FUZÛLÎ - NEYİ KİMİ HER DEM Kİ BEZM-İ VASULI YAD EYLERİM
FUZÛLÎ DİVANI 193. GAZEL
1) Ney kimi her dem ki bezm-i vasulı yâd eylerem
Tâ nefes vardur kuru cismümde feryâd eylerem
(Ney gibi senin visâl bezmini ne zaman yâd etsem kuru cismimde nefes var oldukça feryâd eyliyorum.)
Ney insandır ve ayni zamanda bir musiki âletidir. Ney, kendisine İlâhî ruhun nefhedilmesi ile canlanır ve ses çıkarır.
"Ney"e esrâr-ı kâinat ifşa edilmiştir.
"Ney"in hatırladığı bezm-i visâl, Elest Bezmidir ki Mevlânâ buna neyistân der. Ney tarlası demektir.
Bu ney o ruhlar âleminden ayrılmış, anâsır âlemine düşmüştür. Şimdi eski Bezmi Eleşti andıkça feryat ediyor.
Mevlânâ'da da "ney" ayrılıktan şikâyet eder. Neyistândan onu kesip ayırdıklarından beri feryâdından erkek kadın herkes ağlar.
Bişnev ez ney çün şikâyet mîkuned
Ez cüdâyîhâ hikâyel mîkuned
Kez neyistân tâ merâ bubrîde end
Vez nefirem merd ü zen nâlîde enci... İlh.
Mevlana
Fuzûlî'deki ney aynı neydir.
Ney kurudur ve üflendikçe, içinde nefes var oldukça feryât eder. Bir de yaşadığım müddetçe demektir.
Ney nefes ile ses verdiği için "her dem ki” yani her nefeste ki diyor.
2) Rûz-ı hicrândur sevin ey murg-ı rûhum kim bu gün
Bu kafesden men seni elbette âzâd eylerem
(Ayrılık günüdür. Ey ruhumun kuşu sevin bugün. Ben seni bu ten kefesinden elbette âzâd eylerim.)
Hicrân günü o derece elîmdir ki âşıkı öldürür. Âşık ruh kuşunu ten kafesinden âzâd eder.
3) Vehm edüp tâ salmaya sen mâha mihrin hîç kim
Kime yetsem cevr ü zulmünden ana dâd eylerem
(Hiç kimse sen ay yüzlü güzele korksun da sevgisini vermesin diye, rast geldiğime senin zulmünden şikâyet ediyorum. Sevgili, zaten zâlimdir. Bu yeni bir şey değildir. Hüsn-i tatil san'atı yapıyor.
4) Kan yaşum kılmaz vefâ giryân gözüm isrâfına
Munca kim her dem ciger kanından imdâd eylerem
(Kanlı yaşım, ağlayan gözümün israfını, her ân ciğer kanından onun imdâdına yetiştiğim hâlde, yine karşılamıyorum.)
Bol bol kanlı gözyaşı döktüğünü söylüyor. Kanın menbaı ciğer olarak tasavvur edilirdi.
5) İncimen her nice kim ağyâr bî-dâd eylese
Yâr cevri içün gönül bî-dâda mu'tâd eylerem
(Yârdan gayri olanlar bana ne kadar zulmetseler incinmem. Gönlümü yârin cevrine tahammül etsin diye zulme alıştırıyorum.)
Tasavvufi akideye göre her şeyi yapan kudret-i külliyedir. O, böyle istiyor ki böyle oluyor. Binaenaleyh her cevir, Hakk'tan gelir. Ağyar bir vasıtadır. Bu inanca göre âşık daima teslim ve rıza içindedir. Burada hüsn-i talil san'atı yapıyor.
6) Bilmişem bulman visâlin lîk bu ümmîd ile
Gâh gâh öz hâtır-ı nâ-şâdumı şâd eylerem
(Yârin visâline eremeyeceğimi biliyorum. Lâkin ara sıra bir ümit ile mahzun gönlümü şâd ediyorum.)
Hayatta iken hakikî visâl imkânsızdır. Yârin visâli ayrılık içindedir.
Ayrılık ıstırabı hakikatta yârin visâlidir. Çünkü âşık, neyi sevdiğini derece derece idrak ediyor. Bu idrak visaldir.
Bu visâl ümidi, âşıkın tahayyül ettiği bir visâl ümididir ki bu madde alemindeki visal ile karşılaştırıyor. Onun için âşık, aşk ıstırabından bu derece memnundur, ondan ayrılmak istemez.
7) Levh-i âlemden yudum eşk ile Mecnûn adını
Ey Fuzûlî men dahi âlemde bir ad eylerem
(Âlem sahifesinden gözyaşımla Mecnûn'un adını sildim. Ey Fuzûlî ben de bu sûretle âlemde Mecnûn gibi bir şöhret sâhibi olurum.)
Mecnûn'un adı âlem sahifesine mürekkep ile yazılmıştı. Eski mürekkepler su ile silinirdi. Fuzûlî de Mecnûn adını gözyaşı ile silip yerine kendi adını yazıyor.
Bir ad eylerim demek bir şöhret kazanırım, hem de onun yerine bir ad, kendi adımı yazarım demektir.
Âlem sahifesinden bir adı silmek için ne kadar gözyaşı dökmek lâzımdır. Fuzûlî bu beytte hem kendinin pek çok gözyaşı döktüğünü hem de Mecnûn'dan üstün bir âşık olduğunu anlatıyor.