Her yazar ve her okur için okuma zamanı ve okunacak kitapların seçiminin çok farklı olması doğal olarak yadırganacak bir durum değildir. Böyle olmasında, insan tabiatının, aldığı eğitimin, alışkanlıkların, iş güç gailesinin, hatta bütünüyle hayat koşullarının, okumaya ve yazmaya ayırabildiği zamanın, okuma yazma türüyle yönteminin ve daha başka birçok etkenin de belirleyici olması kaçınılmazdır. Hayatta her zaman keyfimizce kurulamadığımıza, göre, zaten başka türlüsü de olamaz...
Bir okur ve yazar olarak benim için de aşağı yukarı böyledir. Bilinçli bir okur da olsam kendimi bildim bileli istediğim gibi işleyen, mevsimlere ve koşullara göre değişebilen bir okuma programım ya da alışkanlığım olmadı; olamadı. Burada az ya da çok okumaktan söz etmiyoruz elbette. Kimi zaman el yordamıyla, kimi zaman seçimlerine önem verdiğim insanların öneriler önerileriyle, kimi zaman da iyi kitapların ardından koşarcasına bir okuma serüvenim oldu.
Yazmaya başladığım yıllardaysa büyük oranda yazacağım alan ve konular belirledi okuduklarımı; böyle zamanlarda hep okumak istediğim kitaplarda kaldı gözüm ve gönlüm... Bununla birlikte iyi kitabı, her zaman almak, sahip olmak, kitaplığımda bulundurmak ve okumak istedim.
Bütün bunların ve daha ayrıntılarına inildiğinde eklenebileceklerin sonucunda ana hatlarıyla şunları söyleyebilirim: Okuma programımı, daha çok okuma yazma izleklerim, yazınsal ihtiyaçlarım (örneğin, bir inceleme yazısı ya da bir öykü yazma sürecinde) ve düşünsel önceliklerimle zaman itibariyle de her zaman kısıtlı olan imkânlarım belirlemiştir.
İzlekler konusunda; yazarın, yazıyla bağı nedeniyle düşünsel ve yazınsal açıdan beslenme ihtiyacı ve bir de yazarken kaynaklardan yararlanma amacıyla okuma zorunlulukları, genel okurluğunun en etkin belirleyicisi oluyor.
Böylesi zamanlarda insan, bir yazar okurluğunu değil de âdeta okur özgürlüğünü özlüyor. Hatta zaman zaman, yazmak eyleminin sancısından kaçarak bir okur olmanın özgürlüğüne sığmıyoruz. Yazmak eyleminin üretim, hatta doğum sancısı ve yüklediği sorumluluk sıkleti, bir okur için okumanın sağladığı özgür düşünme alanında rahat rahat dolaşma hazzını ve eleştirel bakış konforunu sınırlıyor. Söz konusu zihinsel konforla kendimize tembellik hakkı; belki de bir kaçamak ve haylazlık hakkı tanıyoruz. Her şeye karşın bu tür okumalar, bir yazar için aynı zamanda elbette ihtiyaç okumalarıdır; yol azığı ve bir anlamda araç gereç türünden okumalar gibi...
Bir edebiyat metninin verebileceği düşünsel ve yazınsal hazza, bu tür okumalar sırasında varılamadığını her zaman deneyerek görmüşüzdür.
Okumalarımı düşünsel ve yazınsal önceliklerimin belirlediği durumlardaysa kimi kitaplar, eski veya yeni yayın olmalarının hiçbir önemi olmadan birbirinin önüne geçebiliyorlar. Çok eski bir kitap önemine ve o andaki gerekliliğine binaen yeni kitapların, hatta hâlen okunan bir kitabın önüne geçebilir; buna, bir kitabın kendisini okutma gücü de diyebiliriz.
Ayrıca bir de her kitabın her zamanda okunamayacağını, böylece okuma eyleminden daha çok ya da daha az verim elde edileceğini hesaba katmak gerekiyor. Her kitap mutlaka kendi zamanında okunmalı. Bu, yalnızca bir kanaat değil, hem kendi okumalarımla hem de başkalarının okumalarıyla bittecrübe sabittir. Okuyacağım kitaba ayıracağım zamanın başka işlerim ve ilgilerim tarafından paylaşılıp paylaşıl- mamasıyla birlikte, bir kitabı okurken gerek zihinsel, gerek ruhsal, gerekse sağlık açısından dingin ve düşünmeye elverişli olmamız son derece önemlidir. Yani her kitabın okunma zamanı aynı değildir; hatta olmamalıdır; bu nedenle her kitap kendi zamanında okunmalı...
Bu düşünceler çerçevesinde, örneğin belli bir zaman dilimindeki iki ay içinde okumak amacıyla ayırdığımız kitaplardan söz edilebilir:
Sanatta Manevilik Üstüne, Kandinsky: Henüz okundu ve çizilen yerlerin gözden geçirilme, notlandırılma süreci devam ediyor. Okuma sürecinden sonraki bu işlemin, her zaman okuma eylemini çoğalttığını düşünmek gerekir; elbette bu işleme değen bir kitap için böyledir, değilse bir an önce raflardan birinin en arkasında yerini alır...
Yağmur Akşamları, Selim İleri: ikinci kez okunan bir öykü kitabı... Usta işi ve hem yağmurun hem de akşamın hüznünde damıtılmış öyküler... Yazmak eyleminin dinamiği ve yazarın bir tür iç muhasebesi olarak da okunabilir Yağmur Akşamları’ndaki öyküler...
Kıssaların Dili, Mustafa Öztürk: Tahkiye dilinin topraklarımıza, ruh, inanç ve insaniyet dünyamıza dair, aidiyet, gramatik, duyarlık örgüsü ve imkânlarının hangi bağlamda anlaşılması ve kurgulanması gerektiği hususunda tahkiyeyle uğraşan okurların ve yazarların görmeleri gereken bir kitap...
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine, Schopenhauer: Kısaca, bütünlükçü bir yazı ve yazar görüngesine ulaşmak isteyenler için yol azığı olacak bir kitap olduğunu düşünüyorum...
Batı Karşısında Asya, Daryus Şayegan: Yaralı Bilinç’in yazarının önemli bir kitabı... Altı yıl önce yayımlanmış. Bugüne dek okumadınızsa eğer, okumakta çok geç kaldığınızı düşünüp hayıflanabilirsiniz. Ben bu kitabı çok geç okuduğumu düşünüyor ve hayıflanıyorum. Benim gibi siz de okuyup bitirdiğinizde bu kitabı görmenizi sağlayan insana teşekkür edebilirsiniz...
Edebiyat Kuramı, T. Todorov: Yalnızca yazınsal ilgi amaçlı zorunlu bir okuma olacaktır. Bir tür meslek ve teknik okuma da sayılabilir... Yani araç gereç edinme kaygısıyla yapılan okuma... Doğal olarak en sıkıntılı okumadır bu. Ama gerekli de...
Kitapla Direniş, Tomris Uyar: Öykü üzerine önemli yazılan içeren bir kitap... Tomris Uyar, yalnızca iyi bir öykücü değil, aynı zamanda öykü üzerine düşünen, hem de çok iyi ve sağlam düşünen bir yazardır. Öykünün teorik bağlamıyla ilgili Türk edebiyatındaki sayılı yazılardan birkaç tanesi Tomris Uyar’a aittir elbette. Bu yazılan ve daha birçok başka yazılarını da içeren Kitapla Direniş'in sanal âleme teslim olan edebiyatımız için bir anlamda durup düşünme imkânı sağlayacağını umabiliriz...
Böylesine okuma programlan çerçevesinde hepimize iyi ve yararlı okumalar…
Hüseyin Su, Yazı ve Yazgı, Şule yayınlar, 2014, s.165