişi, adımlarının sesi, dünyalar kadar bekleme elemine değmez mi?

İzahlar
1. Gül-izâr: (f. St.) Gül yanaklı.
Gonce-fem: (f. St.) Konca ağızlı.
Gül-izâr-i gonce-fem: (f. s. t.) Ağzı koncaya benzeyen gül yanaklı güzel. Bu sıfat tamlamasında gül-izâr sıfat takımı, bir isim gibi, yani, bu vasıfta olan güzel yerine kullanılmış, gonce-fem sıfat takımı da onun sıfatı olmuştur.


2. Elem-i intizâr: (f. is. t.) Bekleme elemi.
Evvelce de birçok defalar geçtiği ve izah edildiği veçhile, ay demek olan Farsça mâh ve onun hafifletilmiş şekli olan meh kelimesi, şairler tarafından, istiâre olarak, yüzü aya benzeyen güzel ve sevgili manalarında kullanılır. Bu beyitte gece kelimesinin bulunması dolayısıyla mehin kullanılışı bilhassa münasebetli düşmüştür.

VII
Ey Nâilî hamûşî mahz-i hikemdir ammâ
Eş'ârı böyle söyler üstâd söyleyince


Vezni: Mefûlü Fâilâtün Mefûlü Fâilâtün


Günümüz Türkçesi
Ey Naili! Susmak, akıllılığın, kendini bilmenin ta kendisidir üstatlar şiir söyleyince böyle söyler işte!


İzahlar
1. Mahz-i hikem.(f. is. t.) Hikmetlerin halisi; akıllılığın, filozofluğun ta kendisi. Mahz kelimesi, Arapçada, halis, sade, sırf, has manalarında bir sıfat olmakla beraber isim gibi de kullanılarak, burada olduğu gibi isim tamlananın tamlayanına tamlanan olur.
Bu beyitte üstâd kelimesinin “tâd” hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır.
Bu beyit, san'atına ve değerine emniyeti olan Nâilî’nin bir öğünmesidir.

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANTOLOJİSİ, N.H.ONAN