Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 BİR ŞEYLER OKUMAK İSTİYORUM

Birçok arkadaşımdan, gençler, ben yaştakiler, yaşlılar, tanışlarımdan hep işitiyorum: “Bir şeyler okumak istiyorum. Fakat eskisi kadar okuyamıyorum…”

Eskiden daha sık, daha çok okuduklarını söylüyorlar. Gençlerin böyle söylemelerine anlam veremiyorum: Yolun başındalar henüz. Okuma çağı asıl şimdi başlıyor…

Ben yaştakilerse, gençliklerinde günde bir kitap bitirdiklerini söylüyorlar. Günde iki kitap bitirenler bile var; tabiî gençliklerinde… Şimdi gazete, dergi okumakta zorlanıyorlarmış. Akşam eve yorgun argın dönünce, hele televizyonun karşısına geçince, kitaptı, dergiydi, onlardan uzaklaşıyormuş.

Acaba kitaplar, dergiler, eskisi kadar ‘güzel’ değil mi diye düşündüm. Çekici gelmiyor mu bugünün insanlarına? Televizyon dizileri, o, incir çekirdeğini doldurmaz boşuna emekler galiba daha çekici.

Bir bakıma, gerçekliğin yitimi. Gerçeklikten uzaklaşınca oyalandığımızı, dinlendiğimizi sanıyoruz. Kitap gibi kitaplar bizi daima gerçekliğe yönlendiriyor. Peride Celal, daha kaç yıl önce, “Gerçekler kimsenin umurunda değil.” derdi.

Bir sorun daha var: Hangi gerçekler? Falancalarla oturuyoruz, gerçekler diye bir şeyler anlatıyorlar. Ertesi gün filancalarla birlikteyim, gerçekler diye dün dinlediklerimin tam tersini dinliyorum…

Benim önemsediğim konular galiba kimseyi ilgilendirmiyor. Örnekse, geçenlerde Halide Edib’ten, Halide Edib’in “ferdin hürriyet mücadelesi”nden söz açacak oldum, eş dost birdenbire “Karadayı bu sezon bitecek mi?”ye geçtiler.

Yıllar boyu değişik gazetelerde yazdım. İkide birde gündem dışı konulara değindiğimden yakınıldı. Liseden bir arkadaş, “Reşat Nuri’yi yazmaktan bıkmadın mı?” demişti bir kez. Doğrusu gizli bir şükran duydum: Hiç değilse, okuyordu yazdıklarımı.

Bu yakınmalara, bu azarlayışlara epeydir gıkımı çıkarmıyorum. Sessiz sedasız çekip gidiyorum. Eskiden öyle değildi; Reşat Nuri üzerinde neden ısrarla durduğumu, dilim döndüğünce anlatmaya, paylaşmaya çalışırdım. Kavak Yelleri’ni okumadan yakın tarihimizin sorunları kavranabilir mi?

Dostlarım, tanışlarım okudukları, okumaya çalıştıkları kitaplardan çoğu kez bunalıyorlarmış.

Neler okuyorsunuz diye soruyorum. Hemen hep, satış listelerinde başı çeken bir kitabın adını veriyorlar. Niye okuyamadınız diye sorduğumda, ya kitabın kendilerini sarmadığını söylüyorlar ya da içeriğinin hafifliğinden söz açıyorlar.

Alırken araştırmadılar mı? Kitabı nasıl seçiyorlar? Şu kitabı değil de bu kitabı yeğlerken ölçütleri ne? Yanıtlar çeşit çeşit. Ama ortak nokta: Herkes o kitabı okuyor, ben de okuyayım dedim…

Kimileyin içimdeki sese yenilip, bir yazarı, sözgelimi Refik Halid Karay’ı öneriyorum; Refik Halid’in gazetelerde, dergilerde kalmış, birbirinden güzel denemeleri yenilerde cilt cilt yayınlanıyor. Yanıtlar bu kez hep aynı: “O kitaplar geçmişte kaldı artık.”

Geçmişte kalan kitaplar olabilir mi? Eski kitap diyoruz ya, kitabın eskimişi olabilir mi, gerçekten değerli eserin?

İyice gülünç işler yapıp, tanışlarıma Sait Faik, Sabahattin Ali imzalı eserler hediye ettiğim olurdu. Günün birinde, yani yıllar sonra Kürk Mantolu Madonna bilinemez hangi sebeplerle listelere girince, “Aa! Sen bize hediye etmiştin, o zamanlar okumamıştık” diyenler çıktı.

“Şimdi okudunuz mu?”

“Okudum. Hafif tozlu ama güzel.”

Tozu silkelenecek bir Sabahattin Ali!..

Eskisi kadar okuyamadıklarından, okunacak ‘yeni’ eser bulamadıklarından dolayı üzülen dostlarıma, tanışlarıma doğrusu pek inanamıyorum.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi