Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KİTAP YAKMAK YOK, YA OKUMAK!?-GÖNÜL GÖNENSİN

Cennet'i bir kitaplık biçiminde düşleyen Borges’e
Sevgili Hilmi Yavuz, kitap okumanın bir alışkanlıktan çok, bir yetenek işi olduğu kanısında. Bu yetenek ilkokulda ortaya çıkar, ortaokulda gelişir, lisede ise yapılacak iş bu yeteneğe yön vermektir. Tıpkı resim yapmak, bir müzik aleti çalmak gibi düşünüyor okuma yeteneğini. Sonra da diyor ki: “belki de yetenek değil, çevredir insanı okumaya götüren. Hayal gücünü besleyen gölgeler, mangalın sıcaklığıdır kitapla birlikte hülyalı çocukların içini ısıtan. Evde yüksek sesle şiir okuyan babadır (kendi şiirlerini okuyan bir baba değil di mi? G.G.); sessiz ve gizemli ev içleri, arka bahçelerdir. İyi okurlar, belki de yalnız çocukların arasından çıkıyor. Kim bilir?”

Ben kesinlikle yalnız çocuklardan diyorum. Hani eskiler, gaz lambası ya da mum ışığında okumalarını ballandırarak anlatırlar ya, yalnız-mutsuz çocuklar için gerçek payı içerdiğini düşünürüm kitaba yönelmenin. Ama yakın çevresi yasakçı ve buyurgan tavırla küçük yaşlardaki yetenekleri köreltebilir de...

Oysa kitaba ilişkin yasaklar bende hep okuma iştahı uyandırmıştır. Evde yasakla karşılaşmadığım için ne zaman bir “yasaklanan kitap” haberi duysam, ne yapar eder bulurum o kitabı, merakla okurum sevmesem de... Sanırım geçen ay yitirdiğim sevgili Emel’im (Akıltopu) gibi çoğu insan da aynı merakla arar o kitabı. Hele yasaklanan 'ahlaka mugayir’ olursa...

Ülkemizde kitap okutmanın bir yöntemi de bu olabilir, birçok olumlu örnek tanığım var. Üstelik, küçük yayınevlerinin büyük paralarla başaramayacağı bir reklam kampanyası. Şaka bir yana, ‘demokrasi’nin has ölçütlerinden biridir ‘kitap yasağı’ bence.

Biraz tarihe dönelim mi bu arada: 1930’lar Almanya’sında Nazilere karşıt düşünceleri içerdikleri ya da salt Yahudi yazarlarca yazılmış oldukları için “KİTAP YAKMA ŞENLİKLERİ” düzenleniyor.

A.L. Haight’ın ‘Yasaklanmış Kitaplarından o günleri anlatan bir bölüm:
”10 Mayıs 1933’te öğrenciler Yahudi yazarlarca yazılmış 25 bin kitabı Berlin Üniversitesi’nin önündeki alanda yaktılar. Çiseleyen yağmur altında yükselen alevleri 40 bin kişi sessizce seyretti. Propaganda Bakanı Dr. Goebbels ‘bu davranışın sembolik önemi’ üzerine bir konuşma yaptı. Üniversitelerde benzeri gösteriler düzenlendi. Alanda Marksist edebiyatın yakıldığını ‘resmen’ seyreden 5 bin Münihli öğrenciye şöyle dendi: ‘Alman düşmanı kitapları yakan bu ateş, kalplerimizde de vatan sevgisini tutuştursun.’

Eserleri ateşe atılan yazarlardan bazıları şunlar: Marks, Freud, Jack London, Lessing, Hemingvvay, J. D. Passos, Emil Ludwig, Arthur Schnitzler, Troçki, Lenin, Stalin, Alfred Adler, Thomas Mann, Remarque, Einstein, Heinrich Heine...

1935 Şubatında, Adolf Hitler’in Almanya’da yasakladığı kitaplardan oluşan bir Amerikan kitaplığı Brooklyn’de Prof. Einstein tarafından açıldı. Açış konuşmasında Einstein bu kitaplardan çoğunun Almanya’da yasaklanmasındaki ‘biricik sebebin onlardaki insani nitelik’ olduğunu, ‘nefret ve düşmanlık üzerine kurulan her toplumun çökmesinin kaçınılmazlığını, çünkü insan ruhundaki olumsuz etkilerin bir kere oluşup güçlendikten sonra, ister istemez günlük yaşamda da patlak vereceğini belirtti. Nazilerin kitap yakma şenliği İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürüyor.  Naziler yeniliyor. Artık yeni Nazi  ABD, bütün kara parçalarında (Afrika dâhil)  modern yöntemlerle eski Nazilere taş çıkartacaktır.   

1946’da savaş sonrası ilginç bir olay: "Almanya'daki Amerikan askeri hükümeti, Nazileri hatırlatan şeylerin imha edilmesini emretti. Bunca acıların ardından 'Nazi düşüncesini temizleme adı altında tüm Almanya’daki kitaplar yine toplandı. Özgürlük Savaşının hazin sonucu bu.  1953 Doğu Almanya’da toplanıp ortadan kaldırılan Alman, Nazi ve yabancı yazarların kitaplarının toplam adedi beş milyon.

Demokrasi dünyanın her yerinde böyle bir şey.

Yönetimi kim ele geçirirse ilkokul eğitiminden başlayarak insanlar dinsel inançlarıyla kendisi gibi düşünen kendisi gibi düşünen insanlar yetiştirmek her 'demokratik Yönetim'in temel ilkesi olagelmiştir. Kitaplar, ha yakılmış, ha yasaklanıp ortadan kaldırılmış, fark eder mi? Hele 'İnsan Hakları' gibi bir aldatma varsa…

Büyüklerinize bir sorun; 12 Eylül arefesinde ülkemizde yakılan ya da gömülen kitapların sayısı Dünya Savaşı'nın kitap yakma şenliklerinde imha edilen kitapların birkaç katıdır. 12 Eylül'ü izleyen kış aylarında kitap yakarak ısınan 'aydınlarımız'ın genç kuşaklarıyız bizler. Onlardan birçoğunun elinde-evinde hâlâ kitaba rastlayamazsınız bu yüzden.
Konumuz ‘ahlak’, ‘yasakçılık’ değil, ‘okumak’tı.. Red Kit ‘okuru’ bir başkan döneminden sonra ülkece küreselleştik ve ‘okuma’ diye bir sorunumuz da kalmadı böylece.
80’li yıllarda ‘yerli malı’ sosyetemizin, evleri için sevdiği renklerde kitaplıklar yaptırdığı, ardından da ciltleri aynı renkte ansiklopedi ya da kitap setleri sipariş ettiği çok söylenirdi. O Kitapların okunup okunmadığından söz etmeye gerek var mı? Okumayan ülkemizde, 2000’li yıllarda ‘sahafçılığın yükselmesini neye bağlıyorsunuz?

Günümüzde kitap okumayan iki insan türü var: Birincisi, kitap okumayanlar. İkincisi de, sözgelimi şu yazarların kitaplarını okuyup da ‘bayılanlar’: Nâzım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Veli, Attilâ İlhan, Ahmed Arif, Orhan Pamuk, Ahmet Selçuk İlkan, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan, Yusuf Hayaloğlu... Aklıma ilk gelenlerin çoğu şair oldu; halkımızın şiiri ne kadar çok sevdiği de ortaya çıktı böylece... Hani, ne Türkçe ne de Arapça bildiği halde

‘Arap harfleriyle Kur’an’ külliyatını alıp saklayan milyonlarca yurdum insanı gibi pazarlamacıdan popüler bir yazarın setini taksitle alıp okumadan yıllarca saklayan ‘okurcu’larımızı da unutmayalım bu arada.

Peki, günümüzün okurlan ne durumda? Ezici bir çoğunluğunu ‘bestseller’ listelerin yönlendirdiğini söylemek bile gereksiz. Öte yandan, ‘çok satar’ın ‘az okunduğu’nu düşünürüm hep. (Yukarıdaki listeye bakınız)

Pazar’ın istekleri sanat’ın isteklerine ağır basınca kitap zaten ‘meta’ konumuna düştü. Yoksul kitlenin okuma isteğine yanıt verdiği için de ‘korsan kitap’a tümden karşı çıkamıyorum bir türlü. Ama varsıl kesimin işportaya yönelmesi bağışlanamaz sanırım.
Günümüzde ‘okurluğun, hele ‘sıkı okuyucu’luğun bir uzmanlık alanı olduğunu düşündüğümüzde ‘okuma’ teması öyle çetrefilleşiyor ki, ‘mutlu azınlığımıza’ iki slogan yolluyorum tüm içtenliğimle: ‘Ancak insanlar okuyabilir’ ve ‘Aslolan mutsuzluktur’.

SON EKLENENLER

Üye Girişi