Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

VATAN YAHUT SİLİSTRE’DEN

Başlıca Kahramanlar:

İslam Bey: Namık Kemal'in ideal erkek tipini temsil eder. Korkusuzdur, her şeyden önce vatanını düşünür. Vatanı için canını da aşkını da feda eder.

Zekiye: Zekiye, Namık Kemal'in ideal kadın tipidir. Zekiye de İslam Bey gibi korkusuz bir kahramandır. Sevdiğinin arkasından gitmek maksadıyla olsa da erkek kılığına girip savaşa gitmesi, orada başarılar göstermesi önemlidir.

Abdullah Çavuş: Halkı temsil eden bir kahramandır. Abdullah Çavuş da her şeyden önce vatanını düşünür. Her zaman söylediği "Kıyamet mi kopar?" sözüyle halkın vatan karşısında her şeyi hafife almasını simgeler.

Albay Ahmet Sıtkı Bey: Sıtkı Bey de ideal kahramanlardandır. Vatanını her şeyden önde tutan biridir. Geçmişinde yaşadığı bir olaydan dolayı bütün hayatı değişmiştir. Yaşadığı bu olay, oyunun da çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

ÖZET:
Vatan yahut Silistre, ilk Türk tiyatrolarından biridir. 1873'te sahnelendiği zaman büyük yankı uyandırır. Oyunun büyük ilgi görmesi, Namık Kemal'in sürgüne gönderilmesine sebep olur. Namık Kemal, her şeyin üstünde vatanı tutmaktadır. Bu oyununda da bu düşüncesini işler.
İslam Bey, sevdiği kız Zekiye'nin yanma gelerek savaşa gideceğini haber verir. Yanından ayrılırken orada toplanan kalabalığa vatanla ilgili bir konuşma yapar. Sonunda "Beni seven arkamdan gelsin." der ve gider.

Zekiye, İslam Beyi çok sevdiğinden ve "Beni seven arkamdan gelsin." sözünü duyduğundan İslam Beyin arkasından gider. Âdem adıyla orduya katılan Zekiye, İslam Beyin yanında vatan savunmasında bulunur. Kalenin müdafaasında başarılı işler yapar.
Bu arada, kale kumandanı Sıtkı Beyin hikâyesi anlatılır. Asıl adı Ahmet olan Sıtkı Bey, başarılı bir askerdir. Bir arkadaşı suçsuz yere cezalandırılır. Cezayı da Ahmet Beyin vermesi istenir. Ahmet Bey buna tahammül edemeyerek emre uymaz. Bu itaatsizliğinin ardından ordudan ayrılan Ahmet Bey, Sıtkı adıyla orduya bir er olarak katılır ve komutanlığa kadar yükselir. Ahmet Bey, Manastırdan ayrılırken bir kızını orada bırakmıştır. Öldüğünü sanmaktadır.

Bir çatışma esnasında İslam Bey, yaralanır. Âdem adıyla bulunan Zekiye İslam Bey'in yarasını sararken, İslam Bey, Zekiye'nin sesini tanır ama tam olarak bilemez. Çünkü Zekiye erkek kılığındadır. Ancak yavaş yavaş sır perdesi de aralanır.
Düşman kuvvetlerinin cephaneliğini patlatmak gerekince İslam Bey ve Zekiye korkusuzca bunu kabul ederler. Abdullah Çavuş ise her olay karşısında söylediği "Kıyamet mi kopar?" sözüyle herkese neşe kaynağı olur. İslam Bey ve Zekiye bu görevlerini de başarıyla yerine getirirler. Sonunda sır ortaya çıkar. Sıtkı Bey, kızına sarılır. Büyük mutluluk yaşanır. Oyun, kahramanlık duygularını çoştururcasına 'Yaşasın Vatan! Yaşasın Osmanlılar!' nidalarıyla son bulur.


Oyundan bir bölüm

DÖRDÜNCÜ MECLİS

- Sıdkı Bey,— İslâm Bey, Zekiye -

Sıdkı Bey: (İslâm Bey’in önünü alarak) — Sen biraz dursana! Böyle hücumlara onlar da kâfidir. Bilir misin ki kale gerçekten muhataradadır. Ne imdat gelir, ne zahire (erzak) var, ne para var, ne zabit kaldı. Allah bilir; ama devlet bu kaleyi gözden çıkarmış.

İslâm Bey: — Bey, o nasıl lâkırdı! Hiç devlet kalesini gözden çıkarır mı? Serdâr ne yapsın? Düşman çok, asker az. Onlar bizim gayretimize güveniyorlar da terfihlerini bozmuyorlar. Keşke göğsüme birinci dokunan kurşun canımı alaydı da sizden bu sözleri işitmeyeydim.

Sıdkı Bey: — Oğlum, ben kalenin teslimini düşünmüyorum. Kurtarmağa bir çâre arıyorum. Kaleyi teslim etmek isteyen seninle müzâkere etmez (konuşmaz) a.

İslam Bey: — Kurtarmaya çâre... Kavga ederiz... Ölürüz... Teslim olmayız... Vesselam.

Sıdkı Bey: — Kaleyi kurtarmağa daha güzel bir çâre var. Gerçekten ölecek adam ister.

İslâm Bey: — Ben daha ölmedim.

Sıdkı Bey: — Ölmedin, ama hastasın.

İslâm Bey: — Sübhan Allah! Hasta olan ölemez mi? Beyim siz reyinizi söylemeye bakınız... Ben vatanım için hasta iken de ölürüm, sağken de ölürüm. Bir kere ölsem, dirilsem yine ölürüm.

Sıdkı Bey: — Bu gece düşmanın ordusuna girer, cebhânesini ateşleyebilir misin?

İslâm Bey: — Ateşleyebilirim. Hatta iktizâ ederse (gerekirse) üzerine oturur, öyle ateşlerim. Fakat orduya girmek mümkün olur mu, orasını bilemem.

Sıdkı Bey: — İşte mesele orada! Tasavvurum (düşüncem) âdeta delilik gibi görünür. Yüzde bir ümit ya var, ya yok... Kusuru beyhude (boş yere) tutulup kurşuna dizilmekten ibaret... Elinden tutup da cebhânenin başına göndermek mümkün olsa her muhatarayı (tehlikeyi) gözüne alacak kalede bin kişi bulurum. Bu kadar hatarlı (tehlikeli) zamanlarda muhal (imkânsız) görünen çârelere de imkân vermeğe çalışmak lâzım gelir. Bu bence bir itikâd (inanış)! Hatta karar verdim. Akşam, gece orduya gireceğim. Yalnız yanıma bir arkadaş arıyorum.

İslâm Bey: — Teşebbüse ben kâfi değil miydim?

Sıdkı Bey: — Eğer bir kişiyi kâfi göreydim yapacağım şeye şimdiye kadar kendim teşebbüs etmez miydim sanırsın.

İslâm Bey: — Bey, bu nasıl tasavvur? Bu tabya senin vücûdunla duruyor. Bahâdırâne (kahramancasına) bir hareket için maksadı mı heba edeceksin?

Sıdkı Bey: — A bey! Sen deminki edepsizin sözlerine mi bakarsın? Burada bu kadar mektep görmüş, bu kadar her rütbeyi bir kavgada kazanmış zabitlerimizi, bu kadar ecelle pençeleşmekten çekinmez askerleri var... Ah! Hasta idin! Görmedin ki ne mertlikler ettik. Düşman her gün kırkar, ellişer bin kişiyle hücum ederdi. Bizimkilerin ikişer, üçer bin kişisi bir yere toplanınca tabyaları muhafazaya kanâat etmezlerdi. Meydân muharebelerine çıkarlardı. Bir kılıç; on, on beş süngüyle çarpışırdı. Dişler, tırnaklar bayağı silâh kuvvetini bulmuştu.

(Namık Kemal)

 

Koyu bir vatansever olan ve bu duyguyu halkta uyandırmak isteyen Namık Kemal, bu eseriyle Silistre savunmasına gönüllü olarak katılan İslam Bey ile erkek kılığına girerek kaleye gelen Zekiye’nin aşkı etrafında, Türk askerinin vatan uğruna gösterdiği fedakârlığı ve vatan sevgisini canlandırmıştır. Namık Kemal’in vatan sevgisinin, sahnenin dışına taşmasıyla oynandığı dönemde büyük bir heyecan yaratan bu eser, Türk tiyatrosunu bulunduğu seviyeden çok ilerilere götürmüştür. Vatan yahut Silistre, çok sevilmiş, Avrupa’da ilgi uyandırmış, başka dillere tercüme edilmiştir. Namık Kemal’in bu konuyu işlemesinde hem döneme damgasını vuran milliyetçilik gibi kavramlar hem de romantizm akımının etkisi vardır.

Osmanlı’nın eski gücünden uzak olduğu yıllarda yazılan bu eser, Türk insanındaki vatan aşkını canlandırmak amacıyla yazılmıştır. Tiyatroyu sosyal fayda ve eğlence aracı gören Namık Kemal, bu eserini yazmakla halka vatan sevgisini aşılamak istemiş ve bunu başarmıştır.

Eserdeki bu canlılık ve coşku sayesinde Vatan yahut Silistre, İstanbul dışında da sahnelenmiş, daha sonraki zamanlarda filmi yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nin eski gücünde olmadığı ve toprak kaybettiği yıllarda yazılan bu oyundaki tema dönemin gerçekleriyle yakından ilgilidir. Bu tür olaylar o dönemde ve geçmişte sık sık yaşanmıştır.

Namık Kemal, eski gücünden uzak olsa da vatanın İslam Bey, Zekiye, Abdullah Çavuş, Sıdkı Bey gibi kişilere sahip olduğunu vurgulamak istemiştir. Zorda kalınca kaleyi teslim etme düşüncesinde olan kaymakam tiplemesi ile de korkak ülke yöneticilerini eleştirmiş, bu tür kişilerin “casus” olabileceğini bile ileri sürmüştür. Bu tiplemelerle halka kaymakamın değil, “Ben vatanım için hasta iken de ölürüm, sağken de ölürüm. Bir kere ölsem, dirilsem yine ölürüm.” diyen İslam Bey; “Ölürüm, kıyamet mi kopar?” diyen Abdullah Çavuş gibi cesur vatanseverlerin yanında yer almaları gerektikleri mesajlarını vermiştir.

Toplumun içinden kişilerle (Zekiye, Abdullah Çavuş) halka yakın yöneticilerin ve aydınların (Sıdkı Bey, İslam Bey) karakterize edildiği Vatan yahut Silistre’de halkın anlayacağı sade bir dil kullanılmıştır. Bu yönüyle Vatan yahut Silistre’deki sahne dili, halk dilinden uzak değildir. Namık Kemal, “toplumcu” bir anlayışla eser verdiği için bu oyununda da toplumun kolayca anlayacağı bir dil kullanmıştır.

Namık Kemal, Vatan yahut Silistre adlı piyesinde kişiliğini ve düşüncelerini sahneye yansıtır. Ateşli bir vatansever olan Namık Kemal, İslam Bey tiplemesi ile bunu sahneleştirmiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Mersiyesi gibi şiirlerindeki coşku, bu eserde de kendisini gösterir. Eserin tamamına bu coşku yayılmış durumdadır.

Metinde yer alan bölümde kaleyi teslim etme düşüncesinde olan kaymakama karşı İslam Bey, çok sert çıkar ve kaymakamı casuslukla suçlar. “Herif şeytan mısın? Şeytandan şen’i (kötü) bir şey misin? Şeytandan şen’î ne olur? Câsûs... Mutlak bu köpek casustur.” cümleleriyle ifade eder bunu.

İslam Bey’in, düşmanın kuşattığı ve zor durumdaki Silistre kalesine gönüllü olarak katılması, canını ortaya koyması ve onu sevenlerin de ardından gelmesi Namık Kemal’in kişiliği ile örtüşmektedir. Bu yönüyle eser ile yazar arasında yakın bir ilişki vardır.

Vatan yahut Silistre, Namık Kemal’in sağlığında sahnelenen tek oyunudur. Yazarın kişiliği ve tiyatro tarihi açısından önemlidir. Toplumda oluşturduğu büyük yankı ve halk arasında milliyetçilik, hak, adalet gibi konuları gündeme getirdiği için Namık Kemal’in Magosa’ya sürülmesine neden olmuştur. Eser, aynı zamanda tiyatronun toplumda doğurduğu ilgi dolayısıyla, sanatçılar arasında tiyatro eseri yazmak hevesini uyandırmıştır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi