Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

FUZULİ –EY KEMAN EBRU ŞEHİD-İ NAVEK-İ MÜJGANUMAM

1. Ey kemân-ebrû şehîd-i nâvek-i müjgânunam
    Bulmışaım feyz-i nazar senden senin kurbânunam

2. Kâkülün tânna peyvend itmişem can riştesin
    Başun içün bir terahhum kıl ki ser-gerdânunam

3. N'ola kılsam terk-i mey minnet kılup zâhidlere
   N'eylerem mey neş'esin men kim senün hayrânunam

4. Şâne veş yüz nâvek-i gam sancılupdur cânuma
   Tâ esîr-i halka-i gîsû-yı müşg-efşânunam

5. El çeküp kat'-ı nazar kılmış ilâcumdan tabib
   Bildi güya kim harâb-ı nerkis-i fettânunam

6. Cana meylün var ise hükm eyle teslim eyleyem
   Pâdişâhum men senün bir bende-i fermânunam

7. Gönce kılmaz şâd gül açmaz dutılmış gönlümi
   Ârzûmend-i ruh-ı âl ü leb-i handânunam

8. Kan idüp bağrum işüm âh itme her dem ey felek
   Hürmettim dut bir iki gün kim senün mihmânunam

9. Ey Fuzûlî âteş-i âh ile yandurdun meni
   Gâlibâ sandun ki şem'-i külbe-i ahzânunam
                                        Fuzuli

Vezni:Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Günümüz Türkçesi
1. Ey keman kaşlım! Hançere benzeyen kirpiklerinin şehidiyim. Ama manevî feyzi senin manevî nazarından aldığım için, senin kurbanın sayılırım; (yani bu canım sana kurban olsun!)
2. Can ipliğimi senin kâkülünün teline bağladım; başın için merhamet et ki, (senin aşkınla) başım dönmüş bir halde yalpalayıp duruyorum; (olabilir ki kopar da, kâkülünden ve senden ayrı düşerim.).
3. Sofulara minnet edip, (onların sözlerine uyup) şarabı bıraksam ne olur? Ben senin hayranın olduktan sonra şarabın neşesini ne yapayım?
4. Misk kokulu saçlarının kıvrımına esir olduğumdan beri, canıma, tarak gibi, yüzlerce gam oku saplanmaktadır.
5. Doktor her halde senin fettan gözlerin yüzünden hArap olduğumu bilmiş olacak ki, iyi olmaz diye, benim tedavimden vazgeçmiş.
6. Eğer canımı istiyorsan, emret de teslim edeyim; padişah sensin, ben ise senin emir kulunum.
7. Kederli gönlümü konca sevindirmez, gül, onun kederlerini dağıtmaz; çünkü ben bunları değil, senin al yanağını ve gülen dudağını arzuluyorum.
8. Ey felek! Ah etmek her zaman bağrımı kanla doldurmaktadır. Bir iki gün beni hoş tut, hatırımı say, çünkü misafirinim.
9. Ey Fuzûli! Beni ah ateşiyle yaktın. Galiba beni, senin kederli kulübenin mumu zannettin.

 

İZAHLAR:
1. Kemân ebrû: (f. st.) Yay kaşlı.
Eski şiirlerimizde, kaşı yaya, bakışı oka benzetmek hemen her şairin yaptığı bir teşbihti. Bu teşbihte kullanılan kemânı, malûm musiki aleti demek olan kemanla karıştırmamalıdır. Şairler, eğriliği dolayısıyla güzellerin kaşlarına yaya ve o kaşların altından fırlatılan bakışları da, gönle saplanması, cana tesir etmesi yüzünden oka benzetirlerdi. Eski şairlerce kaşın benzetildiği başka bir şey de mihraptı. Bilindiği üzere, mihrap da kavisli, oyuk bir yerdir ki caminin içinde, kıble tarafına düşer ve namaz, oraya dönülerek kılınır. Şairler, hem şekil bakımından benzerlikleri dolayısıyla, hem de sevgiliye adeta taptıkları için onun kaşlarını mihraba benzetirler.
Hancer-i müjgân: (f. is. t.) Kirpikler hançeri; hançere benzeyen kirpikler. Tamlananın tamlayana bağlanışı aralarındaki benzerlik dolayısıyladır.
Şehid-i hancer-i müjgân: (Zincirleme f. is. t.) Hançere benzeyen kirpiklerin şehidi.
Feyz-i nazar: (f. is. t.) Mürşidin, müritlerini yetiştiren manevî bakışına (nazar), bu nazar’ın olgunlaştırıcı tesirine de (feyz) denir. Buna göre feyz-i nazar, (mürşidin manevî gözetiminin, olgunlaştırıcı, iyi tesiri) demektir.
Bu gazelin kafiyelerinin müjgânınam, kurbânınam, hayrâmnam...suretinde yazılması, anlaşılacağı veçhile, Âzerî lehçesinin hususiyetini göstermiş olmak içindir. Aynı suretle, bugün bizim “bulmuşum, etmişim, neylerim, eyleyeyim, etmektedir, tut, yaktın” diye söylediğimiz kelimelerin de bu gazelde bulmuşam, etmışem, neylerem, eyleyem, edüptür, dut, yandırdın şekillerinde oldukları görülmektedir.

2. Bu beyitte kâkülün târına şeklinde olan Türkçe isim tamlamasının tamam söylenişi “kâkülünün târına”dır.
Dikkat edince; “kâkül, târ, rişte, baş, ser-gerdân” kelimeleri arasındaki mana münasebetlerinin bu beytin ifadesinde mühim rol oynadığı görülür.
Başın için tabiri Türkçemizde umumiyetle yalvarmak için kullanılır. Fuzûlî de burada sevgilisine yalvarıyor; fakat onun yalvarması kendisinden ziyade, sevgilisi hesabınadır. Zira, mademki şairin canı cananın saçının tellerine bağlıdır, canan kayıtsızlık ve vefasızlık eder de onu sürükleyip peşinde dolaştırırsa bundan incinecek olan onun saçlarıdır, ondan dolayı Fuzûli sevgilisine “başın için” diye yalvarıyor.

3. Nola; ne olur demek olan ne ola nın kısaltılmış şeklidir.
Terk-i mey: (f. is. t.) Şarabın terki; şarap içmekten vazgeçmek.
Müslümanlık şarap içmeyi haram sayıp menettiği için Fuzûli de: “Ben, şarabın haram olduğunu söyleyen hocaların sözünü dinlesem ve bu yüzden onlara karşı minnettarlık hissetsem ne çıkar? Çünkü ben senin aşkınla, senin güzelliğinle kendimden geçmiş bir haldeyim; şarabın vereceği keyif neme lâzım!" diyor.
Mey neş’esin, mey neşesini demektir.

4. Nâveg-i gam: (f. is. t.) Gam oku.
Sancılmak yahut sançılmak, Âzerî ve şark lehçelerinde kullanılan ve saplanmak manasına gelen bir mastardır. Bu itibarla, sancıluptur da saplanmıştır, demek olur.
Farsça olan “” edatının dilimizdeki karşılıklarından biri de “danberi”dir. Başında bu edat bulunan beytin ikinci mısraını yukarıda olduğu gibi misk kokulu saçlarının kıvrımına esir olduğumdan beri diye, yahut ta misk kokulu saçlarının kıvrımının esiri oldum olalı (olalı beri) suretinde nesirle ifade edebiliriz. Tâbe şeklindeki Farsça mürekkep edat ise ya kadar karşılığıdır: tâbesabâh (sabaha kadar) gibi.
Müşg-efşân: (f. st.) Misk saçan.
Gîsû-yi müşg-efşân: (f. is. t.) Misk saçan saç.
Gîsû, omuza dökülen saçtır.
Halka-i gîsû-yi müşg-efşân: (f. is t.) Misk saçan saçın kıvrımı.
Saç ile tarak arasındaki münasebet dolayısıyla, sevgilinin saçları yüzünden cana saplanan gam okları da tarağın dişlerine benzetilmiştir.

5. Kat-i nazar: (f. is. t.) Bakışı kesmek; bakmamak, vazgeçmek
Nerkis-i fettan: (f. s. t.) Fettan göz.
Harâb-i nerkis-i fettân: (f is. t.) Fettan gözün harabı; fettan göz yüzünden harap olmuş olan. Bu isim tamlamasındaki “hArap” sıfatı, mevsufu “belirtileni” olan insanın manasını da vermek üzere, isim gibi muzaf (tamlanan) olarak kullanılmıştır.

6. Bende-i fermân: (f. is. t.) Ferman kölesi; emir kulu.
İkinci mısraın başındaki şâh kelimesini vezinde, bir kapalı ve ir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lazımdır.
Kılmaz şâd; şad kılmaz, sevindirmez demektir. Şâd kelimesini, vezinde, bir kapalı ve bir açık hece değerince uzatarak okumak lâzımdır.
Ruh-i âl: (f. s. t.) Al yanak. Bildiğimiz koyu parlak pembe renk manasına gelen “al” kelimesi, Türkçede kalın “l” ile okunur. Farsçada ince “l” ile kullanılır. (Aldatma)nın kökü olduğu halde Arapça sanılan bu Türkçe kelime, “l” harfinin ince okunuşuyla hile demek olduğu için, eski şiirlerde çok defa iki manaya da gelecek surette, tevriyeli olarak kullanılır.
Leb-i handân: (f. s. t.) Gülen dudak.
Arzûmend-i ruh-i âl: (f. is. t.) Al yanağın arzulusu. Bu terkipte ârzûmend tamlanan ve ruh-i al tamlayan olduğu gibi, leb-i handân da aynı tamlananın diğer bir tamlayanıdır.
Birinci mısradaki gonca ve gül kelimelerine mukabil aşağıdaki mısrada yanak ve dudak kelimeleri zikredilmek suretiyle leffü neşir yapılmıştır.

8. Kan edüptür; kanla doldurmuştur, yaratamamıştır ve hürmetim dut; hürmetimi tut, hatırımı say, bana itibar göster demektir.

9. Âteş-i âh: (f. is. t.) Ah ateşi.
Külbe-i ahzân: (f. is. t.) Hüzünler kulübesi.
Şem’-i külbe-i ahzân: (Zincirleme f. is. t.) Hüzünler kulübesinin mumu.

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANT. N.H.ONAN

 

İLGİLİ İÇERİK

FUZULİ - EĞER ÇIKSA İDİ DERDÜN CİSMDEN DERDÜM Kİ CANDUR BU

FUZULİ - BUDUR FARKI GÖNÜL MAHŞER GÜNÜNÜN RUZ-I HİCRANDAN

FUZULİ - KEREM KIL KESME SAKİ İLTİFATUN Bİ-NEVALARDAN

FUZULİ - BENDE MECNUN'DA FÜZUN AŞIKLIK İSTİDADI VAR

FUZULİ HAYATI ve ESERLERİ

FUZULİ-ÖYLE SERMESTEM Kİ İDRAK ETMEZEM...

FUZULİ-BERCESTELER

FUZULİ-ÂL-İ ABÂ MERSİYESİ

FUZULİ - LEYLÂ VE MECNUN AÇIKLAMASI