YUNUS EMRE İLAHİ İNCELEMESİ
Ben yürürüm yâne yâne
Aşk boyadı beni kaane
Ne âkılem ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi
Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi
Akarsulayın çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuben ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette hâlim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluban yürürüm
O yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçâreyim
Baştan ayağa yâreyim
Dost İlinden âvâreyim
Gel gör beni aşk neyledi
Metin incelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: İlahi.
Nazım birimi: Kıta (dörtlük).
Ölçüsü: 4+4 = 8'li hece.
Konusu: Ozanın, Tanrı'ya karşı duyduğu derin ve içten aşkı, O'na kavuşma isteğinden doğan ıstırabı anlatılıyor.
Teması: Tanrı aşkı, kavuşma özlemi, acı.
Kafiye şeması: aaab/cccb/dddb.
Dörtlüklerde redif, yarım, tam ve zengin kafiye görülmektedir. İlk dörtlükteki "yane/kane/divane" sözcüklerinde ortak kafiye sesi "ane" olup zengin kafiyedir. İkinci dörtlükteki "yel-ler gibi/yol-lar gi-bi/sel-ler gibi" sözcüklerinde geçen "-ler" çoğul ekleriyle "gibi" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "L" olup yarım kafiyedir. Üçüncü dörtlükteki "çağ-lar-ım/dağ-lar-ım/ağ-lar-ım" sözcüklerinde geçen "-larım" ekleri rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "-ağ" olup tam kafiyedir.
Deyimler-Söz Grupları:
Yane yane yürümek: Tanrı aşkıyla kendinden geçmiş biçimde, dinsel coşku içinde gezip dolanmak.
Ciğeri dağlamak: İçten, derin acı duymak.
Şeyh anarak ağlamak: Taptuk Emre'ye duyulan özlemi gözyaşlarıyla dile getirmek, içten gelen sevgiyi bu yolla belirtmek.
Avare olmak: Ne yapacağını bilmeden başıboş dolaşmak.
Ne âkılem, ne divane: Tanrı sevgisiyle kendinden geçmiş olmak.
Dost ili: Tanrı'nın katı, ya da Şeyh Taptuk Emre'nin oturduğu yer. Bu ifade "Dost elinden" biçiminde de okunup değerlendirilmiştir. O zaman anlamı "dost yüzünden, Tanrı özleminin derdiyle" şekline dönüşür.
El almak: "Ya elim al kaldır beni" dizesinde geçmektedir. Tasavvufta Şeyh'e bağlanmak, tarikatla ilgili bir töreni yapmak için Şeyh'ten izin almak anlamına gelir.
Söz Sanatları: Ozan, kendisini ikinci dörtlükte yele, yola, sele;
Üçüncü dörtlükte akarsuya; altıncı dörtlükte Mecnun’a benzetmiştir.
Dil özellikleri:
Ozan, yaşadığı dönemin Anadolu Türkçesine özgü sözcükler kullanmıştır: Akarsulayın (akarsular gibi), anuban (anarak), oluban (olarak).
"Akarsulayın" vb. sözcüklerde geçen "-uban, -üben" eki, bağ-fiil yapan ektir; "-rek-rak" ekinin karşılığı olarak kullanılmaktadır.
İslâmiyet’in etkisiyle yabancı sözcüklere yer verilmiştir: Yane yâne (yana yana), divâne (deli, akılsız), vasi (kavuşma), yâr (sevgili), melül (üzgün).
Tasavvuf ile ilgili terimlere yer verilmiştir:
Şeyh: Tarikatlarda kendisine uyulan ve derviş yetiştiren yetkili kişi.
Miskin: Ermiş, eren.
Dost ili: Tanrı'nın katı.
Farsça olumsuzluk ekini kullanmıştır: Bî-çareyim (çaresizim). Sözcükteki "-b", Farsça olumsuzluk ekidir.
Duyguların anlatımında doğa varlıklarından yararlanmıştır: Yeller, yollar, seller, akarsular.
İçerik Yönünden:
1. Yunus Emre'de iki ben'lik vardır: Biri maddi, diğeri manevi ben'dir. Ozan; "Beni bende demen bende değilim/Bir ben vardır bende benden içeri" diyerek maddi beni inkar eder. Varlık beninin Tanrı'yı tanımasına engel olduğu inancında olduğundan onu reddeder. Böylece benliğini verdiği Tanrı ile dolu benin içinde olduğunu söyler.
Bu inanç içindeki Yunus, ilk dörtlükte Tanrı'ya seslenir. Ben, içimi kana boyayan Tanrı aşkı ile yana yana yürürüm.
Tanrı'ya olan aşkım beni perişan etti, aklımı başımdan aldı, deliye çevirdi. Tanrı'm, aşkının bana yaptığını gel, gör.
Dörtlükte "ben yürürüm yâne yâne" dizesinde ozanın gezginci kişiliğinden de söz edilebilir.
2. Ozan, içinde bulunduğu durumunu doğanın tüm öğelerinden yararlanarak dile getiriyor. Doğanın içinde kalış ve ona tutsak oluş, çağlar boyu Türk köylüsünü statik bir toplum haline getirmiştir. Bu ruh hali Yunus E m re'de de güçlüdür.
Yunus Emre, bu ruh halinin sonucu kimi rüzgâr gibi eserim, kimi yollar gibi tozarım, kimi de seller gibi akarım diyor. Kendisini yönü belirsiz esen rüzgâra, rüzgârın etkisiyle yollarda uçuşan tozlara ve akan sulara benzetiyor. Sonra, "Gel gör beni aşk neyledi" dizesiyle; Tanrı'm, aşkının bana yaptığım gel, gör, diyor.
Yunus Emre, coşkun duygularına doğayı ortak ediyor, onunla bütünleşiyor.
3. Ozan, dörtlükte yine doğa varlığından yararlanıyor ve şöyle diyor: Akarsular gibi çağlarım. Dertli iç dünyamda acı duyarım, ciğerimi dağlarım. Şeyhimi anarak ağlarım. Tanrı'm, aşkının bana yaptığını gel, gör.
Yunus, dörtlükte; Taptuk Emre'nin izni ile yollara düştüğünü, yetişmesinde emeği olan Şeyhi'ni anımsadıkça özlem duygularıyla dolup taştığını anlatmak istiyor.
4. Ozan, Şeyh'ine sesleniyor: Şeyhim! Elimi al, beni kaldır; ya da sana beni kavuştur. Beni çok ağlattın, artık biraz güldür. Tanrı'm, aşkının bana yaptığını gel gör.
Yunus Emre, Şeyhi Taptuk Emre'nin yanında belirli bir olgunluk düzeyine geldikten sonra "el almıştır", yani şeyhinin izniyle gurbete düşmüştür. Gurbet elde çile çeken Yunus, özlem duygularıyla şeyhine vuslatı (vasi) yani kavuşmayı istemektedir.
Dörtlük, Yunus'un Tanrı sevgisini şeyhinden öğrenerek bu hale geldiği ve bu sevgiyle Tanrı'ya kavuşma özlemi içinde olduğu biçiminde de yorumlanabilir.
5. Ben ilden ile yürüyüp dururum. Gezdiğim yerlerde şeyhimi anarım, dilimde hep onun adı var. halimi gurbette kimse bilmez. Tanrı'm, aşkının bana yaptığını gel, gör.
Hakiki aşk dediğimiz ilâhi aşkın özlemi ve evrende çekilen çile dervişliğin özelliğidir. Tanrı'ya kavuşma isteğinin doğal sonucudur. Yunus gibi gerçek Tanrı âşıkları bu çileye severek katlanmaktadır.
Tasavvufta "dost ili, gurbet" sözleri, "Tanrı-insan" ilişkisini açıklayan kavramlardır. Memleket anlamında olan "il" sözcüğü, mecazi anlamda Tanrı katını karşılar. Tanrı'dan uzak kalış "avarelik"tir. "Gurbet" sözcüğü Tanrı'ya kavuşmamış insanın durumunu belirtir. Kişinin gurbetten kurtulması, Tanrı varlığı ile bütünleşmesine bağlıdır, buna da ancak sevgi yoluyla varılır. Yunus da bu yoldadır.
6. Mecnun gibi yürürüm. O sevgiliyi düşümde görürüm. 'Uyanınca düşümün gerçek olmadığını anlar, üzülürüm. Tanrı'm, aşkının bana yaptığını gel, gör.
Ozan, Tanrı sevgisiyle düştüğü yollarda Mecnun'a döndüğünü belirtiyor. Düşünden uyanınca gördüğünün gerçek olmadığın anlıyor, "yâr" (sevgili) dediği Tanrı'ya kavuşamamanın ıstırabı içinde üzülüyor.
7. Ermiş, -Tanrı aşkıyla kendinden geçmiş Yunus olarak çaresizim. Baştan ayağa yaralıyım. Dost ilinden uzaklarda başıboş dolaşmaktayım. Tanrı'm, aşkının bana yaptığını gel, gör.
Ozan, Tanrı'ya kavuşmanın acısının benliğini sardığını belirtiyor.
Araştırmalar:
1. "Ne âkılem, ne divâne", "ciğerim dağlarım", "dost ilinden âvâreyim" sözleri için" "deyimler-söz grupları" bölümüne ve dördüncü kıtanın açıklamasına bakınız.
2. Her dörtlüğün sonunda geçen "Gel gör beni aşk neyledi?" dizesi, şiire biçim ve anlam yönlerinden bütünlük sağlamıştır. Ozan, bu dizesiyle Tanrı1 ya ve genel olarak tüm insanlığa seslenmiş, onlardan içinde bulunduğu durumu anlamalarını istemiştir,.
3. Ozan, Tanrı yolundadır. Şiire göre büyük acılar içinde kendinden geçmiş durumdadır. Yüreği yaralı olduğundan durmadan ağlamakta, yapayalnız bir durumda gurbet acısını yaşamaktadır. Bütün bunlara, büyük bir aşkla bağlandığı Tanrı'ya kavuşmak için katlanmaktadır.
4. Ozan, ikinci ve üçüncü dörtlüklerde duygularını dile getirirken, yaşayışıyla ilgili olarak doğa varlıklarından yararlanmaktadır. Bu varlıklar, "yel, yol, sel ve akarsular" dır. Ozan, bu varlıklarla içindeki coşkuyu anlatmaktadır. Bir bakıma doğa varlıklarının da kendisi gibi Tanrı'yı aradığım söylemektedir.
5. Bu şiir, hece ölçüsüyle yazılmış, koşma kafiye biçimiyle kafiyelenmiş ve halk şiiri nazım birimi olan kıtalarla yazılmıştır.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
YUNUS EMRE'NİN HAYATI VE ESERLERİ
YUNUS EMRE TÜM ŞİİRLERİ
TASAVVUF HALK ŞİİRİ
KLASİK DÖNEM SUFİ ŞAİRLER
TASAVVUF ŞİİRLERİ YUNUS EMRE
YUNUS EMRE -SORDUM ÇİÇEĞE AÇIKLAMASI
YUNUS EMRE - ŞATHİYE ÖRNEĞİ-ÇIKTIM ERİK DALINA
YUNUS EMRE: İLAHİ:2.
Acep şu yerde varm'ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin
Gezdim Urum ile Şam’ı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Şöyle garip bencileyin
Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin
Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğerki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin
Nice bu dert ile vanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğerki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra, duyalar
Soğuk su ile yuvalar
Şöyle garip bencileyin
Hey Emre'm Yunus biçâre
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin
Metin İncelemesi
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: İlahi.
Nazım birimi: Kıta.
Ölçüsü: 4+4 = 8 li hece.
Türü: Lirik şiir.
Konusu: Ozanın, tinsel yalnızlık duygusu içinde Tanrı'yı arama çabası anlatılıyor.
Teması: Yalnızlık ve kimsesizlik duygusu.
Kâfiye şeması: abcb/dddb/eeeb...
Kafiyeli olan "Şam'ı/kamu" sözcüklerinde ortak kafiye sesi "M" olup yarım kafiyedir. "Göz-üm/ öz-üm/yıldız-ım,” sözcüklerindeki "-üm/-ım'' iyelik ekleri rediftir. Kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "Z" olup yarım kafiyedir.
Deyimler-Söz Grupları:
Yukarı iller: Azerbaycan, Horasan, İran.
Bağrı başlı: Bağrı yaralı.
Urum: Anadolu. Anadolu, Türklerden önce Romalılarla (Bizanslılarla) meskûn olduğu için, Osmanlıların eline geçtikten sonra da uzun süre "Rum, diyar-ı Rum" olarak anılmıştır.
Hasret odı: Ayrılık acısı, özlem.
Şardan şara: Şehirden şehire.
Bağrı başlı, gözü yaşlı: Bağrı yaralı, gözü yaşlı.
Hasret odına yanmak: Tanrı'dan ayrı kalmanın acısıyla yanmak.
Gariplere göynür özüm: Kimsesizlere içtenlikle acırım.
Dil Özellikleri;
a) Ozan, yaşadığı dönemin Anadolu Türkçesine özgü sözcükler kullanmıştır: Bencileyin (benim gibi), yuyalar (yıkasınlar), kamu (tüm), sin (mezar).
b) Kimi fiiller bugünkünden değişik kullanılmıştır: Bulam (bulayım), yanam (yanayım), duyalar (duysunlar), yuyalar (yıkasınlar), ere (ersin), ölem (öleyim), diyeler (desinler).
c) Kimi sözcüklerde ölçü gereği hece düşmesi" yapılmıştır: Varm'ola (var mı ola).
d) İslâm’i motiflere yer verilmiştir: Gökteki yıldızım. Bu söz, İslâm inanışına göre, tüm insanların gökte birer yıldızı vardır inanışıyla ilgilidir. Yazgı, kader anlamına gelir.
e) Bugün bile Anadolu'da kullanılan halk deyişleri görülmektedir: Ecel ere bir gün ölem. Soğuk su ile yuyalar. Üç günden sonra duyalar.
İçerik Yönünden:
1. Acaba şu yerde, böyle benim gibi gönlü yaralı, gözü yaşlı bir başka kişi var mıdır? Ozan, gurbetin, yalnızlığın, Tanrı'dan uzak kalmanın acısını anlatıyor.
2. Tüm Urum (Anadolu) ve Şam (Suriye) ile yukarı illerini (Azerbeycan-İran) gezdim. Çok istedim, ama derdime ortak olacak benim gibi bir garip kişi bulam adım. Ozan, kendine eşlik edecek dertli birini arıyor, ama bulamıyor.
3. Kimseler garip olmasın. Ayrılık acısıyla yanmasın, özlem acısı çekmesin Hocam, şöyle benim gibi bir garip kişiyi hiç kimse duymasın. Ozan, "Hocam" sözüyle, kendisini yetiştiren Taptuk Emre'ye sesleniyor. Kendisinin çektiği acıları bir başkasının çekmemesini diliyor.
4. Dilim söyler, gözüm ağlar. Garip içim içtenlikle yanar. Gariplik yazgımmış. Sanırım gökteki yıldızım da benim gibi gariptir. İslam inanışına göre, tüm varlıkların gökte birer yıldızı vardır. Hayat, talih; yıldıza, yani yazgıya göre yürür. Dörtlükte Yunus, durumunu buna bağlıyor.
5. Uzun bir süre bu dert ile yanayım. Günün birinde ecelim geldiğinde öleyim. Belki o zaman benim gibi garip birini mezarımda bulurum. Ozan, mezarında, garip olarak kendisine yine kendisinin eş olacağını söylüyor. Bir bakıma gariplikte kendisine eş olarak ölmüş varlığını bulacaktır.
6. Benim gibi kimsesiz, yalnız, garip biri öldüğünde, insanlar, ölümünü üç günden sonra duyarlar. "Bir garip ölmüş" diyerek su ısıtmaya bile gerek görmezler, soğuk su ile yıkarlar. Şöyle benim (ve benim gibiler) misali. Ozan, bu duygunun yanısıra, maddi varlıktan kurtulma sevincini de dile getirmektedir. Çünkü varlığın temeli manevi yöndür, ruhtur. Ruh, bedenden çekildikten sonra geriye kalan ceset ve onunla ilgili yapılacak işlemler Yunus'a göre önemli değildir. Beden ruhun kafesidir, konuğun konuklandığı yerdir. O çekildikten sonra geriye kalan topraktır, toprağa kavuşacak olan değersiz bir varlıktır. Ruh, vasi (vuslat)'a yani Tanrı'ya kavuştuktan sonra gerideki cesedin ne olacağı pek önemli değildir.
7. Hey Emre'm, çaresiz Yunus'um, bu evrende derdine çare bulunmaz. Sen şimdi git, şehirden şehire dolaş, dur. Bakalım şöyle benim gibi bir garip bulabilecek misin? Ozan, bir derviştir; tüm dervişler gibi dünyayı bir misafirhane kabul etmektedir. O'nun tüm amacı Tanrı'ya kavuşmaktır. Bunun için Tanrı sevgisiyle kentten kente gezerek her türlü sıkıntıya katlanmaktadır. Dervişliğinin gereği "şardan şara" (kentten kente) gitmektedir. Böylece ozan, şiirin bütününde büyük yalnızlığını anlatmaktadır.
Araştırmalar
1. Yanam, ölem, bulam, diyeler, duyalar, yuvalar, bencileyin" sözcüklerinin bugünkü söylenişleri "yanayım, öleyim, bulayım, desinler, duysunlar yusunlar, benim gibi" biçimindedir. "Bencileyin" sözcüğündeki "-leyin" eki, bugün zaman bildiren sözcüklere getirilmektedir: Sabahleyin, akşam leyi a
2. "Hasret odına yanmak" : Tanrı'dan ayrı kalmanın acısını duymak, özlem ateşine yanmak. "Gökteki yıldızım: Talihim, kaderim, yazgım. "Sinde bulmak" : ölüm yoluyla Tanrı'ya kavuşmak.
3. Yunus Emre, "hasret odına" Tanrı için yanmaktadır.
Yunus Emre, aynı zamanda bir derviş olduğunu şiirindeki "Gezdim Urum ile Şam'ı/Yukarı illeri kamu", "Var imdi gez şardan şara" dizeleriyle anlatmaktadır.
4. Altıncı dörtlükte çevresi, gücü, maddi varlığı olmayan kimsesiz garip kişilerin önemsenmediği belirtilmektedir. Ozan, gariplerden yana tavır koyarak çevresi, gücü ve maddi varlığı olanlara değer verilmesini eleştirmiş olmaktadır.
5. Dörtlüklerin sonunda yinelenen "Şöyle garip bencileyin" dizesi, ozandaki yalnızlık duygusunu daha güçlü ve etkili biçimde dile getiriyor, şiire bütünlük kazandırıyor. Ozan, bu dize ile kendisini a) Yüreği yaralı, gözü yaşlı insanlara, b) Gökteki yıldıza, c) Kimsesiz gariplere benzetiyor.
6. Şiirdeki "yalnızlık" duygusunu en güzel biçimde altıncı dörtlük anlatmaktadır.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
YUNUS EMRE'NİN HAYATI VE ESERLERİ
YUNUS EMRE TÜM ŞİİRLERİ
TASAVVUF HALK ŞİİRİ
KLASİK DÖNEM SUFİ ŞAİRLER
TASAVVUF ŞİİRLERİ YUNUS EMRE
YUNUS EMRE -SORDUM ÇİÇEĞE AÇIKLAMASI
YUNUS EMRE - ŞATHİYE ÖRNEĞİ-ÇIKTIM ERİK DALINA
YUNUS EMRE: İLAHİ 3
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Sahralarda âhu ile
Abdal olup yâ hû ile
Su dibinde mâhi ile
Çağırayım Mevlâm seni
Gözyüzünde İsa ile
Tür dağında Mûsa ile
Elindeki asâ ile
Çağırayım Mevlâm seni
Derdi öküş Eyyüp ile
Gözü yaşlı Yâkub ile
Şol Muhammed mahbûb ile
Çağırayım Mevlâm seni
Bilmişim dünyâ halini
Terk ettim kîl ü kalini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım Mevlam seni
Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Metin İncelemesi
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: İlâhi.
Konusu: Tasavvuf inanışına uygun olarak, canlı cansız tüm varlıkların Tanrı'nın birliğini dile getirdiği ve ona gönülden bağlı bulunduğu inancı anlatılıyor.
Teması: Tanrı sevgisi.
Kafiye şeması: abab/cccb/dddb/eeeb...
Kafiyeli olan "taş-lar/Kuş-lar" sözcüklerindeki "-lar" çoğul ekleri aynı görevde olduğundan rediftir. "Taş/kuş" sözcüklerinde ortak kafiye sesi "Ş" olup yarım kafiyedir. "Dil-ler ile/bülbül-ler ile/ kul-lar ile" sözcüklerindeki "-ler" çoğul ekleriyle "ile" bağlaçları rediftir. Kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "L" olup yarım kafiyedir.
Sözcükler-Tamlamalar:
Seher: Salahın erken vakti.
Mâhi: Balık. Ahu Ceylan.
Sahra: Ova, çöl.
Öküş: Çok.
Kıyl ü kaal: Dedikodu, yersiz sözler, çekiştirmeler.
Mahbup: Dost, sevgili. İslâm inanışında Haz. Muhammed'e "Habibullah", yani Tanrı'nın sevgilisi denilmiştir.
Abdal: Gönlünü Tanrı'ya vermiş, dünya ile ilişkisini kesmiş derviş. Geçmiş yüzyıllarda sürekli olarak "Yâ hû!" (Ey Tanrı'm) diyerek dolaşırlardı. Sözcük, aynı zamanda ermiş, çok zeki anlamına gelmektedir.
İsa: Peygamber. Hıristiyanlığın kurucusu. Kitap sahibi beş büyük peygamberden biri. Doğumu mucizelidir. Cebrail'in üflemesiyle babasız olarak dünyaya gelmiştir. Annesi Meryem'dir, ölüleri diriltmek, iskelet halindeki kuşlara can vermek, duasıyla gökten sofra indirmek, körlerin gözünü açmak gibi mucizeleri olduğu söylenir. İncil'de; yumuşak huylu, alçakgönüllü, atılgan, Tanrı'nın oğlu, büyük tasarımları olan, kibirden tiksinen, çocukları seven biri olarak tanıtılır.
Musa: Museviliğin kurucusudur. İsrailoğullarının peygamberidir. I.Ö. XIII. yüzyılda yaşadığına inanılmaktadır. Kitabı Tevrat'tır. Mısır'da Firavun'a tutsak olan İsrailoğullarının kurtarılması için çalışmıştır. Mucizeli asası (değneği) çok ünlüdür. Yed-i Beyzâ (elinin ayasının parlayışı) mucizeler'ndendür. Musa Peygamber, kavmim Mısır'dan çıkarırken asası ile Kızıldeniz'e vurmuş, deniz ikiye yarılarak onlara yol olmuştur. Kutsal Tür (Tûr-ı Sinâ) dağında Tanrı ile konuşmuş ve "Rabbim, bana görün, sana bakayım" demiş. Tanrı da Musa Peygamber’e: "Beni sen hiç göremezsin, fakat dağa bak, yerinde durabilirse görürsün" buyurmuş. Tanrı'nın gücü dağda tecelli edince, dağ parça parça olmuş, Hz. Musa düşüp bayılmış. Kendisine geldiğinde tövbe edip Tanrı'dan bağışlanmasını dileyerek O'nu görme arzusundan vazgeçmiş.
Eyyüb: İsrailoğullarının peygamberlerinden biridir. İ.Ö. 1800'de yaşadığı sanılmaktadır. Her tür acıya katlandığından edebiyatta sabrın simgesi haline gelmiştir. Eyyub Peygamber, çok varlıklıydı. Tanrı, kendisini denemek için tüm malını, on çocuğunu elinden aldı. Ona korkunç bir hastalık verdi, tüm bedeni kurtlandı. Buna karşın O, yine şikâyet etmedi, yakınmadı, sabırlı olmasını bildi. Tanrı ona tüm malını, sağlığını, çocuklarını geri verdi. Bu nedenle Eyyûb Peygamber, eski edebiyatta sabrın sembolü olarak anılır.
Yakub: İsrailoğullarının ilk peygamberidir. İbrahim Peygamber'in torunu, İshak Peygamber'in oğludur. İsrailliler onun soyundan gelmedir. On iki oğlu vardır. En küçükleri Yusuf'un başına gelen felaketler yüzünden ağlamaktan gözleri kör olmuştur. Yusuf'u ağabeyleri kıskandığından, öldürmek amacıyla bir kuyuya atmışlardı. Atıldığı kuyudan kurtulan Yusuf, Mısır'a gitmiş, orada ün yapmış, bir ara gömleğinden kopardığı bir parçayı babasına göndererek yaşadığını kanıtlanıştı. Gömleğin parçasından oğlunun kokusunu alan ve yaşadığını anlayan Hz. Yakub'un gözleri bu olayla açıl nişti. Yakub, doğu edebiyatında oğul özleminin simgesi haline gelmiştir.
İçerik Yönünden:
1. Tanrı'm! Sana olan içten sevgimi dağlar, taşlar ile sabahları öten kuşlar ile söyleyeyim. Aşkımın içtenliğini onlarla birlikte dile getireyim.
2. Tanrı'm! Suların dibindeki balıklarla, çöllerde sana gönül verenlerle seni anayım. Gönlüm deki sevginle derviş olayım, "Yâ hû!" diyerek diyar diyar dolaşayım.
3. Gökyüzüne uçan İsa ile özlemine dayanamayıp Tur Dağında Tanrı ile konuşan ve elindeki asasıyla denizlerde yol açan Musa ile senin adını çağırayım.
4. Derdi, sabrı, aşkı büyük Eyyüb ile gözü Yusuf için ağlamaktan yaşla dolan Yakub ile Tanrı'nın sevgilisi Muhammed ile birlikte sana olan aşkımı söyleyeyim.
5. Dünyanın halini, iyiliğini, kötülüğünü, Varlık ile yokluğunu, geçiciliğini bildim. Dedikoduyu terk ettim, tüm varlığımla sana yöneldim, sana bağlandım. Bu aşkla başım açık, ayaklarım yalın kendimden geçerek senin adını çağırayım Tanrı'm.
6. Yunus, senin aşkını terennüm eder, durur. Kumrular, bülbüller ile içtenlikle seni seven kullar ile birlikte senin adını çağırayım Tanrı'm.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
YUNUS EMRE'NİN HAYATI VE ESERLERİ
YUNUS EMRE TÜM ŞİİRLERİ
TASAVVUF HALK ŞİİRİ
KLASİK DÖNEM SUFİ ŞAİRLER
TASAVVUF ŞİİRLERİ YUNUS EMRE
YUNUS EMRE -SORDUM ÇİÇEĞE AÇIKLAMASI
YUNUS EMRE - ŞATHİYE ÖRNEĞİ-ÇIKTIM ERİK DALINA