Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

BAKİ - AB-I HAYATI LALÜNE SER ÇEŞMEİ CAN TEŞNEDÜR

GAZEL

1. Âb-ı hayât-ı lâ'lüne ser-çeşme-i cân teşnedür
    Sun cür'a-i câm-ı lebün kim âb-ı hayvan teşnedür

2. Can la'lin eyler ârzu yâr içmek ister kanum
   Yâ Rab ne vadîdür bu kim can teşne cânân teşnedür

3. Âb-ı zülâl-i vasluna muhtâc tenhâ dil degül
    Hâk üzre kalmış huşk-leb deryâ-yı umman teşnedür

4. Bezm-i gamında cân ü dil yandı yakıldı sâkıyâ
    Depret elün sür ayagı meclisde yârân teşnedür

5. Cânâ zülâl-i vaslunı agyâr umar uşşak umar
    Âb-ı sehâb-ı rahmete kâfir müselman teşnedür

6. Giryân o Leylî-veş nola sahrâya salsa Bâkî'yi
    Mecnûn'un âb-ı çeşmine hâk-i beyâbân teşnedür

Vezni: Müstef’ilün Müstef’ilün Müstef’ilün Müstef’iln

Günümüz Türkçesi
1. Dudağının hayat verici hassasına can pınarı susamıştır. Dudağının kadehinden bir yudum sun ki ona abı-hayat bile susamıştır.
2. Can sevgilinin dudağını arzular, sevgili benim kanımı içmek ister. Yarabbi, bu aşk vadisi nasıl bir yerdir ki, orada can da susamıştır, canan da.
3. Ey sevgili! Dudağındaki lezzete muhtaç olan yalnız gönül değil, kenarda dudakları kurumuş bir halde kalan açık deniz de onun susuzluğunu çekmektedir.
4. Ey saki! Gam meclisinde can ve gönül yanıp yakıldı; elini oynat, kadehini sür ki mecliste dostlar susamıştırlar.
5. Ey sevgili! Sana kavuşmak tadını âşıklar umar, rakipler umar; rahmet bulutunun suyuna kâfir de susamıştır, müslüman da.
6. O Leylâ’ya benzeyen güzel, Baki’yi ağlayarak çöle salsa ne var! Mecnun’un gözyaşına çölün toprağı susamıştır.

AÇIKLAMALAR:
1. Ab-i hayat: (f.is.t.) Hayat suyu.
Lâ’l; kırmızı ve değerli bir taş olup kırmızılığından kinaye olarak dudak ve bazan da şarap anlamında kullanılır. Bizim dilimize göre söylenişi bu Arapça kelimeye benzeyen bir de Farsça “lâl” kelimesi vardır ki, susmuş, dilsiz anlamına gelir.
Ab-i hayat-i lâ’l: (Zincirleme f.is.t.) Dudağın abıhayatı; dudağın cana can katıcı hassası.
Serçeşme-i can: (f.is.t.) Can pınarı.
Cam-i leb: (f.is.t.) Dudak kadehi; kırmızı şarapla dolu bir kadehe benzeyen dudak. Dudak ile kadeh arasındaki ilişki aralarındaki renk ve sarhoş edicilik benzerliğine dayanmaktadır.
Cür’a-i cam-i leb: (Zincirleme f.is.t.) Dudak kadehinin yudumu, bir damlası.

2. Vadi; iki dağ arasındaki arazi parçası, geçit demektir. Nehirler çoğunlukla böyle dağlar arasından aktığı için nehirlerin aktığı saha’ya da “vadi” denir. Bu kelime, edebiyatta, mecazen, tarz anlamında kullanılır; meselâ, “Baki vadisinde gazel yazmak”; Baki tarzında, Baki’nin yazdığı gibi yazmak demektir. Vadinin bu beyitteki mecazî anlamı, aşk sahası, aşk yolu’dur.
Arzu kelimesinin “ar” hecesini, vezinde, bir kapalı ve bir açık hece değerince uzatarak okumak gerekir.

3. Zülâl-i lâ’l: (f.is.t.) Dudağın tadı. “Zülâl”; temiz, halis ve lezzetli su demektir.
Hüşk-leb: (f.bs.) Dudağı kurumuş; kuru dudaklı.
Derya-yi umman: (f.is.t.) Umman denizi; açık deniz; okyanus.

4. Bezm-i gam: (f.is.t.) Gam meclisi.
Sakiya; ey saki demektir.
Depretmek; tepretmek, oynatmak, kımıldatmak demektir.
Şair, ikinci mısrada “depret eli” dedikten sonra, “sür ayağı” demek suretiyle “ayağ” kelimesini tevriyeli olarak kullanmakta ve beyte güzel bir anlam ile hoş bir hareket vermektedir. İlk bakışta, sakiye: “Elini oynat, ayağını sür. ” tarzında bir hitap gibi anlaşılan bu sözler, ayağ kelimesinin Farsçada ayaklı kadeh anlamına geldiği düşünülünce, “Elini oynat, kadehini sür” diye de anlam alıyor.

5. Zülâl-i vasl: (f.is.t.) Kavuşma zülâli; kavuşmada insana lezzetli bir su gibi hayat veren tat.
Başkaları anlamına gelen “ağyar” kelimesi, sevgilinin hakikî âşıklarından başkaları; rakipler, aşkın gerçek tadını ve mahiyetini anlamayanlar anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin eski şiirlerdeki kullanılışı daima böyledir.
Sehab-i rahmet: (f.is.t.) Rahmet bulutu.
Ab-i sehab-i rahmet: (Zincirleme f.is.t.) Rahmet bulutunun suyu.
Bu beyitteki leffü neşir’de, ağyar’a karşı kâfir, uşşak’a karşı müselman ve zülâl-i vasl’a karşı da ab-i sehab-i rahmet tabirleri kullanılmıştır.

6. Leyliveş; Leylâ’ya benzeyen; Leylâ gibi demektir.
Ab-i çeşm: (f.is.t.) Gözyaşı.
Hak-i beyaban: (f.is.t.) Çölün toprağı.
Bu beyitteki Bakiyi kelimesinin “kî” hecesi – aslında uzun olduğu için – uzatılmak gerekirken, burada vezin gereği uzatılmaksızın, zihaflı (kısaltılarak) okunmaktadır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi