Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KİTABİ YAŞAMAK- AHMET OKTAY

Yazmak tutkusunun bir tür hastalık olduğu öne sürülebilir. Sözcükler tarafından büyülenmiş, daha kesinlikli söylemek gerekirse sözcükler tarafından çarpılmış kişidir yazar İlhan Berk, ‘Düşünürken Buldum Kayayı’ adlı son düzyazı şiirlerinden birinde şöyle diyor: “Bilirim sözcüklerin ulaştığı yere hiçbir şey erişemez. İsa ile Karahisari’nin gömlekleri dikişsizdi. Sözcükler bunu gördü”. Gerçekten de dillendiril(e)meyenin hiçbir anlamı yoktur. Gerçekliği de.

Şair, yazar yaşamına bir anlam vermek için olduğu kadar yaşamı anlamlandırmak için de yazıyor. Her sözcükle yeniden doğuyor, yeniden ölüyor. Birçok kez değindiğim gibi, üstelik yaptığı işin geleceği konusunda hiçbir güvenceye de sahip değil. Bir tür Sisyphos’tur yazan kişi: Her gün bir tepeye çıkarmaya uğraşır uğursuz bir kayayı, ama kaya, tam tepedeyken yeniden aşağı yuvarlanır. Bu işte sapkınca bir yan olduğu açık.

Yazma eyleminin karşısında okuma eyleminin durumu nedir peki? Okur da yazar türünden midir? Bir bakıma. Profesyonel diye nitelenebilecek bir okur olduğu kesin. İşte o kişi, okumadan duramaz, tıpkı yazmadan yaşayamayan yazar gibi. Benim anladığım anlamdaki kitabofıl, kitabı fetişçi bir tutumla değerlendiren koleksiyonerden farklıdır. Kitabofıl için içerik her şeyden önce gelir. O da tıpkı şair ve yazar gibi sözcüklerin büyülenmişidir. Bu dünyayı anlamlandırmak, anlamak ister o da. Kâğıt, cilt, baskı tarihi ikincil düzeydedir. O, ilkin gözleriyle satırları okşar, onlarla hısımlık kurar. Sonra gezdirir parmaklarını cildin ya da kapağın üzerinde.

İstanbul II’ınci Kitap Fuarı dün açıldı Kültür ve sanatla ilgisi, maddi ve manevî koşullar dolayısıyla, oldukça açık olan toplumlunuz demek ki kitapla tanışmak isteğinde. Ziyaretçi sayısı her yıl az da olsa belli bir artış gösterdiği için söylüyorum bunu imza günlerine de belli yazarla sınırlı kalsa bile rağbet var.

Orhan Pamuk, Gösterinin son sayısında yer alan konuşmasında, yazarın üzerindeki hâlenin ve kendisine atfedilen yetkenin geçersizleştiğini, onun da “bir birey olarak değerlendirilmeye” başlandığını söylüyor. İmza günlerinde okuryazarla yüz yüze geliyor, onun ne mene bir kuş olduğunu bilmek istiyor demek ki. Bilebiliyor mu sorusunu yanıtlamak kolay değil. Ama, yazarın da tıpkı yapıtı gibi metalaşmaya başladığını söylemek mümkün. Yine Orhan Pamuk, bu çağda kitabın ve tüm sanat yapıtlarının metalaşmamasının olanaksızlığına değinerek, “kitabımın satmasını satmamasına tercih ederim” diyor. Bu tercih sürecinin yazan da metalaştırabileceği kuşkusunu taşıyorum ben. Yapıtıyla olduğu kadar davranışlarıyla, gündelik yapıp etmeleriyle de okurun dikkatini çekmeye zorlanıyor çünkü yazarlar, sanatçılar.

Medya karşısındaki huzursuzluğu ve kuşkuyu “yenilgi ideolojisi” ürünü sayan Pamuk’un düşünceleri hepten yadsınacak gibi değil elbet. Medyaları tümüyle dışlayarak yaşamak, şu noktada pek olası görünmüyor. Ama her yazar medya tarafından yutulmamaya da çalışıyor. Çünkü has yazarın tek amacı kitabı’dır.

Ne demişti Mallarme: “Dünya, kitaba dönüşmek için vardır.”

Milliyet, 1992

simge dergisi

SON EKLENENLER

Üye Girişi