Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 ŞEYH GALİP - YİNE ZEVRAK-I DERUNUM KIRILIP KENARAE DÜŞTÜ TAHLİLİ

GAZEL

Yine zevrâk-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şişedir bu reh-i sengsâre düştü.

O zaman ki, bezm-i canda, bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i muhabbet, dil-i pare pare düştü

Gehi zih-i serde desti, geh ayağı koltuğunda
Düşe kalka haste-i gam, der-i lûtf-ı yâre düştü.
 
Erişüp bahâre bülbül, yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahammül, dil-i bikarare düştü.

Meh-i bürc-i arızında gönül oldu hâl'e mail
Bana kendi taliimden bu siyeh sitâre düştü.
 
Süzülüp ol çeşm-i âhû, dedi zevk-ı vasla yâhû
Bu değildi neyleyim bu yolum intizare düştü.
 
Reh-i Mevlevi'de Galib, bu sıfatla kaldı hayran
Kimi terk-i nâm u şâne, kimi i'tibâre düştü.
 
ŞEYH GALİP

 

 

GÖNLÜMÜN GEMİSİ

Şeyh Galib'in bu yazımızda bir gazelini anacağım. Böylece, senaryo film, hikâye, resim yapıcı ve yazıcılarımıza, çizgiye, fi­güre, kaleme gelir yeni Şeyh Galip sunuşları olacak.

Güzel bir besteyle musiki hazinemizi süsleyen bu gazel, bir bakıma, Kulekapısı'nda yatan Mevlevi şeyhi büyük şairimizin hayat hikâyesi, bir bakıma da yaşama, inanç ve felsefesinin, di­van mazmunları içerisinde harikalı bir yorumudur.

Divan şiirimizin üslup ihtişamı bakımından da en parlak ör­neklerinden olan bu şiir," musammat" denilen iç kafiyelerle zenginleşmiş, ahengiyle, (her beyit) dörtlük'ler gibi de okuna­bilir. Şiirin nadide cevherlerini beyit beyit sunmaya çalışalım:

1-"Zevrâk-ı derûn":İçimin, gönlünün gemisi..." reh"=yol. "Seng-sâr"=taşlık, kayalık. Şair, gönlünün kırıklığını, gamım, hüznünü, bir geminin kenara, kuma oturması, kayaya çarpıp kı­rılması gibi tasarlıyor. Sırçadan (şişe) olan bu gönlün, taşlık yola (bu kadar ıstıraba, çileye, aşk derdine) elbette dayanamayacağı­nı belirtiyor. Yılgın (pasif) bilinen ıstırap, burada bir geminin devimsi parçalanışı halinde, göz önünde bir yıkılış gibi ele alınıyor.

2-"Kâle-i kâm"=Zevk alma, mutluluk kumaşı... "bezm-i can"= Canlar (mutasavvıflar, Mevleviler) meclisi. Daha doğru­su, canlara kader biçilen, Tanrı'nın ruhlarla beraber olduğu ilk meclis (Bezm-i elest)... "Hisse-i muhabbet" sevgi payı., "dil-i pâre pâre"= parça parça gönül.

Galib, daha dünya ve insanlar olmadan, Allanın ruhlarla yaptığı Elest meclisini tasarlıyor. Orada canlar (ruhlar) için birer " muhabbet payı" takdir edilmiştir. İşte o bölüşmeden Galip Dede'nin hissesine, şu paramparça, yaralı gönül düşmüştür.

3- "zir-i ser" başın altı, omuz üstü... "haste-i gam"=gam hastası.." der-i lutf-ı yâr"-sevgilinin lütuf kapısı. Burada,"desti" kelimesinin hem "eli" hem de "testi", "ayağı" kelimesinin de "ayağı ve kadehi" mânâsına getirilerek "tevriye" yapıldığı bilinmektedir.

Beyitte şairimiz, kelimeler, âhenkler yardımı ile aşk sarho­şunun tavırlarını canlandırmaktadır. Bu "gam hastası" kâh elini ensesine kâh ayağını kolluğuna alarak (yahut omzunda testi elinde kadeh olarak) düşe kalka, sevgilisinin iyilik kapısına (Al­lanın lütuf dergâhına)"düşmektedir".

4- "nevbet-i tahammül"=katlanma sırası.."dil-i bikarar"=kararsız, âşık gönül..

Burada baharın, baharda gül-bülbül sohbetlerinin, gül ve çi­çek öbeklerinin her yıl yenilenmesine karşılık, insandaki gamın da eksikliği, yerleştiği anlatılıyor. Bülbül yine bahara erişti, gülle sohbete koyuldu. Ancak, biz sevgiliyi (Ulu Mahbubu) yi­ne göremiyoruz. Ele sohbet, bize tahammül düşüyor.

5-"meh-i bürc-i ârız"=yanağının burcundaki ay. "hâl"=ben, yanak beni... "mâil"=meyleden, düşkün.."sitâre"=yıldız.

Sevgilisinin yanağı bir burç, bu çehrenin parıltısı ay gibi. Parlak ay üstünde kara yıldız gibi duran "ben"e şair meyil ver­miştir. Şairin talihine bakınız ki o kadar beyazlık arasında ona bu "siyah yıldız"(kara baht) düşmüştür.

6- "çeşm-i âhu"=ceylan gözü..."zevk-ı vasl"=sevgiliye kavuşma, onunla vuslat zevki... " intizar"=bekleme, hasret.

Sevgilinin ceylan bakışları süzülüyor ve onunla kavuşma zevkine "hayır!"diyor. Galib'in hayattan umduğu bu değildi ama ne yazık ona ıstıraplı bekleyişler düştü.

7- "reh-i Mevlevi"=Mevlevilik yolu, tarikatı... "terk-i nâm u şân"= şöhret ve şânı terk etmek, onlardan sıyrılmak.

Bütün gazelin felsefi derinliği, tasavvufî mânâsı bu son be­yitte (makta') toplanıyor. Üç çeşit insanlık dile geliyor burada: Biri (Galibin kendisi) İlâhî aşka sürekli hayranlık içinde, Mev­levi yolunda kalıyor. Kimi insanlar: ad, san, mevki, servet gibi maddi şeyleri küçümseyen olgunluğa ulaşıyorlar. Kimileri de bilâkis "i'tibâr" yani şöhret, mevki, para hırsına düşüyorlar.

AHMET KABAKLI Tercüman, 18 Ocak 1976

 


ŞEYH GALİP – GAZEL -II


1. Yine zevrâk-i derûnum kırılup kenâre düştü
    Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâre düştü


2. O zaman ki bezm-i canda bölüşüldü kâle-î kâm
    Bize hisse-i muhabbet dil-i pâre, pâre düştü


3. Gehi zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda
    Düşe kalka haste-i gam der-i lûtf-i yâre düştü


4. Erişüp bâhâra bülbül yenilendi sohbet-i gül
    Yine nevbet-i tahammül dil-i bîkarâre düştü


5. Meh-i bürc-i ârızında gönül oldu hâle mâil
    Bana kendi tâliimden bu siyeh sitâre düştü


6. Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâhû
    Bu değildi neyleyim bu yolum 'intizâre düştü


7. Reh-i mevlevide Galib bu sıfatla kaldı hayran
    Kimi terk-i nâm ü şâna kimi i'tibâre düştü

Vezni: Mütefailün Feûlün Mütefâilün Fâûlün


Günümüz Türkçesi

1. Gene gönlümün gemisi parçalayıp kıyıya düştü. Bu gönül sırçadandır ve taşlık bir yola düştü; dayanması kabil mi?
2. Can meclisinde emel kumaşı bölüşüldüğü sırada, bize muhabbet payı olarak, bu parça parça olmuş gönül düştü.
3. Gam hastası, bazan şarap testisi başının altında, bazan da kadehi koltuğunda olduğu halde, düşe kalka, sevgilinin lûtuf kapısına geldi.
4. Bülbül bahara kavuşup gül sohbeti tazelendi; fakat tahammül nöbeti gene kararsız gönle düştü.
5. Gönül; sevgilinin ay girmiş bir burcu andıran yanağındaki beni sevdi; bana kendi talihimden bu kara yıldız düştü.
6. Sevgilinin o ceylân gözü süzülerek vuslat zevkine "Elveda!" dedi. Ne yapayım? Bu böyle olmamalıydı, beklediğim bu değildi! Artık yolum uzun bir bekleme ve özleme yoludur.
7. Galip mevlevilik yolunda bu sıfatla (Mevlevi olarak) hayran kaldı. Hâlbuki kimisi nam ve şan kaydından kurtulmak kimisi de saadet ve itibara kavuşmak hevesine kapıldı.

İzahlar:
1. Zevrak-ı derûn : f. is. t.) Gönül gemisi, gönül kayığı.
Reh-i sengsâr : (f.s. t.) Taşlık yol.
Birinci mısrada, şairin kendi gönlünü bir gemiye benzetmesi, aşkın enginlerinde dolaşmasından, bu ummanın bin bir fırtınasına göğüs germesinden dolayıdır ki onun kırılıp kıyıya düşmesi de aşkın bu, fırtınaları demek olan, ıstırapları yüzündendir.
İkinci mısrada ise, gönül, taşlık bir yola düşen sırçaya benzetiliyor. Anlaşılacağı veçhile, buradaki taşlık yol da, bin bir türlü elem ve ıstırapla dolu olan aşk yoludur.
Bu beyitte sengsâr kelimesinin seng hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak tarzda okumak lâzımdır.

2. Bezm-i cân : (E is. t.) Can meclisi. Cân kelimesi lûgat manası olan ruhtan başka tasavvufta tarikata gönül adayan sâlik manasını alır. Can kelimesinin taşıdığı bu mana ile bezm-i can terkibi de, gönülleri derin ve hakiki aşkla dolu olanların yaptıkları topluluk, aşk ve muhabbet meclisi, gönül bezmi manasını alır. Bu aşk meclisinde herkesin nasibi olan emel payı ayrılırken, yani herkese dilediği şey verilirken şaire de paramparça olmuş bir gönül düşmüş.
Kâle-i kâm : (f. is. t.) Emel kumaşı. Emel, kumaşa benzetilmiştir.
Hisse-i muhabbet : (f. is. t.) Muhabbet hissesi.
Dil-i pâre pâre : (f. s. t.) Paramparça gönül.

3. Zîr-i ser : (f. is. t.) Başın altı.
Haste-i gam : (f. is. t.) Gam hastası.
Lütf-i yâr : (f. is. t.) Sevgilinin lûtfu.
Der-i lûtf-i yâr : (Zincirleme f. is. t.) Sevgilinin lûtuf kapısı.
Bu beytin manası ve nüktesi bir kelime oyununa dayanmaktadır: birinci mısradaki destî kelimesi bildiğimiz testi manasından başka, Farsça el demek olan dest kelimesinin tamlanan hali de olabilir. Keza, ayağ kelimesi de şarap kadehi manasından başka ayak manasıyla de alınabilir ve böyle, bu kelimeleri el ve ayak manalarıyla düşündüğümüz takdirde, beyit gam hastasının ıstıraplı kıvranışlarını anlatan bir mahiyet olabilir.
Destî ve ayâğı kelimeleri ikişer manaya gelebildikleri için beyitte îhâm yahut tevriye denilen lâfız san'atı vardır
Ayrıca; eli manasıyla, desti kelimesi beyitteki ayak, koltuk ve baş kelimeleriyle ve testi manasıyla de, şarap kadehi demek olan ayağ ile münasebetlidir. Bu bakımlardan da beyitte tenâsüp sanatı vardır.
Bu suretle, bu iki san'atın bir arada kullanılışına da îhâmı denir.

4. Sohbet-i gül : (f. is. t.) Gül sohbeti.
Nevbet-i tahammül : (f. is. t.) Tahammül nöbeti; sabır sırası.
Dil-i bîkarâr : (f. s. t.) Kararsız gönül, sabırsız gönül.
Şair, bahar gelince bülbülün gene güle kavuştuğudu, onun karşısında terennüme başladığını; fakat kendisinin sevgilisinden uzak bulunmak acısına katlanmak zaruretinde kaldığını anlatıyor.

5. Burc-i ârız: (f. is. t.) Yanak burcu.
Meh-i burc-i ârız : (Zincirleme f. is. t.) Yanak burcunun ayı.
Burc, eskilerin kozmoğrafya bilgilerine göre, göğün ayrılmış olduğu on iki kısımdan herbiridir; yıldızların hareketleri bu burçlara göre hesap edilirdi. Müneccimler de yıldızların karakterlerine bakarak, filân yıldızın filân burçta bulunmasından uğur veya uğursuzluk manaları çıkararak insanların talihlerinden haber verirlerdi..
Şeyh Galip bu beytinde, sevgilisinin yanağını ayın girdiği bir burce ve onun üstündeki beni de bir yıldıza benzetiyor. Fakat renginin siyahlığından dolayı, bu ben-tezatlı bir ifade ile-kara bir yıldız oluyor. "Bana kendi taliimden bu siyeh sitare düştü" denilmesi, yukarıda işaret olunduğu gibi, eskiden talihin yıldızlara bağlı sanılmasından dolayıdır; kara yıldız, kara bahta işaret sayılmıştır.

6. Çeşm-i âhû : (f. is. t.) Ceylân gözü.
Zevk-i vasl : (f. is. t.) Kavuşma, beraber olma zevki; vuslat tadı.

7.Reh-i mevlevî : (f. s. t.) Mevleviliğe ait yol; Türk mutasavvufı Mevlâna Celâleddini Rumi (1207-1273)nin kurmuş olduğu tarikat.
Terk-i nâm ü şân : (f. is. t.) Nam ve şamn bırakılması; nam ve şandan vazgeçmek.
Küçük yaştan mevleviliğe girerek nihayet istanbuldaki Galata Mevlevihanesi şeyhi olan Galip Dedenin bazı gazellerinin makta'ları, yani son beyitleri, onun Mevleviliğini gösteren mutasavvıfane fikir ve duyguları taşır. Bu gazelin maktaı da öyledir.

İzahlı Divan Şiir Ant. N.H.Onan