Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

XIV ÜNCÜ ASIR
ÂŞIK PAŞA

GAZEL
1. Ey pâdişâh ey pâdişâh çün ben beni virdüm sana
    Grene y hazînem kamusı sensin benüm öndin sona


2. Evvel dahi bu akl ü can senlinle idi asl ü kân
   Âhir geru sensin mekân üş varuram senden yana

3. Senden sana varur yolum senden sem söyler dilüm
   İllâ sana irmez elüm bu hikmete kaldum tana

4. Bu hikmeti kim ne bile bilse dahi gelmez dile
    Bu âh ila bu zâr ile gözüm yaşı nice dina

5. Dursam senünle dururam baksam senünle görürem
   Her kancaru kim yürürem gönlüm yüzi senden yana

6. Sensin bana cân ü cihan sensin bana genc-i nihan
   Sendendür assı vü ziyân ne iş gelür benden bana

7. Söz söyleden dilimde sen hükmeyleyen dilümde sen
   Alıveren elümi sen cümle, işüm öndin sona

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
1 Ey Tanrı! Mademki ben kendimi sana verdim, o halde baştan sona kadar varım yoğum hep sensin.
2 Önce de bu akılla canın mayası ve ocağı seninle birlikteydi, eninde sonunda varacağım yer de sen olduğun için işte sana doğru gidiyorum.
3 Yolum senden gelip sana varır; dilim senin sözlerinle seni söyler. Fakat bir türlü elim sana ermiyor. Bunun neden böyle olduğuna şaşakaldım.
4 Bunun sebebini kim ne bilsin? Bilse bile anlatılamaz ki! Böyle ağlayıp sızlamakla gözümün yaşı nasıl dinsin?
5 Ayağa kalksam, seninle beraber kalkarım; baksam seninle birlikte görürüm. Nereye gitsem gönlümün yüzü hep senden yanadır.
6 Benim için can ve cihan sensin; benim için gizli hazine serisin; Kazanç ve zarar olarak benden bana ne geliyorsa, senden geliyordur.
7 Dilimden söz söyleten, gönlümde hükmeyliyen sensin. Baştan sona kadar bütün işlerimde yardımcım sensin.

Vezni:
Müstef’ilün Müstef’ilün Müstef’ilün Müstef’ilün

(EY PADİŞAH, EY PADİŞAH
Ey padişah! Ey padişah!
Çün ben beni verdim sana,
Genç ü hazinem kamusu
Sensin benim önden sona.

Evvel dahi bu akl u can
Seninleydi asl iken;
Ahır gerü sensin mekan
Uş varırım senden yana

Senden sana varır yolum,
Sana seni söyler dilim,
İlla sana ermez elim,
Bu hikmette kaldım tana

Bu hikmeti kim ne bile,
Bilse dahi gelmez dile;
Bu ah ile bu zar ile
Gözüm yaşı nice dine!

Dursam seninle dururam,
Baksam seninle görürem
Her kancaru kim yürürem,
Gönlüm yönü senden yana.

Sensin bana can u cihan,
Sensin bana genc-i nihan,
Sendendürür assı, ziyan;
Ne iş gelir benden yana.

Söz söyleten dilimde sen,
Hükmeyliyen içimde sen,
Alıveren elimde sen
Cümle işim önden sona.

Şöyle yakın olmuş iken,
Görmez seni bu can u ten
Kim geçiser bu perdeden,
Kim mani olur hükmüne?

Âşık sana tuttu yüzün
Unuttu cümle kendözün
Cümle sana söyler sözün
Söz söyleten sensin yine.

Âşık Paşa


İZAHLAR;
Âşık Paşa Anadolu’da yetişen ilk mutasavvıf şairlerdendir.
Ondan evvel Şeyyad Hamza ve Sultan Veled bu neviden eserler vermişlerdir. Âşık Paşa’nın eserleri, derin bir dini lirizm taşımaktan ziyade didaktik mahiyeti haiz olan manzumelerdir. Garipname İsimli mesnevisi de tasavvuf akidelerini ve nazariyelerini Türkler arasında yaymak için yazı yazılmış bir eserdir. Halk edebiyatımızda Yunus Emre; divan edebiyatımızda Nesimi ve Şeyh Galip gibi şairlere coşkun ilham menbaı olan tasavvufun mahiyetinden ve esaslarından daha ileride, Nesimi’nin bir gazeli dolayısıyla bahsedilecektir.
1. Pâdişâh kelimesiyle, kâinatta her şeyin sahip ve hâkimi olan Allah kastedilmiştir.
Çün; (mademki) manasına gelen Farsça bir edattır.
Genç ve hazine kelimeleri; birincisi farsça ve ikincisi Arapça olmak üzere, ayni manaya gelir. Şair bu iki kelimeyi birden kullanmakla, malik olduğu veya olmak istediği bütün kıymetleri anlatmak istemiştir.
Kamu; hep, bütün ve kamusu, hepsi demektir. Genç ü hazînem kamusu, genç ü hâzinemin hepsi demek olup hazînem kelimesinin sonunda bulunması icap eden tamlayan eki, eski bir ifade hususiyeti olarak kullanılmamıştır.

2. Asl; bir şeyin esası, mayası demektir. Kân ise, maden çıkarılan ocağa, kuyuya denir. Tasavvuf akidelerine göre, kâinattaki bütün varlıklar Allah'tan kopup gelmiş oldukları ve en sonunda gene ona ulaşacakları için akılla canın mayası ve ocağı da Allah olmuş oluyor.
Ahir, Arapça, son, en sonda, akıbet demektir. Geru da, geri kelimesinin eski söyleyişe göre aldığı şekildir; ikisi birden en nihayet, eninde sonunda demek olur.
Üş yahut uş, işte, bundan dolayı manalarında, eskiden kullanılmış Türkçe bir bağlama edatıdır. Bugün arada sırada kullanılan işbu tarzındaki mürekkep kelimenin başında bulunan işbu eski edattır.
Gazelin bu ikinci beytiyle daha sonraki beyitlerinde, asıl kafiyeden mâdâ, birinci mısraın ortasıyle sonunda ve ikinci mısraın ortasında ayrıca birer kafiye kullanıldığı görülüyor: can, kân ve mekân gibi. Böyle gazellere musammat gazel denir. Bu tarzda musammat kasideler de vardır. Musammat gazeller ve kasideler, iki müsavi parçaya ayrılabilen aruz kalıplarıyle yazılır.
Divan Edebiyatında musammat ismi, kıt’alardan meydana gelen manzumelere de verilir; murabbalar, muhammesler, müseddesler hep birer musammattırlar.
3. Hikmet; kâinattaki şeylerin mahiyetlerini, asıllarını anlatan bilgi, beşer akımın kolay kolay erişemiyeceği İlâhî sebep; ahlâka müteallik ve nasihati havi olan kısa söz ve gizli sebep manalarına gelir. Bu beyitte ikinci mana ile kullanılmıştır. Şair, bu işlerin nasıl ve neden böyle olduğuna akıl erdiremeyerek şaşakalıyor.
Kaldım tana; tanakaldım, şaşakaldım demektir. Bu mürekkep fiil daha sonraları donakalmak şeklini almıştır. Tan, şaşma, hayret manası taşıyan bir köktür. Eski eserlerimizde kullanılan tan mı kelimesi de, şaşılacak şey mi, garip midir? manasına gelir.
4. Beytin kafiyesi olan dina; dine, dinsin demektir; sondaki e’nin a oluşu daha ziyade kafiye kay di dolay ısıyledir.
5. Kancaru; nereye demektir. Bu Türkçe kelimeye XIV üncü asırdan sonraki eserlerde rasgelinmez olmuştur.
6. Genc-i nihân: (f. s. t.) Gizli hazine.
Assı, Türkçe bir kelime olup kâr, fayda demektir. Daha eski eserlerde bu kelime asığ şeklindedir.
7. Elimi alıveren; elimden tutuvereny bana yardım, bana güven veren demektir. Birinci mısradaki ikinci (dilümde) kelimesi, (gönlümde) manasınadır. Bu beytin iç kafiyelerinden biri (elümi sen) öbürlerine uymamaktadır.