Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

OKUMAYAN OKURYAZARLAR - MEMET FUAT

Türkiye'de yayıncılığın çekici bir yatırını alanı olmadığını artık herkes biliyor. Gazetecilik, ansiklopedicilik dışında, bugüne kadar yapılan, paraya dayalı hiçbir atılını başarılı olamadı. Öylesine ki bazı küçük yayınevlerinin etkinliklerine son verip kapanmak zorunda kaldıkları bile görüldü. Ama bir süre sonra, büyük sermayenin geri çekilerek alanı gene boş bırakmasıyla, özverili küçük yayıncılık yeniden canlandı. Kaçınılmaz olarak birtakım değişikliklerle, gelişmelerle... Ama işin temelinde özveri yattığı, estetik kaygılar yitirilmediği yalnızca gelir gider hesaplarının yön vericiliğiyle davranılmadığı kadar, yapılan küçük yayıncılıktır. Büyük yayıncılık satıştan başka yön verici tanımaz.

Küçük yayıncılığa her zaman yakınlık duyduğumu saklayamam. Oysa yazarlığın bir meslek olması, yazarların ek işler yapmadan geçinebilmeleri küçük yayıncılıktan uzaklaşılmasına bağlı. Bunu biliyorum. Gene de büyük yayıncılık beni her zaman korkutmuştur.

Nedir tehlikesi?

Sanatla hiç ilgisi olmayan, işin yalnızca gelir gider yönünü bilen kişiler, yazarları denetleme, giderek yönlendirme gücünü kazanabilirler.

“Şu kitabınız daha çok satış yapmıştı, gene öyle yazsanız!” “Bugünlerde duygusal konular pek gitmiyor, şöyle biraz daha...”

“Şiir yazıyorsunuz yalnızca... evet... roman olsaydı...” Kimse sizi zorlayacak değildir. Özgür bir ülkedeyiz. Herkes istediği gibi yazar. Ama bekler durur kitabınız, bir türlü basımına sıra gelmez. Yayıncıların satışa dönük önerilerini benimseyen yazarlar yanınızdan geçer geçer giderler.

Okuma oranı yüksek ülkelerde ticaretin baskısı pek duyulmaz. Yatırılan paranın yitirilme olasılığı azaldıkça, yayıncıların yazarları yönlendirme eğilimleri de azalır. Yeniliklerden, denenmemiş işlerden korkulmamaya başlanır.

Türkiye gibi okuyanı az ülkelerde ise, büyük yayıncılık, yazarlara daha yüksek gelir sağlasa da, kanımca, kültür yaşamı için karşı konulması çok güç bir tehlikedir. Çünkü okuyanı az ülkelerde, ticarete iyiyi, doğruyu, güzeli benimsetecek bir kamuoyu yoktur. Değer yargılan belirsizdir. Okumayan insanlar “gideni ve gelmekte olanı” kolay kolay sezemezler.

Okuma yazma seferberliğinden söz edildiğinde, şu kadar yıl sonra memleketimizde okuma yazma bilmeyen kimse kalmayacak dendiğinde, çoğu kimse, bu arada yazarlar da, ister istemez, bir umutlanırlar. “Okuma yazma” ile “okuma”nın pek bir ilgisi olmadığı unutulur.
Okuma yazma... okul kitabı okuma... mektup okuma yazma... yollardaki, araçlardaki yazılan okuma... devletle ilişkilerdeki okuma yazma., gazete okuma... dergi okuma... resimli romanlar, eğlencelik kitaplar okuma... bunların bir kültür birikimi sonunda ulaşılan “okuma”yla ilgisi harfleri tanımanın, sözcükleri seçmenin ötesine geçemez.
Bütün Türkiye okuma yazma öğrense, bütün insanlarımız ilkokul bitirse (ki bu hiç küçümsenmeyecek bir öğretim başarısı olur) neye yarar!

Toplumsal yaşamda okuryazarlığın önemini kimse yadsıyamaz. Hele kentleşme böyle-sine büyük bir hızla sürerken... Demokrasi yolunda önemli adımlar atılırken... Ama okur yazarlık, “algılama, değerlendirme, seçme” yetenekleriyle birlikte olmadıkça, iyi bir öğrenimle, iyi bir eğitimle beslenmedikçe, okumanın getireceği kültür değerlerine yaslanmadıkça, evet, neye yarar!

Egemen güçler okuryazarlığı yığınların kendi yönetimlerini kendi ellerine almaları yolunda önemli bir adımmış gibi gösterme eğilimindedirler. Oysa tam tersi de savunulabilir. Yığınların okuma yazma öğrenmeleri egemen güçlerce yönetilmelerini kolaylaştırmıştır da denilebilir. Ama günümüzde bu noktadan çok daha ilerlerdeyiz.

Egemen güçlerin kamuoyu oluşturmakta okuma yazma bilmeyenlere de ulaşmalarını sağlayan iletişim araçları, radyo, televizyon, belli bir yönlendirme çerçevesinde de olsa, bilgilenmeyi büyük oranda hem artırmış, hem de yaygınlaştırmıştı Bugün okuma yazma bilmeyenler, bu iletişim araçlarının bulunmadığı dönemlerdeki okuma yazma bilmeyenlerden çok daha bilgililer.

Ayrıca şunu da söylemek gerekir:

Egemen güçlerin kamuoyu oluşturma etkinlikleri, özellikle televizyonu denetimlerine almalarından bu yana, salt gazeteleri denetledikleri günlere oranla, kat kat artmış, inanılmaz boyutlara ulaşmıştır.

Bugünün bilgilenmesi yetersiz, sağduyularına yaslanarak değerlendirme yapan insanlarıyla, dünün bilgilenmesi yetersiz, sağduyularına yaslanarak değerlendirme yapan insanları arasında bir benzerlik aramak da boşunadır.

Günümüzde artık bir alçakgönüllülük (başka bir açıdan bakarak boynueğiklik de denebilir) kesinlikle söz konusu değildir.

Bu durumu olumlu da değerlendirebilirsiniz, olumsuz da...

Çağımız yarım yamalak bilgilenmiş yalanlarla yönlendirilmiş, ama kendini her bakımdan yeterli sayan yarı aydınların gittikçe çoğalmakta olduğu bir çağ İnsanların kuşkulanma, düşünme, bir olaya çeşitli açılardan bakma yetenekleri gittikçe daha büyük oranda köreltiliyor...

Günümüzde yığınları yönlendirmek isteyenlerin ulaştıkları yaygın etkinliğe karşı koyabilmek için, siyasal savaşımın ötesinde bir kültür savaşının da verilmesi gerektiği hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Bu işi ise ancak sanatçılar, yazarlar başarabilir.

Böyle bir söz etmenin günümüzde getireceği tepkileri çok iyi biliyorum. Sanatçıların yazarların toplumumuzda ne kadar zorlandıklarını da biliyorum. Gene de büsbütün umutsuzluğa kapılmaktan iyidir. Yazmanın başka ne anlamı var!

Bağımsızlığın, özgürlüklerin, demokrasinin gerçekleşmesi, insanların kendi çıkarlarım kendi ayaklarıyla çiğnemelerinin önlenmesi, algılama, değerlendirme, seçme yeteneklerinin geliştirilmesi, eğitime olduğu kadar, “okuma”ya da bağlıdır. Gazete, resimli roman, eğlencelik kitap okumaya değil... Gerçek “okuma”ya...

Türkiye’deki okuryazar sayısının artmasından övgüyle söz edenler, bu gelişmenin yanı sıra okuyanların sayısında da bir artma oluyormuş gibi yanlış bir düşünceye kapılıyorlar. Oysa memleketimizdeki temelden yanlış eğitim, öğretim düzeni, ayrıca siyasal kaygılarla yaratılan kitap düşmanlığı yüzünden okuyanların oram durmadan düşüyor.

Okumayan, kültürsüz insanların yaşadığı bir ülkede, demokrasi yoluyla sağlıklı yönetimlere ulaşmak olanaksızdır. Demokrasiye gerçekten önem verenlerin okuma yazmayla oyalanmayıp “okuma” seferberliğine girişmeleri, kitap düşmanlığından vazgeçmeleri, her türlü baskıya karşın dünyaya açılmış olan çağdaş Türk kültürünün değerlerine dört elle sarılmaları gerekir.

Adam Sanat, Aralık 1987
simge dergisi

SON EKLENENLER

Üye Girişi