Kullanıcı Oyu: 2 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ESKİ TÜRK ŞİİRİ İNCELEMESİ

Sözlü edebiyatımızın ikinci önemli ürün­leri de KOŞUK, SAGU adı verilen şiirler­dir. Bunları XI yüzyılda Kaşgarlı Mahmut'­un, bir sözlük olarak düzenlediği Divânü Lügaat'it Türk adlı eserinde, kelimeler açıklanırken örnekler arasında görüyoruz.

KOŞUK

Tümen çiçek tizildl

Bükünden ol yazıldı

 

Oküş yatıp üzüldi

Yirde kopa adrışur

 

Kızıl sarığ arkasın

Yipkin yaşıl yüzkeşip

Bir bir keri yürkeşip

Yalnguk anı tanglaşur

 

BU GÜNKÜ TÜRKÇESİ

 

Binlerce çiçek dizildi;

O tomurcuklardan yayıldı,

Çok yatmaktan üzüldü,

Yerden biter bitmez ayrışır.

 

Kızıl, sarı ardarda

Yeşil menekşe açıyor

Birbirini sarıyor

İnsan buna hayran olur.

 

SAGU

 

Alper Tunga öldü mü?

Issız acun kaldı mı?

Özlek öçin aldı mı?

Emdi yürek yırtılur

 

Begler atın argurup

Kadgu anı turgurup

Nengzi yüzi sargarup

Körküm angar türtülür

 

BU GÜNKÜ TÜRKÇESİ

 

Alp Er Tunga öldü mü?

Kötü dünya kaldı mı?

Felek öcün aldı mı?

Simdi yürek yırtılır.

 

Peyler atlarını sürüyor.

Üzüntü onları durduruyor,

Benizleri, yüzleri sararıp

Onlara (sanki) safran sürülüyor.

 

Metin İncelemesi:

Biçim Yönünden:

Biçimi: Nazım.

Nazım biçimi: Koşuk.

Nazım birimi: Dörtlük (Kıta).

Ölçüsü: 4 + 3 = 7'li hece.

Türü: Güzelleme.

Konusu: ilkbaharın gelişi ile doğanın çiçekler­le bezenmesi anlatılıyor.

Temi: Bahar sevinci.

Kafiye şeması: aaab/cccb.

Kafiyeli olan "Tiz-il-di/yaz-ıl-dı/üz-ül-di" söz­cüklerinde geçen "-il" ekleri edilgen çatı yapmakta­dır. Sözcüklerdeki "-dı/-di" ekleri, dili geçmiş zaman çekiminde kullanılmıştır. Eklerin tümü aynı görevde olduğundan rediftir. Geriye kalan fiil köklerinde or­tak kafiye sesi "Z" olup yarım kafiyedir.

Yardımcı Bilgiler:

Eski Türklerde, "yiğitlik, aşk, doğa" temlerini işleyen şiirlere "Koşuk" denir. Bunlar; Sığır, Şölen, Yuğ adı verilen törenlerde; Şaman, Baksı, Kam, Ozan sanıyla anılan kişiler tarafından "Kopuz" eşliğinde çalınıp söylenirdi. Halk şiirimizdeki nazım biçimlerin­den koşma'ya benzer. 4+3 ya da 3 + 4 = 7'li hece öl­çüsüyle söylenir. Koşma gibi kafiyelenir.

Dil özellikleri:

a) Koşuk, Kök-Türk Türkçesi ile yazılmıştır. Manzumede hiçbir yabancı sözcük yoktur. Dil sadedir. İslâmlıktan önceki Türklerin Türkçesine güzel bir örnektir.

b) Yalnız ünlü ve ünsüzleri değişen sözcükler: Çeçek (çiçek), tizildi (dizildi), üzüldi (üzüldü), yaşıl (yeşil), yirde (yerde), adrışur (ayrışır). Görüldüğü gi­bi sözcüklerde "e" sesi i'ye, "t" sesi d'ye, "i" sesi ü'ye, "a ve ı" sesleri e ve i'ye dönüşmüştür.

c) "Sarığ" sözcüğü, sonundaki "Ğ" sesinin düş­mesi sonucu "sarı" biçimine dönüşmüştür.

d) Günümüzde değişik anlamda kullanılan söz­cük: Yazıldı (yayıldı).

e) Ol (o), anı (onu) anlamında olup eski Ana­dolu Türkçesine örnektir. "Anı" sözcüğü, "e" zamiri­nin çekimi olup Anadolu'da uzun süre "anı, anda, an­dan" biçiminde kullanılmıştır. Günümüzdeki söylenişi "onu" biçimindedir.

f) Günümüz Türkçesinde kullanılmayan sözcük­ler: Bükün (tomurcuk), öküş (çok), yüzleşip (açıyor), yürkeşip (sararıyor), yalnguk (insan), tanglaşur (hay­ran olur), yipkin (menekşe) ve kerü (birbirini).

İçerik Yönünden:

Tohum toprakta kalmaktan üzüldü. İlkbaharın gelişiyle birlikte, yerden biter bitmez, ayrı ayrı çe­şitli dallar üstünde görünecek. Dallarda tomurcuklar­dan binlercesi dizi dizi açtı, göründü. Doğadaki tüm ağaçlar, bitkiler çiçeklere büründü.

Dörtlükte baharın gelişi, ağaçlar ile bitkilerin çiçek açışı anlatılıyor.

Kırmızı, sarıçiçekler ardarda açtılar. Özellikle menekşeler birbiri ardından açıp durdu.  Çiçeklerin evreni kucaklar gibi görünümü karşısında insan hayran oluyor, hayran olmaktan kendini almıyor.

Dörtlükte eski Türklerde doğa güzelliklerine kar­şı duyulan hayranlık duygusu ile sevgisi anlatılıyor.

Şiir, bu özellikleriyle pastoral şiir türünün güzel bir örneği sayılabilir.

Metin İncelemesi:

Biçim Yönünden:

Biçimi: Nazım.

Nazım biçimi: Sagu.

Nazım birimi: Dörtlük.

Ölçüsü: 4+3 = 7'li hece.

Türü: Koşma (Ağıt).

Konusu: Alp Er Tunga'nın ölümünden ulusun ve beylerin duyduğu üzüntü anlatılıyor.

Temi: ölüm, ıstırap.

Kafiye şeması: aaab/cccb.

Kafiyeli olan "Öl-dü mü/kal-dı mı/al-dı mı" sözcüklerinde yer alan "-dü/-dı" dili geçmiş zaman ekleriyle "mü/mı" soru ekleri aynı görevde olduğun­dan rediftir. Geriye kalan "öl/kal/al" fiil köklerinde ortak kafiye sesi "L" olup yarım kafiyedir.

Yardımcı Bilgiler:

Sagu, eski Türklerde, "Yuğ" adı verilen dinsel törenlerde, ölen bir yiğidi övmek ve duyulan üzüntü­yü dile getirmek için söylenen şiirlerdir. Bu şiirde, Saka Türklerinin büyük hükümdarı yiğit Alp Er Tun­ga'nın ölümünden duyulan acılar dile getiriliyor. Alp Er Tunga, Firdevsi'nin yazdığı İran ulusal destanı Şeh­name'de Afrâsyâb adıyla geçmektedir. Sagu, XI. yüz­yılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazıya geçirilmiştir.

Dil özellikleri:

a) "Emdi" sözcüğü, zaman içinde küçük değişik­likle "imdi" biçimini almış; sonradan "şu" edatıyla birleşerek günümüzde "şimdi" olmuştur.

b) İsmin "i" hal eki söylenmeyen sözcükler: öcin (öcünü), atın (atını).

c) Günümüzde kullanılan sözcükler: Alp (yiğit), er (erkek-yiğit) , öldü, aldı, kaldı, yürek, at.

d) Ünlü ve ünsüz değişimine uğramış sözcükler: Yırtılur (yırtılır), yüzi (yüzü), begler (beyler). Söz­cüklerde : "i", ü'nün; g, y'nin karşılığı olarak kulla­nılmıştır.

e) Günümüz Türkçesinde kullanılmayan sözcük­ler: Özlek (felek), argurup (sürüyor), turgurup (dur­duruyor), kadgu (kaygı), mengzi (benzi), körkün (on­lara), sargarup (sararıyor), angar (safran), türtülür (sürülüyor), ajun (dünya). Günümüz Türkçesinde kul­lanılmayan sözcüklere ölü sözcükler denir. 

f) "Mengzi" sözcüğündeki   "NG"  sesi,   aslında genizde söylenen nazal  "N"  sesidir. Ses,  günümüz Türkçesinde "N" ye dönüşmüştür. Sözcüğün ilk sesi­nin de "B" olması sonucu, "Mengiz", beniz olmuştur.

g) "Sargarmak" fiilinin günümüzdeki söyleniş biçimi "sararmak" tır. Buna göre, sözcüğün ortasın­da bulunan "G" sesi düşmüştür.

İçerik Yönünden:

  • Yiğit Hakan Alp Er Tunga öldü mü? Kötü dün­yayı bırakıp gitti mi? Felek, yine öcünü aldı; artık dünyamız sahipsiz kaldı. Şimdi yüreklerimiz ondan yok­sun kalmanın acısıyla dolu.  Bu yüzden yüreklerimiz yırtılıp parçalanıyor.
  • Dörtlükte, Alp Er Tunga'nın ölümü, "feleğin öcünü alması ve dünyanın sahipsiz kalması" olarak ni­telendiriliyor. "Felek" sözcüğü, Tanrı ve yazgı anla­mında kullanılıyor.
  • Beyler, bu acıyla atlarını sürüyor. Duyulan üzün­tü onları durduruyor,  at sürmelerine engel oluyor. Yüzleri sarı boya (safran) sürülmüş gibi sapsarı ol­muş, sararıp solmuş. Yaşamak güzel, ölüm acı. Ölü­mün verdiği acı tümünün üzerine çökmüş.
  • Dörtlükte hakanın ölümüne yalnız halkın değil, halk ile birlikte beylerin de üzüldüğü anlatılıyor. Bey­ler, bu üzüntüyle atlarını sürüyorlar, ancak yüzleri sarıya boyanmış gibi sararıp soluyor.
  • Şiirde, ölümden duyulan üzüntünün insanoğlundaki izleri, yankıları, etkileri sade bir söyleşiyle dile getiriliyor.

Araştırmalar:

Şimdiye dek okuduğunuz koşuk ve sagu 'emel alınarak, eski Türk şiirinin özellikleri şöyle sıralana­bilir:

1. Nazım birimi: Dörtlük (kıta) tür.

2. Ölçüsü: Hece ölçüsüdür.

3. Kafiye örgüsü: Bugünkü halk şiirinde görülen kafiye biçimidir.

4. Dil: Sadedir, yabancı dillerin etkisinden uzaktır.

5. Konusu: Yurt, doğa, insan sevgisi, yiğitlik duygusudur.

Eski Türk şiirinde görülen bu özellikler, Anado­lu da gelişen Halk edebiyatının da genel özellikleridir. Bu duruma göre, Türk Halk şiirinin kaynağı, eski Türk şiiridir.

N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

KARACAOĞLAN - KOŞMA (GEL REDİFLİ) ŞİİRİNİN İNCELENMESİ

HİMMET ÇOCUK HİKAYESİNİN İNCELENMESİ

AÇIK DENİZ ŞİİRİNİN İNCELEMESİ

HASTA ÇOCUK-TEVFİK FİKRET

YABAN ROMANININ İNCELEMESİ