Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AHMET MİTHAT EFENDİ- MÜŞAHEDAT 

Romanın özeti

Ahmet Mithat Efendi vapurda Fransızca konuşan ikisi genç, biri yaşlı üç Ermeni kadın görür. Vapurdan indikten sonra kadınları, Beyoğlu’ndaki evlerine kadar takip eder. Görüşme talebinde bulunur ve onların romanını yazmak istediğini söyler. Kadınlardan biri bu talebi kabul eder ve yazacağı romana, arkadaşı Agavni ile birlikte yardımcı olacağını söyler. Yazar ilk olarak Agavni’nin hikâyesini dinler. Hikâyede adı sıkça geçen Efendi Refet’le görüşmek ister. Refet, Seyyit Mehmet Numan Efendi isimli bir tüccarın yanında çalışmaktadır. Yazar Refet’le görüşür. Bu genç, Agavni’nin hikâyesinde eksik olan tarafları tamamlar. Yazar, hikâyeyi okumak üzere, Siranuş’a gider. Agavni de oradadır. Hikâyeyi bir kere de Agavni’den dinler. Daha sonra dinlediklerini roman haline getirerek iki genç kıza okumaya başlar. Onların yardımıyla hikâyeyi tashih eder, eklemeler yapar. Romanda Agavni, Siranuş, Refet, Seyit Mehmet Numan, Antuvan Kolaryo, Novart, Karnik, Maryam, Takuhi ve Feride'nin hikâyeleri anlatılır. Bu kişilerden kimileri iyi kimileri kötüdür. İyi - kötü çatışması romanda canlı tutulur.

Romandan bir bölüm

Şu kısa bölümü yazmaktaki amacım, okuyucularımızın düşünce ve hayallerini Şirketi Hayriye vapurlarının içine yerleştirip, ilerideki plânlarımızı akla yatkın güzellikte bulmalarına hazırlamaktır. Bu amaç gerçekleşmiştir diyelim de, bir gün Şirketi Hayriye vapurunun yan kamarasında karşılaştığımız bir!... Hayır, bir değil, üç kadını ve bu kadınlardan duyduğumuz ve gördüğümüz şeyleri okuyucularımıza aktaralım.

Beykoz’dan biz vapura binmiştik. Bu bayanları da yan kamarasına girdiğimizde orada bulmuştuk. Bu durumda Tarabya veya Büyükdere'den binmişler. Bunların ikisi genç, birisi ihtiyardı.

Belli ki, Şirketi Hayriye'nin büyük yan kamaraları birbirine ekli, dik açılı üçgen şeklindedir ki, açının karşı tarafı yay gibidir. Bayanlar bu yay tarafındaki tahta sedir üzerinde oturuyorlardı. Üçgenin uzun kenarı ile kısa kenarının arasındaki dik köşe boştu. Biz de gidip doğruca o köşeye oturduk.

Taze kadınlar çok çağdaş giyinmiş oldukları için, çağdaşlık tarzıyla kendilerini tanımadığımız hâlde bile bir baş işaretiyle selâmlaşmak gerektiyse de, yanlarındaki ihtiyar kadın gayet geniş bir siyah yünlü kumaştan fistan giyip, başına da bir siyah başörtü bağlamış olduğundan, yabancı olmadıkları anlaşıldığı için bu selâma da gerek görülmemişti.

Bizim oraya oturmamız bayanları tedirgin etti, ürküttü. Bunlar birkaç söz fısıldadıktan sonra, ihtiyar kadın bir Ermeni ağzıyla bize:

Efendi! Burası bayanlara ait mercili değil midir? diye söylemesin mi? Bize aniden bir ürküntü geldi. Kadın ise konuşmasını doğrulamak için: - Kapının üstünde Osmanlı yazısıyla yazılmış, yağmur altında kaldığı için yazıları iyice bozulmuşsa da “Rezerve Harem” yazıldığı okunabilmektedir ki, Fransızca olarak bu yazının çevirisi “Bayanlara ayrılmıştır” demektir, dedi.

Bayanlardan birisi sarışın, diğeri esmer... İkisi de hakikaten bambaşka güzeldiler. Esmer olanı yeteri kadar ihyan, geniş omuzlu, kalın pazılı. Fakat yaş olarak yirmi yaşlarında genç bir kadındı. Gözleri normal ölçülerden oldukça iri olmasalar da, siyah üzüm gibi koyu kara olan siyah kısımları bütün göz evini kapladığından beyazına yer kalmamıştı. Ama gözlerin böyle normal ölçülerin dışında görülecek derecelerde büyük olmasını eksiklik sayamazsınız ya? “Ahu gözlüye benzemiyor. Siyahı akına yer bırakmamış. ” derseniz, güzelin ne olduğunu bilmediğinize kanaat ederiz. Gözlerin böyle normal ölçülerinden büyük olmasının, nasıl canlar yakar ağırbaşlı bir güzellik ortaya çıkardıklarını takdir edebilmeniz için o gözleri görmeniz gerekliydi.

(Ahmet Mithat Efendi)

 

Ahmet Mithat’ın “Müşahedât” adlı romanı 1890-1891 yıllarında Tercüman-ı Hakikat’te tefrika edilmiş, sonra kitap hâlinde basılmıştır. Ahmet Mithat Efendi, tezli bir roman olarak kaleme aldığı Müşahedât’ta çok ayrı bir roman tekniğini; hatta Batı romanında bile denenmemiş bir anlatım tarzını denemiştir. Romancı, olayları sadece birinci şahıs ağzıyla ifade etmekle kalmaz, bizzat kendisine, yazar ve gazeteci Ahmet Mithat Efendi olarak romanın kahramanları arasında yer verir. Avrupa romanından çok daha önce Ahmet Mithat Efendi’nin Müşahedât’ta kullandığı, ancak daha sonra romanımızda denenip geliştirilmemiş olan bu teknik, Tanzimat romanı için şaşırtıcı bir yeniliktir denilebilir.

Günlük yaşamın içinden seçtiği bir olayın peşinden giderek, bu olaydan nasıl bir roman meydana geldiğini okuyucuya gösterir. Müşahedât, masa başında yazılmış bir roman değildir. Roman, seçilen kahramanların hatıraları ve yazarın gördüklerinin bir araya getirilmesiyle, okuyucunun gözleri önünde yavaş yavaş meydana gelir.

Romanın tekniğinin en önemli taraflarından birisi de kahramanların anlattığı hatıraların yazarın kalemiyle hikâye hâline gelmelerinden sonra bizzat kahramanları tarafından tashih edilmeleridir. Romandaki herkes kendilerine ve yakınlarına ait bölümleri kontrol eder ve olayların gerçekle uygunluğu açısından hikâyeye son şeklini verir. Bu yönüyle yaşanmış olayların anlatıldığı roman, gerçek yaşamla örtüşmektedir. Romanda yaşam öyküleri anlatılan kişiler (Siranuş, Agavni, Refet...) o dönemde yaşamış, günlük yaşamın içinden kişilerdir ve yazar bizzat bu kişilerle tanışmıştır.

Yukarıdaki metinde Şirketi Hayriye (şehir hatları) vapurlarında yazarla roman kahramanlarının ilk karşılaşmaları anlatılıyor. Bu metinde dikkati çeken bir nokta da vapurda kadın ve erkek bölümlerinin ayrı olmasıdır. Günümüzde böyle bir uygulama yoktur.

Roman, tema ve kurgu olarak natüralist karakter göstermektedir. Ahmet Mithat’ın bu romanı yazmaktaki asıl amacı da natüralist romana bir örnek vermektir. Bunu eserin önsözünde açıklamıştır. Yazar, romandan alınan yukarıdaki metinde roman kahramanı kadınları betimlerken natüralist akımının anlayışı doğrultusunda bir bilim adamı titizliğiyle gerçekçi portreler çizmiştir: “Esmer olanı yeteri kadar iriyarı, geniş omuzlu, kalın pazılı. Fakat yaş olarak yirmi yaşlarında genç bir kadındı. Gözleri normal ölçülerden oldukça iri olmasalar da, siyah üzüm gibi koyu kara olan siyah kısımları bütün göz evini kapladığından beyazına yer kalmamıştı.”

Romandaki anlatıcı, roman kahramanlarından biri olan Ahmet Mithat Efendi ve roman kahramanlarıdır. Dolayısıyla roman, kahraman bakış açısı ile yazılmıştır.

Ahmet Mithat gerçekleri iyi ve kötüleri birlikte anlatma yanlısı olduğu için romanda kötülerin (Novart) ve iyilerin (Siranuş) yaşamlarını anlatmıştır. Dolayısıyla romandaki bazı kişilere kötü, bazı kişilere ise iyi işlevi yüklemiştir.

Genel anlamda edebiyatı halkı aydınlatmakta bir araç olarak gören Ahmet Mithat, bu anlayış doğrultusunda romanlarında halkın anlayacağı bir dil kullanmıştır. Çengi’de “Malumdur ki, bir hikâye yalnız seçkinler için yazılmaz, halk için de yazılır.” diyerek eserlerini halkı da düşünerek kaleme aldığını açıkça söyler. Halk için yazılan bir metnin de dili sade olmalıdır.

Roman kahramanları Ahmet Mithat’a yaşadıklarını anlattığı için olaylar daha çok aile çevresinde geçmektedir. Aile içi ilişkiler, aşklar, ailelerin dağılışı, ailelerin birbiriyle olan ilişkileri romanın olay akışında önemli bir yer tutmaktadır.

Müşahedât, Ahmet Mithat’ın olayların akışını keserek bilgi vermemesi, kahramanların ve olayların gerçek olması ile yazarın diğer romanlarından ayrılır. Ahmet Mithat Efendi, kendisini roman kahramanlarından birisi olarak eserine almasıyla ve romanın yazılma işine roman kahramanlarını da katmasıyla roman tekniğinde önemli bir yenilik yapmıştır. Ahmet Mithat Efendi’nin Müşahedât’la getirdiği asıl ve önemli yenilik, romanın yazılışını, romanın konusu haline getirmesidir.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi