Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

NEF’İ - BAHARİYE İNCELEMESİ

 

Esti nesim-i nevbahâr, açıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz, sakıy medet! sun câm-ı Cem

Erdi yine ürdibehişt, oldu hava amber-sirişt
Âlem behişt ender behişt, her gûşe bir bağ-ı İrem

Gül devri ayş eyyâmıdır, zevk u safâ hengâmıdır
Âşıkların bayramıdır bu mevsim-i ferhunde-dem

Dönsün yine peymâneler, olsun tehi humhâneler
Rakseylesün mestâneler, mutrıbler ettikçe nagem

Bu demde kim şâm u seher, meyhane bağa reşk eder
Mestolsa, dilber sevse ger, ma’zûrdur şeyhülharem

Ya neylesün biçâreler, âlüfteler, âvâreler!
Sâgar suna mehpâreler nûş etmemek olur sitem

Yâr ola, câm-ı Cem ola, böyle dem-i hurrem ola...
Arif odur, bu dem ola ayş u tarabla muğtenem.

Zevki o rind eyler tamam, kim tuta mest ü şâdkâm
Bir elde câm-ı lâle-fam, bir elde zülf-i ham be ham.
……………
Her nevreside şâh-ı gül, almış eline câm-ı mül
Lütfet açıl sen dahi gül, ey serv-kadd ü gonce-fem!
                                    NEF’İ


ESTİ NESÎM-İ NEV-BAHAR

Divan edebiyatımızın en büyük beş-allı şairinden biri olan, (17. asırda yaşamış), Erzurum-Hasankaleli Nefi’nin bu çok tanınmış kasidesini açıklayacağım. Şiir baştanbaşa bahar neşesini, Nisan havasının güzelliğini ve o sevincin âhengini ortaya koyuyor.


Bu yazı yazılırken, (3 Nisan 1976) hâlâ garip, puslu, fırtınalı bir kış havası içinde "ürdibehişt" (cennet gibi) Nisan ayı geldi mi gelmedi mi, pek fark edemiyoruz. Ama Nefi'nin şu şiirinde, İstanbul'un ağaçlı, kırlı, ferahlı zamanlarına mahsus bir bahar manzaraları ve iç açıcı duyguları ile devam ediyor. Şurası bilinsin: Ömrün balları geçici, şiirin baharı ebedîdir.


Nefi’nin bu şiiri, aslında Dördüncü Murad’ı öven bir kasidenin ’’Nesib" (giriş, tasvir) bölümünün bir kısmıdır. Edebiyatımızın en büyük âhenk ve hayal güçlü şairi olan Nefi'nin şöhretine lâyık ve baharın güzelliğine uygun bir âhenk ihtişamı içinde olan bu şiirin, ayrıca her beyti, resimlik, televizyonluk, senaryoluk tablolar ihtiva etmektedir.
Şiir ayrıca "musammat" denilen kaside örneğidir. Yani mısra sonlarındaki umumi kafiyelerden başka, her beytin içinde de üç kafiye bulunmakta, bunlar istenirse, bir dörtlük gibi alt alta okunabilmektedir:

Gül devri ayş eyyâmıdır
Zevk ü safâ hengâmıdır.
Âşıkların bayramıdır
Bu mevsim-i ferhunde dem.

Şiir, görüldüğü gibi çok fazla yabancı kelime ve terkiplerle yüklü, fakat bir şaheserdir. Nefi’nin bazı sade gazelleri dışında, çoğu şiirleri böyledir. Böyle bir dehanın, bu kadar ağdalı bir dille, (o zamanın moda ve kültürüne kapılarak) harcanmış olmasına üzülürüz. Fakat şiirin sadece âhengi bile, onu birkaç defa okuyanları musiki gücüyle büyüleyecek kırattadır. Zaten bu şiir, güzel bir beste ile musikimizin de çok sevilen parçaları arasına girmiştir.
Şimdi her beyti, manası, manzarası ve içindeki hayalleri ile anlatmaya çalışacağız.

1- Nesim-i nevbahar: İlkbahar yeli
subh-dem: sabahleyin
Cam-ı Cem: Cem’in kadehi
Burada, içki dağıtan (sembol) güzele hitap ediliyor: İşte bak ilkbahar rüzgârı esti, seherle birlikte güller de açtı... Ey saki, bize de sen, şarabın mucidi olan, efsane hükümdarı Cem’in kadehinden sun, bize yardımcı ol ki, bizim de gönlümüz açılsın, ferahlasın... Bize de ilham gelsin.


2- Ürdibehişt: Cennet gibi, ’’Nisan ay’ı"
amber-sirîşt: amber gibi güzel kokulu
behişt ender behişt: cennet içinde cennet. Şükür (cennet gibi
Nisan ay’ı yine geldi. Hava amber gibi güzel kokuyor. Âlem, cennetin koynunda cennete (iç içe cennete) döndü. Her köşe bir İrem bağı oldu. (İrem bağı: Ad kavmi hükümdarlarından Şeddâd’ın Tanrılık iddiası ile yeryüzünde yaptırdığı cennet taklidi bir eşsiz bahçedir ki, İlâhi gazaba çarpılarak tamamlanır tamamlanmaz yere batırılmıştır.)

3- ayş: işret
eyyâm, hengâm: zaman,
ferhunde-dem: mübarek soluklu
Gül devri, işret, zevk ve safa zamanıdır. Bu kudsi mevsim âşıkların bayramıdır.

4- peymane: kadeh,
tehi: boş
humhâne: meyhane, şarap küplerinin bulunduğu yer.
mestane: sarhoş güzel.
mutrıb: çalgıcı
nagem: nağmeler, ezgiler
Kır ve bahar havaları geldi, yine çimen sofraları kurularak (tek) kadehler elden ele dolaşsın, dönsün... Kışın dolan meyhaneler arlık boşalıp kırlara taşınsın. Bu eğlencelerde, saz takımları, oynak havalar çaldıkça, kendinden geçen güzeller raks etsinler.

5- şâm u seher: Sabah akşam,
reşk: kıskanma.
şeyhülharem: Kâbe’deki ihtiyar
Bu öyle güzel bir mevsimdir ki, şehrin kapalı eğlence yerleri, kırların şenliğini kıskanmaktadır. İnsanlara sevme ve aşk neşesi gelmektedir. Şair burada baharın canlandırıcı, diriltici, arzu verici havasını tasvirde aşırı giderek, hatta "Şeyhülharem”in bile âşık ve mest olmasının hoş görülebileceğini ileri sürmektedir.

6- âlüfte: sevgiden şaşkına dönmüş, yoldan çıkmış
mehpare; ay parçası
sâgar; kadeh
Bu beyit öncekinin devamıdır baharın bu diriltici, çekici iğvaları karşısında, peki bizim gibi çaresiz şaşkın ve avâreler ne yapsınlar! Ay gibi güzeller kadehleri (kadehe benzeyen gül ve lâleleri) sundukça, onu içmemek, güzellere hakaret olmaz mı?

7. dem-i hurrem: mübarek mevsim, zaman
ayş u tarab: işret ve çalgı
muğtenem: ganimetlenmiş, ganimet bilen.
Çevresinde sevgililer, içki kadehleri ve böyle ferahlık verici bir hava bulan ârif (akıllı olgun) bir kişi, elbette ki bu bahar mevsiminin getirdiği işret ve eğlenceleri ganimet ve cana minnet bilecektir.

8- rind: (burada) olgun güzel, sevgili
şâdkâm: neşeli
câm-ı lâle fâm: lâle renkli kadeh
zülf-i ham be ham: kıvrım kıvrım, lüle lüle saç.
Bu beyit bir tablodur: Bir eliyle büklüm büklüm uzun saçlarını, bir eliyle de lâle renkli kadehi tutarak şaire yaklaşan güzelin, mutluluk ve zevki en son perdeye çıkaracağını, söylemektedir.

9- nevreside: yeni yetişmiş
şâh-ı gül: gül dalı
câm-ı mül: içki kadehi
serv kaddü gönce fem: servi boylu ve gonca ağızlı
Bu beyit de harikalı resim halinde. Tabiatla insan arasında, güzellik bağı kurmaktadır. (Yine sakiye, sevgiliye hitapla) Bak, yeni yetişen her gül dalı, elinde şarap kadehine benzeyen bir gonca (gül) almış duruyor. Hadi ey güzel lütfet, sen de açıl. Çünkü sen de o fidan gibi servi boylu ve gonca ağızlısın!
Bu kaside nesibi, şüphesiz ki içki ve zevk teşviki için değil, baharın güzelliklerini, şehir hayatından bıkan insanın tabiata açılışları ile her türlü şenliği kırlarda, bahçelerde bulacağını, sonsuz ustalık, âhenk ve zevkle anlatan bir şiirdir. İçkiyle ilgili unsurlar, daha çok divan edebiyatı mazmunlarına bağlı kalmak içindir.
(Tercüman, 4 Nisan 1976)

 

NEFİ - BAHARİYE İNCELEMESİ-2

 

1. Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subh-dem

Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

 

2. Erdi yine ürd-i behişt oldı hevâ anber-sirişt

Alem behişt-ender-behişt her gûşe bir bâğ-ı İrem

 

3. Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ hengâmıdır

Âşıkların bayramıdır bu mevsim-i ferhunde-dem

 

4. Dönsün yine peymâneler olsun tehî humhâneler

Raks eylesin mestâneler mutribler ettikçe negam

 

5. Bu demde kim şâm u seher meyhâne bâğa reşk eder

Mest olsa dilber sevse ger ma’zûrdur şeyhü’l-Harem

 

6. Yâ neylesin bî-çâreler âlüfteler âvâreler

Sâgar sunar meh-pâreler nûş etmemek olur sitem

 

7. Yâr ola câm-ı Cem ola böyle dem-i hurrem ola

Ârif odur bu dem ola ayş u tarabla mugtenem

 

8. Zevki o rind eyler tamâm kim tuta mest ü şâdkâm

Bir elde câm-ı lâle-fâm bir elde zülf-i ham-be-ham

 

9. Lutf eyle sâkî nâzı ko mey sun ki kalmaz böyle bu

Dolsun sürâhî vü sebû boş durmasın peymâne hem

 

10. Her nev-resîde şâh-ı gül aldı eline câm-ı mül

Lutf et açıl sen dahi gül ey serv-kadd ü gonca-fem

 

Günümüz Türkçesiyle:

Musammat kaside, aruzun iki eşit parçaya bölünen kalıplarıyla yazılan ve iç kafiyesi bulunan kasidedir. İç kafiye bulundurduğundan ahenk yönü güçlüdür.

1. İkbahar rüzgârı esti, sabahleyin güller açıldı; bi­zim de gönlümüz açılsın. Ey içki sunan, meded (yardıma koş.). Cem’in kadehini sun. İçkiyi bulanın İran mitolojisinin önemli hükümdarı Cem olduğuna inanılır. Yine inanışa göre Cem kadehi diye anılan kadeh, yedi madenden yapılmış olup bütün dünyada olup biten yansıtma özelliğine sahiptir.

2. Yine Nisan ayı geldi; hava anber kokularına bü­ründü. Âlem cennet içinde cennet oldu. Her köşe bir İrem bahçesine döndü. İrem, Yemen’deki Ad kavminin hükümdarı olan ve tanrılık iddiasında bulunan Şeddâd’ın cennete benzesin diye yaptığı Kuran-ı Kerim’de de geçen ünlü bahçenin adıdır.

3. (İçinde yaşadığımız zaman) çiçeklerin açtığı gül devri, yaşama yiyip içme günleri, zevku sefa zamanıdır, Bu mutlu mevsim (bahar), âşıkların bayramıdır.

4. Yine şarap kadehleri dönsün (meclistekilere sıra sıra içki sunulsun), meyhaneler boşalsın, şarkı okuyucular şarkı okudukça sarhoşlar oynasın.

5. Akşam ve sabah meyhanenin bahçeyi kıskandığı bu anda (bu mevsimde) Şeyhülharem sarhoş olsa, güzel sevse mazurdur. Şeyhülharem, iki kutlu şehir Mekke ve Medi­ne’deki mukaddes yerlerin bakımı ve idaresinde görev alan kimsedir.

6. (Böyle bir durumda) çaresizler, (böyle durumla­ra) alışkın (âşıklar), avareler ne yapsın. Ay parçası güzel­ler kadeh sunarsa (onların sundukları içkileri) içmemek zulüm olur.

7. Cem’in kadehi ve sevgili olduktan ve böyle bir mutlu an da bulunduktan sonra ârif (derin anlayışlı ve kav­rayışlı kişi) şimdi zevk ve eğlenceyi ganimet bilendir (ona yakışan budur.).

8. Bir elinde lâle renkli kadeh, bir elinde de kıvrım kıvrım sevgilinin saçını tutan sarhoş ve pek mutlu olan rind, zevki tam anlamıyla, eksiksiz yaşar. (Rind tipi ile ilgili Figanî’nin gazelinin açıklama­sında bilgi verilmiştir.)

9. İçki sunan! Lütf edip nazlanmayı bırak da şarap sun. Çünkü bu meclis böyle kalmaz (mevsim değişir, bu zevk mevsimi geçer). Sürahi ve testi dolsun, kadeh de boş kalmasın.

10. Her yeni yetişen gülfidanı (m andıran genç gü­zeller) kadehi eline aldı. Ey servi boylu ve gonca ağızlı güzel! Açıl, sen de gül. Beytin sonundaki gül kelimesi, hem gülmek fiilini göstermekte hem sen de bir gülsün, anlamına gelmekte­dir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

FUZÛLÎ - EYLEREM REDİFLİ GAZELİ (GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ - AÇIKLAMASI)

BAKİ – GÜL REDİFLİ GAZELİ (GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ)

BAKİ – KEVKEB REDİFLİ GAZELİ (GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ)

GAZEL / FİGANİ (Ö.1532)

SU KASİDESİ VE AÇIKLAMASI


 

II. Kaside

 

1. Sanman ki felek devr ile şâmı seher eyler

Her vâkıanm âkıbetinden haber eyler

 

2. Bir düş gibidir hak bu ki ma’nîde bu âlem 

Kim göz yumup açınca zamânı güzer eyler

 

3. Bir yirde ki ârâma bu mikdâr ola mühlet

Erbâbı nice kesb-i kemâl ü hüner eyler

 

4. Olmuş tutalım müddet-i ârâmîde mümted

Âkil nice temyize reh-i hayr ü şer eyler

 

5. Bulmaz reh-i Hakkı meğer ol kimse ki ona

Tevfîkini Hâdî-i ezel râhber eyler

 

6. Tevfık refik olmayıcak fâide yoktur

Her kim burada akla uyarsa zarar eyler

 

7. Gavga-yı sühandır bu fazilette nemiz var

Fazl ehli bizim başımız üstünde yer eyler

 

8. Hakkımda ne derlerse o güne süfehânın

Âsâr-ı tabîatlerine kim nazar eyler

 

9. Lâzım gelecek ol müteşâirlere tab’ım

Her ma’rekede n’eyledi dahi neler eyler

 

10. Ol safder-i düşmen-küş-i nazmım ki husûsâ

Şemşîr-i zebânımdan ahibbâ hazer eyler

 

11. Olursa eger himmet-i şâhenşeh-i âdil

Hâşâ ki bu endîşede Nef’i zarar eyler.

 

Günümüz Türkçesiyle:

1. Feleğin dönerek akşamı sabaha çevirdiğini san­mayın. (Aslında o bu değişiklikle) her işin, başa gelecek hadiselerin akıbetinden haber vermektedir.

2. Doğrusu şu ki, bu dünyanın gerçek anlamı bir düş gibi olduğudur. Öyle ki göz yumup açıncaya kadar zaman gelip geçiverir.

3. Dinlenme süresi bu kadar kısa olan bir yerde bu­lunan kişiler nasıl olur da fazilet ve hüner elde edebilir?

4. Tutalım bu dinlenme ve rahat etme süresi uzasın. Akıllı insan (bu çok uzun zaman diliminde bile) iyilik ve kötülük yollarını birbirinden nasıl ayırabilir?

5. Doğru yolun göstericisi Allah’ın yardımını rehber kıldığı kimsenin dışında başkası doğru yolu bulamaz.

6. Allah’ın yardımı yoldaş olmayınca bir fayda gelmez. Bu konuda aklına uyan kişi zarardadır.

7. Bu, sanatlı söz söyleme mücadelesidir, fazilet konusunda yoksa bizim neyimiz vardır ki? Faziletli kişilerin bizim başımız üstünde yeri vardır,

8. O düşük insanlar hakkımda ne derlerse desinler. (Kötü) şahsiyetlerinin eserleri olan o sözlerine kim dönüp bakar?

9. Gerektiğinde o şair geçinenlere şair karakterim her savaş alanında neler etti ve daha neler edecektir.

10. Ben, şiirin düşmanları öldüren o bahadırıyım ki özellikle kılıcı andıran dilimden dostlar bile korkup çekinir­ler.

11. Adalet sahibi sultanlar sultanının yardımı olur­sa, Nef’î böyle bir düşünceden dolayı aslâ zararlı çıkmaz.


 

III. Gazel

1. Tûti-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil 

Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil

2. Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

3. Yîne endîşe bilir kadr-i dür-i güftânm

Rüzgâr ise denî dehr ise sarrâf değil

4. Girdi miftâh-ı der-i genc-i meânî elime

Âleme bezl-i güher eylesem itlâf değil

5. Levh-i mahfûz-ı sühandır dil-i pâk-i

Nef î Tab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil

 

Günümüz Türkçesiyle:

1. Ben mucize gibi söz söyleyen bir papağanım. Ne desem (o söylediğim sıradan bir) söz değildir. Felek ile söyleşemem, zira onun aynası (gönlü) saf değildir. Beyitte, papağanları söz söylemeye alıştırmak için karşılarına ayna tutulması âdetine işaret vardır.

2. Gönlü temiz olmayana gönül ehlidir, diyemem. Gönül ehlinin birbirini bilmemesi, tanımaması insaflı bir iş değildir.

3. Her ne kadar içinde yaşadığımız zaman alçak ve kıymet bilmez ise de sözümün incisinin değerini yine düşünce bilir, tanır.

4. Manalar hâzinesinin kapısının anahtarı elime geçti. Artık bütün dünyaya inciler saçsam bu boşuna har­canmış sayılmaz.

5. Nef’î’nin temiz kalbi şiirin Levh-i mah­fuz’udur. Dostlarınki gibi küçücük bir sahafçı dükkânı değildir.

Levh-i mahfuz insanlarının kaderlerinin, başlarına neler geleceğinin yazılı olduğu şey demektir. Şair kendi­sinin şairlik tabiatını bu şekilde yüceltirken diğer şairle­rin şiir söyleyebilme kabiliyetlerini eski kitapların alınıp satıldığı küçük bir kitapçı dükkanına benzetmektedir.

Prof. Dr. M.A. Yekta Saraç, Divan Şiirinden Seçmeler

 

İLGİLİ İÇERİK

KASİDE NEDİR ve ÖRNEKLERİ

SU KASİDESİ

KASİDE İNCELEMESİ-NEDİMDEN SEÇMELER

HÜRRİYET KASİDESİ-NAMIK KEMAL

KASİDE -ŞİNASİ

GÜL KASİDESİ