Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 ALİ ŞİR NEVAİ - BAHAR BOLDU VE GÜL MEYLİ KILMADI GÖNLÜM


Sözde, anlatımda aranılan şey anlamdır. Bütün varlıklarda güdülüp gözetilen şey de o anlamların kaynağı olan insandır. Söz onun sözüne ve anlatış onun anlatımına varır.


GAZEL

Bahar boldu ve gül meyli kılmadı gönlüm
Açıldı gönce ve lîkin açılmadı gönlüm


Yüzün hayâli bile vâlih erdi andak kim
Bahar kelken ü kitkenni bilmedi gönlüm

 
Yüzün nezâresi de mahv u mest idi yani
Ki gül çağıda zamanı ayılmadı gönlüm


Nevâi gönce tilâp gönlüm ağzın etti -heves
Eğerçi tapmadı lîkin yanılmadı gönlüm


Mefâilün feilâlün mefâilün feilün


Metin incelemesi:

Biçim Yönünden:

Biçimi: Nazım.

Nazım biçimi: Gazel.

Nazım birimi: Beyit.

Ölçüsü: Aruz.

Me ta i lün/fe i lâ tün/me fâ i lün/fe i lün

ba hâr bol/du ve gül mey/li kıl ma di/gön lüm

Türü: Lirik şiir.

Konusu: Şair, sevgilinin güzelliği karşısında ba­harın güzelliğini unutacak kadar kendinden geçtiğini ve ona derin bir sevgi ve özlem duyduğunu anlatıyor.

Temi: Aşk.

Kafiye şeması: aa/ba/ca/da.

Kafiyeli olan, "Kıl-madı gönlüm/açıl-ma-dı gön-lüm/bil-me-di gönlüm/ayılma-dı gönlüm/yanıl-ma-dı gönlüm" sözcüklerindeki "-ma/-me" olumsuzluk ekle­riyle "-dı/-di"li geçmiş zaman ekleri ve yinelenen "gönlüm" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "IL" olup tam kafiyedir.

Dil Özellikleri:

a) Gazel, Çağatay lehçesiyle yazılmıştır. Bu yüz­den Oğuzca'da bulunmayan sözcüklere rastlanılmakta­dır; Bolmak (olmak), könül (gönül), andak (o kadar), bile (ile), kelken (gelen-geldiğini), kitkenni (giden-gittiğini), tapmak (bulmak-elde etmek), eğerçi (ger-çi-ne kadar), kılmadı (duyma-istek-arzu).

b) "Yüzün hayali" (yüzünün hayali), "yüzün ne-zâresi (yüzünün nezâresi) gibi kimi sözcüklerde tam­lanan ekleri ölçü gereği söylenmemiştir.

c) "Gönlün açılması" deyimi, iç rahatlığı duy­mak anlamında kullanılmıştır.

İçerik Yönünden:

1. Bahar oldu, gönlüm güle arzu duymadı, Gonceler açıldı, fakat gönlüm açılmadı.

2. Gönlüm yüzünün hayali ile öylesine şaşkındı ki, Baharın geldiğini ve gittiğini anlamadı.

3. Yüzünü seyredince gönlüm, öylesine hazla doldu ki, Gül mevsiminde bir an olsun ayılmadı.

4. Ey Nevâi! Gönlüm gonca diledi, sevgilinin duda­ğını istedi. Gerçi elde edemedi, ama sevmekten vazgeçmedi.

Araştırmalar:

1. Şair, goncanın açılması ile gönlün açılması ara­sında şöyle bir bağlantı kuruyor. Gonca, tomurcuk durumda olan güldür. Goncanın açılması, gerçek an­lamda renkli taç yapraklarının ortaya çıkmasıdır. To­murcuk halindeki gülün yaprakları, henüz açılmamış olduğu zaman nasıl bir sıkıntı içindeyse, ferahlama olanağı bulamayan gönül de aynı sıkıntı ve darlık içindedir.

2. Şairin gönlü sevgilisinin yüzünü düşlüyor, onun çekici yüz güzelliği karşısında kendinden geçiyor. Bu şaşkınlık içinde zamanın nasıl geçtiğini, çevresinde olup bitenleri, baharın nasıl gelip gittiğini fark etmiyor. İç dünyasındaki coşku, şaire dış dünyadaki değişmeleri fark ettirmiyor.

3. Şair, son beyitte kendisine sesleniyor. Ey Neva, gönlün gonca diledi, yani sevgilinin dudağını arzu etti. Gerçi istediğini elde edemedi, ama goncanın sevgilinin ağzı olduğunu anladı, diyor. Onun güzelliği konu­sunda yanılmadığını söyleyerek sevgiliye olan hayran­lık duygusunu dile getiriyor. Demek ki, şairin gönlü­nün elde edemediği, ama sevmekte yanılmadığı sevgi­linin güzelliğidir. Nedeni de hiç değilse gönlünün ne istediğini anlamış olmasıdır.

4. Bu gazelle daha önce okuduğumuz gazeller ara­sında biçim, duygular, mazmunlar ve söz sanatları bakımından büyük benzerlik vardır. Bu gazel ile diğer gazellerin biçimsel yapısı aynıdır. Bu gazelin nazım birimi, ölçüsü, kafiye düzeni diğerlerinden farklı de­ğildir.

Anlatım yönünden hu gazelin dili, diğer gazeller gibidir. Duyguların anlatımında manzum kullanma eği­limi bunda da görülmektedir. Şair, bu eğilimin sonu­cu sevgilinin ağzı için "gonca" mazmununu kullanmış­tır.

Aynı durum söz sanatları yönünden de görül­mektedir. Nitekim ilk beyitte "bahar, gül, gonca, açılmak" sözcükleri anlamca ilgili kullanılarak tena­süp sanatı yapılmıştır. Son beyitte de sevgilinin ağzı goncaya benzetilerek teşbih sanatı yapılmış oluyor.

5. Bu gazelle ilgili "dil özellikleri" bölümünde de görüleceği gibi, şiirde Çağatay lehçesinin özellikleri açıkça görülmektedir, örneğin: Anadolu Türkçesindeki "-en" sıfat fiil eki, Çağatayca'da "-ken" biçi­mindedir: Kel-ken, kit-ken. Bugünkü Türkçede yer alan "-ı" hal eki, Çağatay lehçesinde "-ni" şeklinde­dir: Kitken-ni (gideni). Yine Anadolu Türkçesi'nde yer alan kimi sözcüklerin Çağatayca'da yazımı deği­şiktir: Bolmalı (olmalı) gibi.

 

SİNAN PAŞA

 

Eski insanın, secili ve hünerli olmakla be­raber, ilk sanatkârane eserini XV. asırda Tazarrûnâme'siyle Sinan Paşa verdi. Bu, eskilerce "nesr-i müselsel" veya "nesr-i mürsel" denen tarzdadır.

İsmail Habib SEVÜK

 

HİTABİYYAT

— Tazarrunameden —

 

Âlimsin, ilmine gayet yok. Kadirsin, kudretine nihayet yok. Kadîm­sin, ukuul-i mütekadimin ve müteahhirin dâire-i kıdemine kadem basa­maz. Hakîmsin, hükema-yı evvelin ve âhirîn hikmetin ma'rifetinden dem uramaz. Bir maşuksun ki aşkın havasında felekler cerhe girüp oynar. Bir mahbûbsun ki şevkin derdinden bütün gün âsiyâ-yı cerh inler.

Kaadirsin ki kudretini tahrîrde Kalem-i â'la âciz. Âlimsin ki malû­matın ihatasında leh-i muallâ kaasır...

 

Açıklamalar:

Tazarruname (yalvarışlar kitabı), Sinan Paşa'nın Tanrı, evren (kâinat) ve insanlar hak­kındaki din görüşlerini anlatan bir eserdir. Okuduğunuz örnek parça bu eserden alınmış­tır. Burada Tanrının yüceliği, sonsuz gücü, kendi nitelikleriyle anlatılıyor. Tanrı için "âlim" ve "alîm" kelimeleri kullanıyor ki, bu kelimeler "bilgin", "bilgisine son olmayan" anlamınadır Bunun gibi "kadir" çok güçlü; "kadîm" çok eski, anlamında Tanrıyı niteleyen kelimelerdir.

Örnek parça okunduğu zaman, bir ahengin varlığı seziliyor. Bu da çoğunlukla cüm­lelerin seçili ve kelimelerin (sayı bakımından) denk bir düzenle kurulmuş olmasındandır:

Alîmsin, ilmine gayet yok.

Kadîrsin, kudretine nihayet yok

Metin İncelemesi:

Biçim Yönünden:

Biçimi: Nesir (düzyazı).

Türü: Nesr-i mürsel (Simetrik Nesir-Secili Ne­sir.)

Konusu: Yazar, Tanrı, evren ve insanlarla ilgi­li duygu ve düşüncelerini İslâm dini açısından ele ala­rak inceliyor.

Ana düşünce: Tanrı'nın yüceliğine duyulan hay­ranlık duygusu.

Dil özellikleri:

a) Dil ağır, anlatım süslüdür. Sözcüklerin usta­lıkla seçimi ile secilerin birbirini ahenkli biçimde iz­lemesi sonucu, yazı, okuyucuda şiir etkisi bırakmak­tadır, örneğin: Âlimsin, ilmine son yok; güçlüsün, gücüne son yok.

b) Fiiller, genellikle Türkçedir: Basamaz, uramaz, oynar, inler.

c) Sıfatlara çok yer vermiştir: Tanrı için "âlim, kaadir, kadîm" sıfatları kullanılıyor.

 

İçerik Yönünden:

SESLENİŞLER

Bilginsin, bilgine son yok. Güçlüsün, gücüne sı­nır yok. Eskisin, önce ve sonra gelenlerin usu senin eskiliğine ulaşmaz. Bilgesin, önceki bilginler ve son­ra gelenler senin yüceliğinden söz açmaz. Bir sevgili­sin ki aşkının havasında felekler göklere girip oynar. Bir sevgilisin ki özlem derdinden bütün gün gök de­ğirmeni inler. Güçlüsün ki gücünü yazmakta en yük­sek kalem sahipleri beceriksiz, bilgilisin ki bilginin genişliğinde o en yüksek levhaya yazılanlar bile eksik kalır.

Araştırmalar:

1. Bu örnek parçada Tanrı'nın belirtilen nitelikle­ri şunlardır: Tanrı, sonsuz bilgi sahibidir. Gücü sınır­sızdır. En eskidir, başlangıcı ve sonu bilinemez. Bilgi­sinin sınırlarına insan düşüncesi ulaşamaz. Tanrı'nın yüceliği ve üstünlüğü kimse tarafından bilinmez, yapı­sının sırrına erilmez.

2. Yazarın metinde kullandığı Türkçe sözcükler şun­lardır: Fiil kökenli: Basamaz, uramaz, girüp, oynar, inler; isim kökenli olanlar: Yok, bir, bütün, gün.

3. Bu yazıda dil ağır, anlatım süslüdür. Seciler yo­lu ile anlatım şiirselleştirilmiştir. Yazı, bu özellikle­riyle günümüz nesrinden ayrılmaktadır.

4. Eski nesirde çok kullanılan süslü anlatım, bizce düzyazı için gerekli değildir. Çünkü seçili, söz sanat­lı süslü anlatım, anlatımı kapalı ve anlaşılmaz bir duruma sokar. Bu da duygu ve düşüncelerin kavran­masını zorlaştırır. Bu nedenle, kolay anlamayı sağla­yacak olan yalın anlatım yolu tercih edilmelidir.

N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi